Günlerden beri tek konumuz
var; Almanya ve Hollanda’nın iktidar mensuplarının, o ülkelerde yapmak
istedikleri ‘Evet’ propagandasına izin vermemesi, kiralanan salonların
izinlerinin iptal edilmesi, son olarak propaganda için Hollanda da bulunan
Bakanın, büyükelçilik binasına alınmaması ve sınır dışı edilmesi.
Fikrimizi baştan söyleyelim
de, kimse yanlış düşüncelere kapılmasın: adı geçen devletler tarafından
yapılanlar kabul edilemez. Hele hele, konsolosluk veya büyükelçilik binalarına
bakanların sokulmaması adeta faşizan bir baskıdır. Üstelik yapılanlar kendi
ülkelerinde Faşist-Nazist, ırkçı oluşumların güçlenmesine neden olabilecektir
ki, bunu zaman gösterecektir.
Nitekim Hollanda devletinin
uygulamalarına teşekkürlerle cevap veren ve destekleyen ırkçı siyasetin lideri
Geert Wilders’in twitterde yayınladığı mesajları 2 Milyon civarında beğeni
almakta ve reetweet yapılmaktadır. Değerlendirmelerde yalnızca adı geçen lideri
alırsak yanılırız. Müslümanlara karşı istemezük cephesi daima taraftarlarını
artırmaktadır. Burada NEDEN? Sorusunu sormalıyız. Neden, bulundukları her yerde
yüksek kabul görmesi gereken Müslümanlar, istenmemektedir? Araştırılması,
incelenmesi ve üzerinde onlarca rapor yazılması gereken bir konu. Üstelik
yalnızca, Hollanda ve Almanya’da değil, hemen tüm Avrupa ve ABD’de. Bu aşamada
iğneyi biraz da kendimize batırmamız icap edecektir.
Seçmen davranışları
incelendiğinde, özellikle Türkiye’de büyük ağızların ve devletlerin
dayatmalarının aksine hareket edildiği ortaya çıkar. 12 Eylül ihtilalinden
sonra yapılan ilk seçimlerde, devrin adamı Kenan Evren’in işaret ettiği siyasi
partiyi ezici çoğunlukla Anavatan Partisi geçmişti. İşaretin zıddına çıkmıştı
sonuçlar. Yine, 2015 genel seçimleri öncesi Genel Kurmay Başkanı’nın “ben
yazdım” dediği bir bildiri yayınlanmıştı, bu bildirinin de
sonucu AKP’nin çoğunlukla kazanmasına sebep olmuştu. Aynı durum 7 Haziran 2015 seçimlerinde de
görüldü. C.B. devlet imkânlarını kullanarak yaptığı propagandalarda, “400
milletvekili” istemesine rağmen, mecliste çoğunluğu
kaybetmişti.
Aynı durum Almanya ve
Hollanda’da olacaktır ve bilinçli olarak yapılmıştır. Yasalarına aykırı
olmasına, aklı eren makul vatandaşlarının fikirlerine ters olarak Türk
Bakanların ülkelerine gelmesine karşı çıkmışlardır. Bakınız televizyonlara,
radyolara, gazetelere bunlardan başka haber, yorum yok. Daima mağduriyetten
nemalanan Ak-parti bu seferde Avrupa’nın yaptıklarından mağduriyet çıkartmış ve
her konuşmalarına konuyu ustaca yerleştirmişlerdir. Almanya ve Hollanda’da
yapılan yasaklamalar, oralarda referanduma katılacaklara, inadına evet
vermelerini sağlayacaktır. Çünkü bu yapılanlardan sonra ‘evet’ demenin bir
vatanseverlik olduğuna inandırılmışlardır. Doğrusu iktidar mensupları da bu
durumu, sahip oldukları büyük medya gücünü arkalarına alarak, evet lehinde
kullanmışlardır.
Bu duruma bilinçli
getirilmiştir. Çünkü Avrupa, Türkiye’de rejimin değişmesini istemektedir.
Hayallerini demokratik kurallarla işleyen bir meclisten sağlayamamışlardır. Tek
adam rejiminde rahatlıkla amaçlarına ulaşacaklarını sanmaktadırlar.
Adamlar Türk Milletinin
karakterini bizden iyi biliyorlar. Nasıl davranacaklarını, nerede neyi nasıl
yapmaları gerektiğini ezberlemişler.
Tüm bu olanlardan sonra,
Avrupa’dan ezici çoğunlukla evet gelmesi beni şaşırtmayacaktır.
Not: Türk Dış Politikasının
iflası zamanlarını yaşıyoruz.
Böyle bir Dış İşleri Bakanı
olursa, başımız dertten kurtulmaz.