Artık ‘izm’le biten
kavramlar konuşulmaz, yazılmaz, çizilmez oldu. Böyleyse, Cemil Meriç’in “izmler giydirilmiş deli gömleği”
sözü günümüzde havada mı kaldı, geçersiz mi oldu? Hayır, bin defa hayır.
‘İzm’leri ikame edici, yıkıcı, teslim alıcı, göz karartıcı onlarca kavram
bulunup, hayatımızı deli gibi yaşamamızı sağladılar, deliliği başkalarına izafe
ederek. Deli olanla, gerçek delinin anlamını unutturarak.
“Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra ortaya atılan en önemli tez,
Fukuyama’nın seslendirdiği ‘tarihin, yani ideolojilerin sonu geldi, artık,
liberalizm her yerde ve her şeye egemen’ anlayışı idi.
Fukuyama, bu bence yanlış ama çok önemli kitabında insanlararası
farklılıların artık başka alanlarda aranacağını belirtiyordu.
Şimdi bir başka Amerikalı
Siyaset Bilimci, Samuel P. Huntington, Fukuyama’nın bıraktığı yerden alıyor ve 21.
Yüzyılın din ağırlıklı bir uygarlıklar çatışması ile belirleneceğini
söylüyor.” (Emre Kongar, http://www.kongar.org/makaleler/mak_ye.php)
Önce birileri senaryo
yazıyor, senaryonun nasıl sahneye konacağının planları, çizimleri yapılıp,
lazım olan oyuncular, öteden beri işaretlenip (kuluçkada)
yetiştirilenler arasından tespit ediliyor ve düğmeye basılıyor. Gösterinin
oynanabilmesi için uygun sahnenin bulunup, perdenin açılması çocuk oyuncağı.
Putlaştırma ilkel insanın
tercihidir, modernin değil. Modern tanımlamasını yapıyorsak, bugüne kadarki
biriken ilim ve düşünce toplamlarının yoğurduğu bir insandan bahsedilmeli,
ilkelleştikçe putlaştıranların modern tanımına sokulmaması lazım gelir.
İlkellik, hayatın başladığı güne tekabül eder. Milyarlarca yıllık, sayısız
filozofun söylediklerinin ve 224000 peygamberin getirdiklerinin, tebliğ
ettiklerinin üstüne hala ilkellik teraneleri yapılması ve putlaştırmalar varsa ki,
var, demek ki, hala ilkel insanın yaşadığına hükmetmemizi sağlayacaktır. Her an
da, hem ilkellik, hem de ilerilik (modern diyoruz biz)
aynı anda yaşanmaktadır.
Modern dediğimiz insan,
daha çabuk putlaştırdığı zamanlar yok mudur? Vardır. Ve bu durum, modern
insanın içine yuvarlandığı, hastalıklı ruh yapısından kurtulamadığı bir durumun
tespitidir. Problemini çözemeyince, engelleri aşamayınca kendince ulaştığı
çözümün ifşasında putlaştırma izlerini görürüz. İster dindar dediğimiz, ister
dini dar dediğimiz tipler olsun fark etmez. Putlaştıran ille de dinden uzak
yaşayanlar içinden çıkmaz, inancını, ibadetini, ilmini, iyiliklerini,
yardımlarını putlaştıranları görüyor ve tespit ediyoruz. Putlaştırıldığı anda
ilkellik baş göstermiştir. Başa dönüş. Hayatın ilk günlerine.
Ne zor bir durumdur.
Kovulanlar, cezalandırılanlar, cehenneme gönderilenler, cehennemini yaşayanlar,
itirazla kendine paye çıkartanlar, olmayanı varmış gibi dayatanlar… Kimdir
bunlar?
ki, söz açıldığında din ve
dini konular hakkında kimseye pabuç bırakmayanlar, küçümseyerek muhatabına
gülenler…
21. yüzyılın din ağırlıklı
medeniyetler çatışması olacağı senaryosu yazılalı beri, bizim siyasi
İslamcılarımız da bu yönde ağırlıklı çalışmalar yapmışlar, sanki emir almışlar
gibi, tüm yorumları, çözümleri, tespitleri din ve dini (zannettikleri)
kavramlar üzerinden olagelmiştir. Tabi böyle olursa geniş kesimler tarafından
çok kolayca kabul göreceği de bir gerçektir (doğrusu işlerini iyi
biliyorlar). Şimdi bu zavallılardan birisinin birkaç
cümlesini aktaralım:
“Kürt etnik kimliğinin paganlaşmasını sağlayan, kışkırtan,
meşrulaştıran şey, tam da pagan/laştırılan Türk kimliğidir, Türkiye’nin, Türk
kimliğinin Türk etnisitesi üzerinden tanımlanması, dolayısıyla
paganlaştırılmasıdır. Bir imparatorluk bakiyesi, 30’a yakın etnik kimliğin
sıkıştırıldığı bir ülkede seküler ulus kimliği üzerinden bir toplumun bir arada
yaşatabileceğini düşünmek, tam bir entelektüel körleşme örneği ve dolayısıyla
cinayettir.” (*)
Paganlaştırmayı putlaştırma
olarak okumalısınız. Bu cümlelerde neyi nasıl düzelteceğiz, İslamcı kafa işte.
Aklını zihnini çocukluk yaşlarından itibaren iğdiş etmişler, o kısır fikirler
üzerinde dolanıp duruyor.
Tarihinin hiçbir anında ne
ismini ne de sahip olduğu özellikleri asla ve kat’a putlaştırmamıştır Türk.
Şimdi ona düşmanlık gösterenler çamur atıp izini görmeye çalışıyorlar o kadar.
