1 Nisan 2017 Cumartesi

Yandaş Fıkıh Âlimi Uçmuş…


Bu referandum denen ne menem şeydir ki, bir konuda fikrini açıklayan insanlara, hem C.B. hem B.B. terörist, hain sıfatlarını yakıştırabiliyor. Direkt söylemiyorlar lakin cümlenin taşıdığı mana bu.

Sanki senin fikrine olduğu gibi katılmak ve savunmak zorundayım. Bir de söze gelince, demokrasilerde fikir hürriyetinden dem vururlar. Şimdi aynı söylemlere MHP genel başkanı Devlet bahçeli de başladı. İhanet ne demek, yapılanlara ve açıp bir kere sözlüğe baksalar dilleri lal olur.

Geçtik bunları, alıştık artık. Ne çukurluğumuz kaldı, ne ihanetimiz. Meydanı dolduran taşınmış kalabalıklar bir yandan gülüyorlar, bir yandan da eğelenmek için adı geçenleri dinliyorlar. Ne dediklerinin hiçbir ehemmiyeti yok.

Asıl, fıkıh üstadı olarak anılan sakallı bir yazarın söyledikleri daha acıtıcı. Şahsen ben üzerime almıyorum. Acıtıcı olan, ilahiyatçılarımızın içine düşürüldüğü durum. Yazık, ilim iflas etmiş onların beyinlerinde. Sokak çocuklarının küfürleri bile daha edepli.  Hiç olmazsa dostlarını ayrı tutarlar.

Bir sayfalık gazete köşe yazısında Bir milyon hata, bir o kadar da hakaret, aşağılama… Küfürden beter.

Neymiş;

“Müslümanlar Yahudilere, Hristiyanlara ve diğer din mensuplarına aralarında, kendi toplumlarında yaşama hakkı tanıdıklarına, onlarla “iyilik ve adalet çerçevesinde” ilişkiler kurduklarına göre kendi insanlarından olup zaman içinde değerlerine, öz medeniyet ve kültürüne yabancılaşmış parçalarına bunu tanımayacaklar mı? Elbette tanıyacaklardır.


Referandum sürecinde “Hayır” cephesinde yer alan insanların büyük çoğunluğu işte bu “…yabancılaşmış parçamızdan” oluşuyor. Biz bu parça ile fikirde ve fiilde derin ayrılıklarımıza rağmen müştereğimizin azamisini temel kılarak birlikte, barış içinde yaşamak durumundayız”

Gördünüz mü, hakareti. Hissedebildiniz mi, derin ayrıştırma çabasını. Anlayabildiniz mi, küfrün inceden inceye nasıl da aşılandığını.

Hâlbuki yabancılaşan kendisi. Nereye, neye, kime yabancılaşmış?

Bir kere okuduğu, okuttuğu ilme yabancı. Onun inançlarında olan, daha doğrusu kendi beyninde var ettiği ve adına islam (i, küçük harf) dediği bilgi kırıntılarının, İslam ile uzaktan yakından alakası yok. Hayal âleminde var edilen asla hakikat olamaz.

Milletine yabancı. Kurdukları gettolarda kalın ve yüksek duvarların ardında yaşarken, kendilerinden başkasını göremeyen bu zavallı zihniyetin, elbette milletinden uzaklaşacağı, yabancılaşacağı da gerçektir. Bunların millet diye adlandırdıkları kavram, ne sosyoloji ilmine, ne de tarih ilmine asla uygun değildir ve hatta bu ilimler ret etmektedirler.

İrfana yabancı. Her şeyden evvel, İslam medeniyeti Yahudi ve Hristiyanlara, farklı din mensubu oldukları için değil, insan oldukları ve insan olarak kabul ettikleri için hürriyet tanımıştır. Bu allamenin yazısında ise, bozulmuş ilahi dinlerden bahis vardır. Bu akıllıya söyleriz ki, ilahi kaynak nasıl bozulabilir? Kimin gücü yeter? Sen kimin adına bu açıklamaları yapıyorsun. Elbette hayallerindeki safsatanın.

Devlet fikrine yabancı. Bunların kafalarında, bir devlete yer yok. Bir vatana yer yok. Aynı hedefleri paylaşan topluma yer yok. 5 vakit namazını kılsın yeter, neresi ve hangi toplum olursa olsun. Zaten bu kafanın inancı günde 5 vakitle sınırlı. İlmi 5 vakitte bile geçerli değil. Kafası basmıyor, yıllar heba olmuş gitmiş. Lakin buna nasıl olurda fıkıh hocası, fıkıh üstadı derler bir anlam veremiyorum.

Hasılı yabancı oğlu yabancı.

Ve bu yabancının tedrisatına göre eğer bendeniz hainsem, yabancıysam, zaten kabul ediyorum ve o nasıl düşünüyorsa tersini düşünmek zorundayım.

Doğru, ancak doğru ağızdan çıktığında değer kazanır.

Sakal bırakmakla da fıkıh âlimi olunmaz…

Kendine gel hoca, hoca…


Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...