Hatırlarsınız, istediği
ihaleyi kolaylıkla alma keyfini yaşadığı günlerde, parası sayılamayacak noktaya,
parası, mal varlığı, devlet yönetimi üstündeki etkisi üst seviyeye vardığında,
edepsiz, ahlaksız bir müteahhit bozuntusu “milletin a..’sına koyarım” gibi bir lafı edivermişti.
Bu sözün anlamını, anlaması gerekenler çözemediler de yeniden, yeniden büyük
montanlı ihaleler verdiler ‘koymasına’
devam
edebilmesi için. Belki de o koydukça, zevki ihale verenler alıyorlardı. Nasıl
almasınlar, havuz kuruluşlarına en büyük destek ondan geliyordu. Yukarılardan
birisi zart ettiğinde çuvalın ağzını açıyor, zurt ettiğinde sandığın kapağını
kaldırıyordu. Eh, duyamazdılar, göremezdiler. Gebe kalmanın acı sefalet, zillet
halini yaşıyorlardı çünkü.
Hakkını vermemiz lazımdır. Televizyona
her çıkışında, fırsat düştükçe bu küfürbaz müteahhit bozuntusuna cevabı Yaşar
Nuri Öztürk Hoca verdi. Hem de bu cevabı, kendi adına ve çocuklarının kendisine
verdiği vekillik sıfatıyla yaptı. Aynı tonda olmak üzere ve aynı manada adı
geçen kişiye aynı cümlelerle gereğini yerine getirdi. Hem de en az Beş kere. Yine
de fırsat düştükçe iade etmekten çekinmiyor. Geçen hafta aynı konuda gereğini
yerine getirirken, Ak-Troller sosyal medya hesaplarından hakaretler ettiler. Küfürbazı
savundular, ertesi hafta Hoca yine aynı konuya temas ederek: niye bana
çemkiriyorsunuz? “Alçak,
milletin a’sına koyarken siz de vardınız içinde. Benim iadem sizin de hakkınızı
koruyor.” mealinde diyerek onların da haklarını
koruduğunu incitmeden anlatmıştı. Yürekliliğinden dolayı, tek kişilik uç beyi
Yaşar Hocayı kutluyorum. Sırası geldikçe, bendeniz de vekâletimi kendisine
verdiğimi arz ediyorum. Eline, beline, diline sağlık Hocam.
İnsanların birbirlerine
yakınlaşmalarını, ‘hediyeleşme’
eylemi
kolaylaştırır. Ve hediyeleşme, tavsiye edilmiştir. Hz. Resullullah hem hediye
almış ve hem de hediye vermiştir. Bir istinası vardır ki, toplumsal insicamı
sağlayıcı bir yasaklamadır. Kamu malının yerinde ve israfa sebep olunmadan
kullanılmasını temin eden bir tavsiyedir. Kamu yöneticilerinin, özellikle iş
yaptıkları, kamu işlerini ihale ettikleri kişi veya kurumlardan (aslında
hiç kimseden) ‘hediye
almaları’ kesinlikle ‘yasaklanmıştır’. Kamu yöneticisinin aldığı
hediyeye, günümüzde
‘rüşvet’ adı verilir.
Ali Bulaç, iki hadisi şerif
aktarmıştı bir yazısında: “Bir
kimseye bir işi görmek üzere yollasak ve o kişi o işte herhangi bir hainlik
yapacak olsa, o iş onun boynuna asılmış olarak kıyamet günü gelir” (Buhari,
Eyman, 3). Bir başka buyruk: “Yöneticilere verilen hediyeler de hainliktir” (Müsned,
V, 424)
Bulaç, aynı yazısında şunları
da ilave etmişti: “Yöneticiler
kendilerine takdir edilen makul ücretin dışında hiçbir şekilde kamu kaynaklarını
kendi lehlerine; aile fertleri, akrabaları, yakın çevreleri, yandaşları
çıkarına kullanamazlar, kullandırtamazlar. Böyle yapacak olsalar ‘gulul’ suçu
işlemiş olurlar. Usulsüzlük, yolsuzluk, suiistimal, rüşvet, komisyon, iktisadi
politikaların bir zümrenin lehine göre düzenlenip yürütülmesi, ihalelerin belli
çevrelere verilmesi ve siyasetin kamu bütçesinden finanse edilmesi bu kapsama
girer. Hz. Peygamber’i muhatap alarak inen ayetten istihraç edilen hükümler,
kıyamete kadar yöneticiler için geçerlidir.” (Ali Bulaç, Zaman, 19 Ekim
2015)
Kamu yönetimi diken
üstünden oturmaya benzer. Hazineye giren ve girmesi gereken her bir kuruş tüm
toplumun malıdır. Yapılacak bir hata her bir kişiden özür dilemeye ve helallik
alınmasını gerekli kılar, bu da mümkün olmayacağından, doğruluktan, dürüstlükten
ayrılamadan işini yapmaktan başka çare de yoktur.
Hediye ile rüşveti
karıştırmayalım. Üç kuruşluk değeri olan bir hediyenin, pahalı rüşvetlerle
alakası yoktur. Kaldı ki, kamu yöneticisinin hediye alması bile tartışmalıdır,
yasaklanmıştır. Nitekim Suudi Arabistan kralının yöneticilere gönderdiği
hediyeler 8 yıldır tartışılmaktadır ve açıklanmamakta olduğundan, hala ilgilisi
zan altındadır. (Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın
kulakları çınlasın)
Rüşvet, toplumsal ahlakı
kolayca bozar. Hakkı olan, hakkını alamaz ve layık olmayana verildiğini görürse
(anlarsa) kendisinin de rüşvete bulaşmasında sakınca
görmez. Gittikçe herkes aynı boyaya boyandığında ise, yandı gülüm keten helva!.
Yukarıda zalimin bir
yüzünün resmini çizmeye çalıştık. 1 Kasım, zalime ve zulümlerine karşı
ayaklanma tarihi olsun. Hesap sorulmadan, hesabın sorulmasını görmeden, zillet
içinde yaşamak istenmiyorsa, 1 Kasım hareket zamanıdır.
Arsıza, hırsıza, dolaplara,
kutulara, gemiciklere karşı önümüzde 1 Kasım.
Dikkat:
Bu son seçim olabilir!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder