“Kardeş kavgasının kazananı olmaz!”
Eyvallah.
Cümlede verilen mesaj
doğru.
Söz, hayatında eşleştiği
vakit değerlidir.
Gerçi, “geriye bakmamaya”
çalışanlardanız, lakin test amacıyla bir de geriye dönüp, bu söze göre bir değerlendirme
yapmak gerekmez mi?
Kardeşi ile kavgaya
tutuşup, başarısızlıktan sonra bu sözü söylemenin, diğerlerini güldürmekten
maada bir işe yaramayacağını da görmek lazım.
Irak, Libya, Mısır, Yemen,
Suriye…
Ne kavgalar, ne
provokasyonlar, ne lüzumsuz girişimler. Hatırlıyoruz.
Onlar, kardeş kavgası değil
miydi? Diye sormak bile boşa.
Hala, yapılan hataların
düzeltilmesiyle meşgulüz.
Liyakatsiz, başarısız,
becerisiz kişilerle buraya kadarmış.
***
BOP, emperyalist bir işgal
hareketidir.
Bu hareketin bir
uygulayıcısı olmak, hangi kardeşliğin gereğidir?
Peki, bırakalım dışarıyı
içeride, son İki Yüz Yıldır yekvücut olması için çalışılan bir milleti 36 etnik
kökeniyle anlatmak hangi kardeşliği anlatır? Parçalamak kolaydır, iş ki
bütünleştirmek, beraberliği sağlamaktır, kaldı ki, hala etnik kökenler
durmaksızın hatırlatılmaktadır. Ezbere alınan ve pişmanlık ifade eden
lakırdılar anlamsız beyanlar ötesine geçemez.
Böyle zamanlarda susmak en
iyisidir, en yiğitçesidir.
***
Millilik söylemlerine sığınmak,
geçmişin yağma-talan politikalarını unutturabilir mi? Bir yerlerde gözü olmak,
bir yerlere göz kırpmak, bir yerlerin menfaatlerini göz ardı etmek olur.
İyilikler, kötülüğe bulaşmadan mümkündür, çirkine aldırmadan değil. O halde ne
yapsanız geçmişi unutturmak zor, hatta mümkün değil. Peki, bir yolu yok mu?
Olmaz olur mu, var tabi. Nasıl olacak? Buna kafa yormalı.
Ortadoğu politikalarında
gözle görülür bir değişim var. PKK ve FETÖ mücadeleleri akıllıca yürütülüyor.
Bunlara desteğimiz tamdır. Ekonomi politikaları sorunlu. Dış politikalar
sorunlu. Mesela Başbakan çıkıp ‘faizleri
düşürmezseniz gereğini yaparız’ gibi bir cümle
söyleyebiliyorsa, sorun var demektir. Demek ki, yapılması gerekenin gereği
yapılmıyor demektir. Yine Başbakan, ‘sanayi
tesisi mi, zeytin mi’ sorusunu soruyor ve yandaş troller
haricinde herkes ‘zeytin’
cevabını veriyorsa, derin ama çok derin bir problemle karşı karşıyayız
demektir. Burada, millilik yok demektir ki, millilik kavramını dar anlamında,
yalnızca ülke-millet çıkarlarının gözetilmesi anlamında alıyoruz. Bu bile yok
maalesef!
***
Küresel devlerin son
yıllarda buldukları müthiş savaş taktiği; savaş alanına kendi askerini
sokmadan, tarafları birbirlerine kırdırmak olarak anlatılabilir. Kıran ve
kırılan, ölen ve öldüren aynı kişi! Ancak şapka çıkartılır.
Bakınız, ABD Başkanı Suudi
Arabistan ziyaretinde ‘kılıç
dansı’ yapıyor. Hemen ertesinde Katar’a uygulanacak
politikalar devreye sokularak, 12 Arap ülkesi Katar düşmanlığını açıklıyor.
Katar, ABD’den 12 Milyar Dolarlık alım yapıyor. Hemen, ABD-Katar ortak tatbikat
yapmaya karar veriyorlar. Düşmanlık ve dostluk iç içe! Düşmanlığın ve dostluğun
sınırları nasıl belirleniyor? Kimine göre menfaat birlikteliği, kimine göre
Türk düşmanlığı…
Ortadoğu bölgesinde
çıkartılan karmaşanın, düzenlenmesi ve provokasyonların etkili hale getirilmesi
için ellerinde bir güçlü basın kuruluşunun olması gerekirdi. Bunu El-Cezire ile
sağladılar. Tıpkı Ergenekon-Balyoz kumpaslarında ‘Taraf Gazetesi’nin üstlendiği görev gibi.
Mesela Suriye devleti ve Başkanına karşı oluşturulan muhalefet! Güçlerinin ve
Mısır ihtilali sırasında Müslüman kardeşler teşkilatının yaptıkları
açıklamaların hemen tamamı Cezire televizyonu aracılığı ile yapılmıştır. Yalan
haberlerin tamamı bu televizyon kanalından pompalanmıştır. Televizyon, doğrudan
ABD istihbarat güçlerinin emrine girmiştir. Gerçekte bu TV’nin bir operasyon
aracı olduğunu bilmeyen yoktur.
Suudi Arabistan, BAE,
Bahreyn ve Mısır’ın diplomatik kriz yaşadıkları Katar’a 13 maddelik bir talep
listesi yolladılar. Bu listede bizi ilgilendiren bir madde var; “Türkiye’nin
Katar’daki askeri varlığını derhal iptal et. Katar toprağında Türkiye ile
işbirliğini bitir!”. Bizim politikamız bu maddenin, başka ülkelerin içişlerine
karışılmaması gerektiği üzerine kurulu. Ve bu deklarasyonu yayınlayan ülkelerin
Katar’ın içişlerine karıştığı tezi öne sürülüyor. Doğrudur. Lakin şunu
bilmeliyiz ki, hem talep listesini yayınlayan ülkelerin, hem de muhatap ülkenin
zaten, bağımsız bir iç-dış politikaları yoktur. Efendilerinden nasıl emir
almışlarsa bunu uygularlar.
Talep listesinde bir madde
daha var; “Al Jazeera'yi ve bağlantılı istasyonlarını kapat.” Bu maddeye
karşılık C.B. ağzından (zaten tüm politikalar CB tarafından
yürütülmektedir. Başbakan veya bakanlar manken görevini görüyorlar). “Şimdi ben dünyadaki özellikle basın
örgütlerine de sesleniyorum; siz neyi bekliyorsunuz, ne güne
duruyorsunuz? Şu anda basın özgürlüğü elinden alınan uluslararası bir
medya kuruluşunun bir defa faaliyeti engellenmek isteniyor. Buna karşı ne
güne duruyorsunuz? Sesinizin çıkması lazım. Sesleri çıkmıyor.” İşte
burası yanlış gibi duruyor. İstihbarat örgütünün aracı halindeki bu kuruluşun
kapatılması, etkinliğinin azaltılması bizim neyimize? Burada basın
özgürlüğünden filan bahis olamaz. Tıpkı, Taraf Gazetesinin kapatılmasında basın
özgürlüğü aranamayacağı gibi!.
***
Bayramlık yazı
planlamıştık. Kalem bizi nerelere getirdi! Demek ki, henüz bayram hak
edilmemiş!
Yine de Bayramınız Kutlu
Olsun.