Zayıf iradeli olduğumu biliyordum. Fakat bu kadarına da pes diyorum. Gündemi yaratıp insanları peşime düşüreceğime, ben onların yarattığı gündem içinde boğuşuyorum. Kaldı ki, ne gündem yaratmak derdim var benim, ne de insanları peşimden koşturmak. İsteğim şudur, bırakın kendi halimde, düşüncelerimle baş başa.. Olmuyor. Kahrolası politik kargaşa alıyor götürüyor herkes gibi beni de birlikte. Çıkamıyorum bir türlü, sıyrılamıyorum. “Kör kuyularda” çırpınanlar misali.
Düşünüyorum da, acaba kendi halinde kalmak isteyenleri o halde bırakmamak gibi bir politika izleyenlerde olabilir mi? komplo teorilerine meraklıyızdır. Buda onlardan birisi. Olabilir ne demek. Taa gerçeğin kendisidir bu. Çocukların eline verilen oyuncaklar gibi, oyuna daldı mı çocuk.. Tamamdır. Ne geleceği düşünür, ne açlığı. Varsa yoksa oyun. Adanmış bir vicdandan şu tespitleri okuyalım:
“Demokratikleştirme projesi; hedef devletlerin halkını kendi vatandaşı yapmadan ona hükmedebilmenin ve onu hem demokratik devletin uzağında tutup hem de demokratik devletin bağımlısı kılmanın adıdır. İslâm coğrafyasına dönük olarak sürdürülen bu politik faaliyetin yerli ortağı, aşırı temayüllere içkin İslâm anlayışlarıdır.” (*)
Algı yönetimi, tam da anlatmak istediğim buydu. Algı yönetiminde, sizin okuduğunuz, duyduğunuz değil, yöneticinin vermek istediği mesajı duymanız, anlamanızdır istenen. Amaç budur. Başarabiliyorlar mı? hem de nasıl.
Arap Coğrafyasında gelişen olaylara bakalım mesela. Mısır’dan Suriye ve Kuzey Afrika sınırları boyunca ektili olan bir örgüt adını duyuruyor. “İhvan-ı Müslimin” Müslüman Kardeşler. Mısırda 42 yıllık (şimdilerde diktatör dedikleri) yönetimi devirdiler, başlarında ABD eğitimli gençlerin bulunduğu Müslüman kardeşler teşkilatı! Vaktiyle diktatörlüğünü görmüyorlardı. Parmaklıklar arkasında yargılanmasını izlediğimde, yandaş olmanın acı tebessümü yapışmadı değil dudaklarıma. 42 yıl boyunca zulümle yönetti ülkesini, şimdi sefil hayatının sonlarını demir parmaklıklar arkasında tamamlayacak, asmazlarsa. Neyse konumuz diğerleri idi. Diktatörden kurtulduktan sonra yerine ikame edilen askeri yönetim aynı (baskıcı) kanlı idareyi sürdürünce, bu kere gerçek Mısırlılar sokakları doldurdu. Bize göre gerçek devrime giden yolu buldular böylece. Ne mi oldu? Müslüman Kardeşler teşkilatı, şimdi sokakları dolduran Mısırlıları desteklemedi! Niye? Satılmışlık böyle bir şeydir.
Suriye’de de Müslüman Kardeşler adlı teşkilat yönetimi devirmenin peşinde. Esad giderse her şey düzelecek mesajı, algı olarak dayatılmakta, hem de dünyada birlikte. Maalesef Türkiye’de bu havalarda. Daha altı ay evvel kardeşimiz olan, birlikte Bakanlar Kurulu toplantısı yaptığımız Esad şimdilerde tu kaka oldu! Bu bilgiyi de halkımıza nasıl yutturdular! Nasıl anlattılar! Şimdi sokakta gezenler bile, Esad’ın gitmesi gerektiğini rahatlıkla söyleyebilmektedir. Radyolar, TVler, Gazeteler bu bilgiyi millete dayatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Kirli bilgi bombardımanından halkı koruyacak paratonerlerin çalışması ise, gizli kuytularda ferdi çabalara kalmış.
Bu noktada şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bir başına, ferdi çabalarla Hak’kı söyleyen diller, mutlak surette dünyanın sömürgeci kanlı eli küresel çetelerine karşı galip geleceklerdir.
Doğruyu Bilen Bilir.
(*) Nadim Macit, 18.11.11 Ortadoğu Gazetesi