Sadece bu da değil, efendilerinin gösterdiği izden giderek uydurulmuş ‘yeni
dünya düzeni’ne hizmette bulunuyorlar, belki de farkında olamadan.
“Kürt sorunu”nu yaratan Türk kimliğiymiş!
Ya, şu cümlesine ne
dersiniz?: “Bölge halklarının kendi
geleceklerini dün olduğu gibi yarın da kendilerinin belirleyebilmeleri için,
modernleşme ve sömürgecilik süreçlerinde içine sürüklendikleri siyasi
yıkımları, zihni savrulmaları, kültürel çözülmeleri, mezhebi, etnik ve kabilevî
paganlaşma biçimlerini aşmalarını mümkün kılacak çok yönlü, herkese, bütün
farklılıklara hayat hakkı tanıyan, ittihad-ı islâm fikrini epistomolojik ve
ontolojik olarak her alanda hayata geçirmeyi mümkün kılacak, esaslı bir
medeniyet fikri etrafında toplanmalarından başka çıkar yol gözükmüyor.” (*)
Dün olduğu gibi diyor, yani
dün devletleri var olanlar yeniden devletlerini kursunlar diyor bu garip, bu
zavallı fikir, akıl yoksunu. 1000 yıldır birlikte yaşadığımız Kürtlerin siyasi
yıkımları mı olmuş, zihni savrulmaları mı olmuş, kültürel çözülmeleri mi olmuş
neler söylüyor bu adam? Türkler tarafından bunlar uygulanmış olsaydı, bugün
Kürt diye bir varlık mı kalırmış? Ne saçmalıyorlar bunlar? Birde kimsenin
anlayamayacağı kelimeleri serpiştiriyorlar ki, iyi bir şey söylediğini
sansınlar. Sevsinler senin aydınlığını, entelektüel dayatmalarını.
Ancak Türk’e, Türkiye’ye
düşman olanların yazabileceği cümleler bunlar. Kafa İslamcı kafası (Müslüman
değil), bir türlü kurtulamadığı putlar zihninde depreşiyor.
Aklı kaçıyor, Türk gibi düşünemiyor, Müslüman düşünceleri değil
dillendirdikleri. Yıkıcı, parçalayıcı fikirler. İttihad-ı İslam yazdı ya,
Müslüman olmaya kâfi zannediyor.
Efendilerine hizmette kusur
etmiyorlar. Fukuyama veya Huntington yazsa ancak bu kadar yazabilirdi. İşte,
kendisinin eleştirdiği putlaştırmaya örnek, kendi satırları. İlim zannettiği,
irfan olarak algıladığı, entelektüel akıl olarak yorumladığı, çözüm olarak
ortaya sürdüğü fikirlerin tamamı kendi putlarından ibaret. Kendi paganlığı.
“İslamcı, cemaatçi, tarikatçı,
seküler, şu, bu; büyük bir kitle halinde Türk-İslam dünyasının basireti,
feraseti bağlanmış, kör edilmiştir. Emperyalist Haçlı-Siyon çeteler tarafından
bilimsel, sanatsal, eğitimsel, siyasi, ekonomik; her yol kullanılarak uzun
zamandan beri, Tanzimat’tan beri Müslüman ahaliyi körleştirme operasyonu
ısrarla devam ettiriliyor.” (**)
Evet, durum budur, okumuşu,
cahili, yurt içinde tahsil yapmışı, yurt dışında okullar bitirmişi, durum
budur. Körleştirildiniz. Neye baktığınızı bilmiyor, neyi gördüğünüzün farkında
değilsiniz. Kullandığınız tanımların bile idrakinde olmadan, nereleri nasıl
yıktığınızın bile farkına varmadan sallayıp duruyorsunuz.
Unutmayın:
Her attığınız toprak, kendi
evinizin temelini boşaltıyor.
Yukarıda bir hastalıktan
bahsettik. C. G. Jung
‘Keşfedilmemiş Benlik’ isimli eserinin, ‘Kendini tanımanın anlamı’
başlıklı bölümünden bir paragraf aktaralım ve Sayın Kaplan’ın ne gibi bir
tedaviye ihyacı olduğunu kendisinin tespit etmesini bekleyelim:
“Kendimizi tanıdıkça, yani kendi ruhumuzu keşfettikçe, içgüdülerimizle
karşılaşırız ve onların imgelerle dolu dünyası ruhun içinde
uyuklamakta olan ve her şey yolunda gittiği sürece bizim nadiren fark ettiğimiz
güçlere ışık tutar. Bunlar, müthiş bir etkinliğe sahip potansiyel güçlerdir. Bu
güçlerin ve bunlarla bağlantılı imgelerin ve düşüncelerin olumlu ve yapıcı bir
alana mı, yoksa felakete mi yöneltileceği tamamen bilinçli aklın hazırlıklı
olmasına bağlıdır. Öyle görünüyor ki, çağdaş insanın ruhsal hazırlığının ne
kadar nazik ve sallantılı bir konu olduğunu deneyimlere dayanarak bilen tek
insan, psikologdur. Çünkü bireyin karanlığın ve tehlikenin içinde doğru yolu
tekrar tekrar bulabilmesini sağlayan o faydalı güçleri ve düşünceleri insanın
içinde aramak zorunda olduğunu anlayan tek insan psikologdur.”
Artık, sen bilirsin.
NOT: Yazımız
tamamlandıktan sonra, değerli kalem Afşar Zeybekoğlu 25 Eylül tarihinde
‘Demokrasi mi Demografikrasi mi” başlıklı muhteşem bir yazıya imza attı.
Birlikte okunarak değerlendirilmesi…
(*) Yusuf Kaplan, 24 Ağustos 2012, Yenişafak)
(**) Prof.
Dr. Nurullah Çetin, 1 Eylül 2013, haberiniz.com.tr