Askere Doğru, Hücum Emri
Yıllar Önce Verilmişti;
Bir kere barış içinde
yaşamanın ilk şartı, güçlü bir orduya sahip olmaktır. Güçlü ordu, gücünü
milletten alır. Millet kendini güçlü hisseder ve ekonomik, siyasi, kültürel
yatırımlarını rahatça yapar. Bilir ki, ardında ordusu vardır.
O halde milleti
zayıflatmanın yolu, ordusunu elinden almakladır. Ordu, zayıflayınca, kafası
dağılınca, proje üretemeyince, tahlil yapamayınca, zamanında gerekli emirleri
vermeyince, ha ordun olmuş, ha olmamış ne fark eder?
Ergenekon, Balyoz
mevsimlerini atlattık diye düşünürken, daha beteri ile karşılaştık. Meğer
ordunun önemli, stratejik noktalarına hainler doldurulmuş. Haydi, biraz yumuşak
olsun, hainler sızmışlar. Aslında sızdırılmak da tehlikelidir. Uyuyan devlete
rahat sızılır. Ha uyumuşsun sızmışlar, ha bile isteye yerleştirmişsin, sonuç
değişmez. Suç her halde vardır. Suç noktası yargıyı ilgilendirir. Bu hainleri
üç tipte incelemek mümkündür.
1. İkbal peşindekiler;
her zamanda kolaylıkla bulunacak tiplerdendir. Bir bakıma her devrin
adamlarıdır. İktidar gücünden nemalanmanın yolu olarak, dalkavukluk,
soytarılık, meslekleri olur. Kandıramayacakları kişi yoktur. Dünyalıkları
iyidir, durmadan dünyalıklarına dünyalık eklerler. Bu her iktidar döneminde
böyledir değişmez. Elbette suçlu muktedirlerdir, ağam-paşam diyene hemen
kanarlar çünkü.
2. Bilinçli tabiler;
bağlı olunan gurubun isminin önemi yoktur. Hangisi olursa olsun. Bağlandıkları
yer ve kişilerin emirlerinin dışına asla çıkamazlar. Sıralı amirleri daima
ikinci sıraya düşer. Bunların yetişme tarzında, dünya sözde sıfırdır. Yetkiyi
ele aldıklarında, ilk düşünceleri dünyayı sağlama almak ve ahireti unutmaktır.
Hep böyle olmuştur. Yetkiyi ele alana kadar, din, iman, Allah, Peygamber
sözleri ağızlarından düşmez, vakit namazlarını kaçırmamaya özen gösterirler,
abdestlerini alırken insanların görmesi onlar için önemlidir. Lakin iktidarın
itelemeleriyle yetkiye, paraya, mala kavuşunca her şey biter, ahiret unutulur.
İşte bu kişiye yaptıramayacağın bir şey yoktur. Çünkü zannınca kaybedeceği çok
şey vardır!.
3. Yabancı hocaların elinde yetişmiş, yerli
müsveddesi kullan at cinsinden kişiler: bunlar eğitimlerini
yabancı ülkelerde tamamlamışlardır. Bu sırada yabancı hayranlığı kanlarına kadar
işlemiştir. Beyinleri öylesine yıkanmıştır ki, durumdan vazife çıkartarak,
eğitim aldığı kuruluş veya devletin lehine her harekete iştirak ederler. Sanki
belli bir noktadan emir almış gibi, hemen tamamı aynı konuda, benzer cümlelerle
konuşur ve yazarlar.
Bunların
bir ortak noktası vardır; ihanetten yakalandıklarında “etkin pişmanlık yasasından yararlanmak
için bülbül gibi konuşurlar” (Ergun Kaftancı, 22.08.2016/Yeniçağ)
Hain tabiatlı olduklarından, ihanetleri süreklidir. Dün, anasını babasını
yetiştiren, besleyen devletine ihanet ederken, bugün, o ihanete sebep olan ve
ihanet ederken sayılamayacak çoklukta mal zengini yapılan bu hainler
efendilerine ihanet etmekten imtina etmezler. Canları çok tatlıdır, tehlike
anında ray değiştirmeyi iyi bilirler.
İşte,
felakette bu aşamada belirir. Yalan söylemeleri ve inandırıcı olmaları, karşıyı
aldatmada etkilidir ve yüzde yüzü olmasa da başarırlar. Başarırlar ve belki de
daha etkili görevlere terfi ettirilirler.
Günümüzde,
tüm bu saydığımız hainlerin tamamı FETÖ rumuzuyla anılıyorlar. Böyle demekten
maksadımız, yalnızca F. Gülen’e tabi olan ve 15 Temmuz darbesinde rol alan bir
guruptan değil, onların daima yardımcısı ve destekçisi olan sayısız odak, lobi,
istihbarat yönlendirmesi ajan-provokatörün bulunduğunu da belirtmek içindir.
Hepsini FETÖ diyerek, aynı çuvala doldurursanız, ileride telafi zor hatalara
şimdiden düşersiniz.
Nitekim
sivil giyimli olup, Bakanlıklarda, Genel Müdürlüklerde ve sair devlet
kurumlarında görev almış pek çok NATO yetiştirmesi zevat muhtemelen hala
görevlerinin başındadırlar. Mümkün değil ki, 15 Temmuz hain kalkışmasında rol
almamış olsunlar. Ama az, ama çok mutlak surette bir rolleri vardır, ama
bilinçli olarak, ama bilmeden ve istemeden ve fakat bir lobinin, bir derneğin,
bir ajanın dürtüklemesi ve yönlendirmesiyle.
Şöyle
bir düşünelim hele; Türkiye’de federasyon yaygarası nasıl çıkarıldı, Kürtlerin
ayrı bir millet saçmalaması nasıl yeşertildi, Ermenilerin soykırıma uğradığı
yalanı nasıl dolaştırıldı, dağlardan taşlardan ‘ne mutlu türküm diyene’
özdeyişinin silinmesi gerektiği kimler tarafından yönetenlere kabul ettirildi, dış
politikada komşusuz kalmamız nasıl sağlandı, Yeni Osmanlı vaveylası kimler
tarafından çıkartıldı, askerin (bizim için ordudur)
siyaseten etkisizleştirilmesini kimler ölesiye savundu, durmaksızın Atatürk
düşmanlığını canlı tutanlar kimlerdir, PKK-IŞİD-DHKPC ve FETÖ örgütleriyle
birlik olup, Türk Milletine saldırıları bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya
istemeyerek tetikleyenler kimlerdir, 12 Eylül anayasa oylamasına nasıl gelindi
ve kimler desteklediler?...
Evet,
bunlar kimlerdir, eğitimlerini nerelerde tamamlamışlardır, hangi örgütler veya
lobiler onları yurtdışına taşımış ve harcamalarını karşılamışlardır? Soralım bu
soruları ve korkmadan cevaplayalım.
Görülecek
ki, F. Gülen cemaati mensupları oyuna gelmişler ve düşüncesizce hareket ederek,
dünyanın büyük istihbarat örgütlerinin emrine girmişlerdir. Ve bu emir,
yukarıdaki sorulara doğru cevap verilebildiği takdirde, o kişiler tarafından
verilmiş olmalıdır. O halde bu kişileri devlet idaresinden derhal uzaklaştırmak
zaruret olmuştur. Fikir bize aitse de, uygulamak size düşer. Geleceğin
Türkiye’sinde, tam bağımsızlığın yaşanabilmesi için, kafalarıyla, gönülleriyle
başka ülkelere bağımlı olanların işbaşından uzaklaştırılması ilk öncelikli
olmalıdır.