“Kendisine ne eklenirse eklensin 1 kalacak
1'i ve kendisinden ne çıkartılırsa çıkartılsın hala 1 kalacak 1'i özlüyorum
Füruzan!”
(Ayhan ERALP)
Füruzan’a çok, seslenişini
biliyoruz Hoca’nın. Attığını vuran usta avcılar gibi. Bir eleştiri değil
bizimkisi, düşünce platformuna atabildiğimiz kadar ve karşıyı düşünmeye sevk
edebilecek kadar, küçük, parça pinçik düşünce kırıntıları.
Kendisi var, eklenecek –
çıkartılacak var, kalacak var. Bu kadar çokluğu nerden de buldunuz aziz Hocam!.
Kalabalıklardan kaçabildiğin kadar kaç ki, aradığın 1’i bulabilesin. Özlenen 1,
ne toplamayla, ne de çıkartmayla bulunabilir. Ama şu var ki, başlangıçta ‘özlemek’ yolu
bulmak için tek çare.
Toplamada da, çıkartmada da
ikinci bir varlığın kabulü kesindir. Bir sepet armuttan Bir armut
çıkarılabilir, Bir armut toplanılabilir. Özlenen ‘1’ için ise, ne çıkarmadan,
ne de toplamadan bahis söz konusudur.
Hz. Muhammed’in Allah ile
ilgili olarak, bir soruya verdiği cevabı buraya alalım:
“Allâh var idi ve O’nunla beraber hiçbir şey yok idi!”. Bu
tanımlamayı duyanlar Hz. Ali’ye aktarırlar.
Hz. Ali kısa bir süre düşünerek cevaplıyor: “El an kemâ kân – Hala, o andaki gibidir”.
O an, bu andır. O anda
olan, bu anda da oluyor. Bizim için ölçü aracı olan zaman bildirimi, o an – bu
an ikilemine düşürse de, kafa karıştırsa da, o an bu andır. Ve hala o andaki
gibidir. Ve “O’nunla birlikte hiçbir şey
yoktur.”
Öyleyse, Bir’e toplama ve
çıkarma yapma imkânı da yoktur.
Hani Hz. Mevlana’nın şaşı
hikâyesi vardır:
“Ustası, şaşı çırağına var o şişeyi evden getir dedi. Şaşı, O iki
şişeden hangisini getireyim? Açıkça söyle dedi. Usta dedi ki: o iki şişe
değildir. Yürü, şaşılığı bırak fazla görücü olma! Şaşı, usta beni paylama. Şişe
iki dedi. Usta dedi ki: o ikisinin birini kır! Çırak, birini kırınca ikisi de
gözden kayboldu.”
“İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur. Şişe birdi onun
gözüne iki göründü. Şişeyi kırınca ne o şişe kaldı, ne de öbürü. Hiddet ve
şehvet insanı şaşı yapar; doğruluktan ayırır. Garez gelince hüner örtülür.
Gönülden göze, yüzlerce perde iner.”
‘Özlenen 1’in toplanmasından ve çıkarılmasından
bahis, şaşının şişeyi iki görmesi gibi olmalıdır. Göz arızası. Arızaya sebep
ise, içimizden bir türlü atamadığımız vehim. Vehim, İblis’in sürüklediği
felaket ortamı. Şöyle tanımlarlar vehimi, Ulular: “Olmayanı varmış, olanı yokmuş gibi göstermek”.
Var’ın yanında ikinci bir var yok ki, matematiksel işlem yapalım! Olsaydı eğer,
vehime de gerek kalmazdı. Çünkü ikinci var zaten vehim demektir.
Bu badireden nasıl
çıkılacak?
Beden bu dünyada
yaşayabilmek için verilmiş bir elbise. Buradan başlanılmalı. İnsan bedeni ile
ancak bu dünyada zahire çıkabiliyor. Beden bir araç. Olmasa da olur yani. Olmazsa
‘sen’ yine varsın, lakin dünya gözü ile görünemezsin hepsi o kadar. Oysa nasıl
kabul ediyoruz, bu beden benim!. Yanlış burada. Bedeni ayakta tutan, bedeni
taşıyan güç içeride. Aslında dünyada birbirlerine muhtaçlar. Mizan böyle
kurulmuş. İçindekini taşımak bedenin, bedeni taşımak içindekinin görevi. Şimdi
beden denilen aracı aradan çıkartırsak, geriye Hakk kalır ki, lazım olan
düşünce de budur. Ve ilaveten, bu dünyaya ait ne kadar varlık görünürse, tamamı
bir hayal ve vehimden ibarettir noktasına varılmalıdır. Bu durum ise, şaşının
şişeyi kırması sonucuyla eşittir.
O zaman işte, ‘Özlenen Bir’ kalır
ve O, sen olursun.
Niyazî Mısrî Hazretlerinin
bir beyti ile noktalayalım:
“İşit Niyazi'nin sözün, bir
nesne örtmez Hak yüzün
Hak'tan ayân bir nesne yok, gözsüzlere pinhan imiş”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder