18 Aralık tarihinde Zaman
Gazetesi’nde, “Gazetecilerin köşe yazısı Genelkurmay’dan” başlığı ile bir
yorum-haber yayınlanır. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ‘internet andıcı’
ile ilgili talebi üzerine Genelkurmay Başkanlığı’ndan gönderilen hard
disklerin, Naip Hâkim tarafından incelenmesi üzerine hazırlanan raporun
haberleştirilmesi ve yorumlanmasıdır. Bu yazıda –haberde- bazı, gazete köşe
yazarlarının yazılarını direkt olarak Genelkurmay’dan gelen yazılar olduğu
şeklinde yorumlanmıştır. Bu yazarların isimleri de şöyledir; Hürriyet’ten
Ertuğrul Özkök, Milliyet’ten Mehmet Y.
Yılmaz ve Fikret Bila, Cumhuriyet’ten ilhan Selçuk, Radikal’den İsmet Berkan,
Akşam’dan Serdar Turgut, Posta’dan Rıfat Ababay, Vatan’dan Tayfun Devecioğlu
ile Yeniçağ’dan Arslan Bulut.
Arslan Bulut, 19 Aralık
tarihli yazısı ile cevap verir: “…Asıl
operasyon budur. Etkili gazetecilerin adını kirletmekte kimin menfaati var?
Raporu hazırlayan hakimin böyle bir niyeti olmadığı açıkça görüldüğüne göre
haberi yazan ve yayınlayanların bir planı var demek ki.. sakın hedefleri,
ortada hiç bir delil yokken, ismini verdikleri gazeteciler hakkında soruşturma
açtırarak hatta tutuklanmalarını sağlayıp, bir süreden beri kendilerini ve
kurumlarını hedef alan Tayyip Erdoğan’ı, bir defa daha dünya kamuoyunda
‘gazeteci tutuklatan başbakan’ olarak gösterip köşeye sıkıştırmak olmasın!
“Bugüne kadar Genelkurmay karargâhından hiçbir özel bilgi almadım,
dediğim gibi kaynağını bilmediğim bilgileri ciddiye almam. Gazetecilik
tecrübesi bunu gerektirir.
“Her Pazartesi, basın ahlakı ile ilgili yazılar yazan Ekrem Dumanlı,
gazetesinde böyle ‘operasyonel haberler’ yayınlanmasına niçin izin veriyor? Bu
mu gazetecilik? Yine Fatih Altaylı, böyle bir habere araştırmasını yapmadan
niçin yer veriyor?”
Mehmet Y. Yılmaz 19 Aralık
tarihinde ise şunları yazdı: “Hem
inanmış Müslüman numarası yapıyorlar, hem de uydurdukları yalanlarla insanları
karalamaya, andıçlamaya çalışıyorlar.
“Ellerindeki raporu tahrif ediyorlar, çarpıtıyorlar.
“Allah çarpar diyeceğim ama belli ki Allah’tan da korkmuyorlar,
gözlerini hırs bürümüş, ellerinde pisliği olabildiği kadar çok insana
sürebilmek için debelenip duruyorlar.
“Naip hâkimin raporunda 20 gazetecinin e-posta adresinin Genelkurmay
bilgisayarında bulunduğu belirtiliyor. Zaman gazetesi ise haberinde 12
gazetecinin ismini vermiş. Geri kalan sekiz isim karartılmış! O liste gerçekten
gazetecilerle askerler arasındaki bir işbirliğinin kanıtıysa, Zaman o sekiz
ismi yayınlama gereğini neden duymadı? O isimlerin bazılarının bugün yandaş
medyada çalışıyor olmaları mı karartılmaları için yeterli oldu?”
Haberde adı geçen diğer
gazeteciler konu hakkında bir şeyler söylediler mi bilmiyorum. Takip edemedim.
Zaten gerekte yok. Zaman gazetesinin haber bozma, bilgi kirletme yaparak,
psikolojik yıpratma operasyonuna katkı yaptığı anlaşılmaktadır.
Nihat Genç, kendine has
doyumsuz üslubu ile konuya temas eder. 23 Aralık tarihli yazısı ile.
(türklerhaber.com) Başlığı bile kâfidir: “Cemaatin iftiraları dalga dalga
yayılıyor”. Cemaat kelimesi üzerinden hareket ederek, adı geçen topluluğa
‘cemaat’ denemeyeceğini vurgular. Bunun hata olduğunu ama bilerek ‘elleri
kırılsın diyerek’ bazı sosyologlar ve yazarlar tarafından bu kelimenin
yakıştırıldığını ileri sürer ki, Hakk vermemek elde değildir. Güzelim
kelimelerimizi alıp kirlettiler bir bir. “Batılı bilim adamları dini sosyal gruplar üzerinde ‘tipolojiler’
oluşturmuşlardır. Yani din şemsiyesi altındaki hangi sosyolojik kavramlar
uygundur diye çalışmışlar, çünkü başlarında yeni zuhur etmiş birçok ne idüğü
belirsiz gruplar taraftarlar oluşmuş ve intiharlardan mahkemelere büyük
servetlere kadar toplumu alt üst etmiştir. Bilim adamlarının birçok kıstasları
var, kilise, din, mezhep, cemaat, burada bir sıkıntı yok…
“Tartışılmaya devam edilse de bu gruplara verilen isim: Kült. Kült,
kendine özgü (uyduruk mezhebimsi) dinsel yapı.
“Yani bunları ne dinden ne mezhepten ne cemaatten sayıyor.
“Ve en önemlisi kendi özel tarihleri için SAHTE BİLGİLER yayarlar,
şöyle din ve mezheplerin tarihine bilgisine uymayan çok ÖZEL SAHTE ve MİSTİK
bilgiler.
“Ve bunları yaparken SAHTE BELGE üretimi, yalan, iftira, itham
bitmiyor.
“Ülkenin bilim adamları medyası liberalleri yazarları önce adını
koyacak, durmaksızın iftira itham gerilim yaratan bu yapının adı nedir?”
Nihat Genc’in soruları ve
bilim adamlarına çağrısına katılmamak mümkün değildir. Bu yapıya ‘cemaat’
kelimesinden vazgeçilerek yeni bir isim bulunmalıdır.
Şimdi, yukarıda anlatılan
olayları ve gazetede haberleştirilmesini yeniden düşünerek, kendi içlerinden
bir muhterem yazarın sorusunu sorabiliriz.
Yeni Şafak Gazetesi yazarı
Yusuf Kaplan, ABD seyahatinde, Pennsylvania’ya uğrar ve Fethullah Gülen
Hocaefendi’yi ziyaret eder. (Sanırım kalabalık bir grup). Neyse, sohbetini
dinlerler, kalabalık olduğundan sormak istediklerini soramaz ve bilahare
gazetesinde yazar (12.10.2012 Yeni Şafak). Bir iki övgü cümlesinden sonra, 10
soru sorar, cevabını alabildi mi bilmiyoruz. O sorulardan ilk ikisini
birleştirerek buraya alıyorum.
“Özelde ABD’nin, genelde küresel sistemin, İslâm dünyasında yaklaşık
çeyrek asırdır uyguladığı İslâm’ın Protestanlaştırılması, İslâmî söylemlerin ve
hareketlerin küresel sisteme –itiraz etmeyecek şekilde- entegre edilerek
‘ehlileştirilmesi’ konusunda ne düşünüyordu?
‘Ilımlı İslâm’ olarak da adlandırılan İslâm’ın Protestanlaştırılması
projesinin, İslâm’ı –tıpkı Hıristiyanlık gibi- hayattan uzaklaştırarak bireysel
bir inanç meselesine indirgeyeceği tehlikesini öngörüyor muydu?”.
Soru bu.
Acaba diyorum, Kaplan’ın
sorduğu sorulara cevap verilmesi halinde, Mehmet Y. Yılmaz, Arslan Bulut ve
Nihat Genc’in soruları da cevaplarını bulur mu?