Başlık cümlesindeki iki
fiil de (okumak, düşünmek) farzdır. Eksikliği felakete götürür.
Peki, nasıl olur da
okudukça bozulur, düşündükçe batar?
Tıpkı, yanlış iliklenen ilk
düğme gibi. Birincisi yanlışsa, devam edenler de yanlıştır ve üzerinde yabancı
bir elbise taşıyorsun gibi anlaşılır.
Yanlış başlamak da, doğru
gibi gözükse de yanlış yürütür işleri ve varacağı nokta da yanlış olacaktır.
Buradaki incelik şudur ki, gidişatın doğru olduğu düşünülür ve inatla takip
edilir. Asla bir yanlışın içinde olunduğu anlaşılamaz. Çünkü bildiklerine,
okuduklarına, dost bildiklerine! itimadı tamdır. Buna ‘vehmin’ gücü de
diyebiliriz. Kişinin zannettikleri asla vazgeçilmezleri olur. Küçücük
dünyasında, yalanları ve yalancılıklarıyla baş başadır.
İlim, yerinde saymaz, her
an ve an be an ilerleme meylindedir ve kendini asla tekrar etmez. Bu iki
tecellinin birbirinden farklı olması durumuna götürür bizi. Dünkü ilmi okuyarak
öğrendiğini zanneden kişi, eğer o ilmi bilgiyi aşamamışsa, geri kalmış
demektir. Çünkü “dün,
dün ile geçti gitti can cazım, artık yeni şeyler söylemek lazım” kelamı
Hz. Mevlâna’nın, tam da bu manayı anlatır.
Şu, havuz medyasının
köşelerine kurulmuş, dini kisveli televizyonların baş aktörleri durumundaki
sakallı, sözde ilim adamlarının yazdıklarına, konuştuklarına baktığınızda,
tamamen dünü, tamamen asırlar evvelinden kendilerine kalan ilim kırıntılarını
tekrar ettiklerini görürsünüz. Bir satır dahi üzerine konulan ilim veya düşünce
yoktur. Taklit, hayatlarının düsturu olmuştur. Bakmayın isimlerinin başındaki
koca koca akademik unvanlara. Bakmayın, iki lafının arasına bir hadis
sıkıştırdıklarına. Uyuşmuş veya uyuşturulmuş beyinlerinin içinde gizlenmiş,
Türk ve Cumhuriyet düşmanlıklarını açıktan olmasa da, tekrarları bu amaca
hizmet etmektedir.
Kır yıldır bir ihtiyarı
tanırım. Zaman zaman oturur muhabbete koyuluruz. Bu zaman içinde bir kere dahi
siyasete meylettiğini, idarecileri eleştirdiğini, yönetime dair fikir ileri
sürdüğüne tanık olmadım. Zaman zaman biz konu açarız. Bir fırsatını bulur ve
uzaklaşır aramızdan, ne zaman ki, siyaset konusu kapanır, yeniden katılır
aramıza.
Bakıyorum da, alim sıfatlı
birisi (hatta müçtehit olduğunu kendisi yazmıştı)
bir siyasi partiyi neden desteklememiz gerektiğini anlatıyor!. Hâlbuki insanlar
onu, anlatmasını bekledikleri dini bilgiler nedeniyle okuyorlar. Ondan din
dışında bir fikir bulunmayacağını zannettikleri için takip ediyorlar. Ne
yapıyor bu, fetvacı sıfatıyla ünlenmiş kişi? Saf ve temiz Müslümanlara siyasi
fikirler aşılıyor. Kendisinin yanlış ve sapkın siyasi düşüncelerini onlara
aşılamaya çalışıyor.
Dikkatle bakarsanız, cemaat
sıfatıyla faaliyet yürüten dini grupların tamamının amaçları siyasidir.
Kullandıkları konular ise, tamamı Dinden, Peygamberden, ulu kişilerin
hikâyelerinden alınmıştır. Bu konular anlatılarak insanların kafaları
karıştırılıp, zihinleri bulandırılıyor. Sonra, hem siyasi desteklerini hem de
paralarını kolaylıkla alıyorlar. Cemaat topluluklarının sayılamayacak
derecedeki parasal varlıklarını düşününüz! Nasıl elde edilmiştir? Saf ve temiz
Müslümanların destekleriyle.
Bakarsanız, bunlar haram
değil fakat bir garibanın kendine has düşüncelerini anlatması ve o fikir
etrafında destek çalışmaları yapması haramdır. İnsanların safiyetinden istifade
ederek onları soyup soğana çevirenler cennetin en ala mevkilerine kendilerini
layık görürlerken, diğer garibanlara biçtikleri yer ise cehennemin en dip
noktalarıdır. Daima cehennem ile korkuturlar. Siyasi desteğin din ile
ilişkilendirilmesi, insanımızı zora sokmakta ve bu safiyetten azami faydayı
cemaat örgütlenmeleri ve iktidar destekçisi dini kisveli sakallılar sağlamaktadır.
Bütün bunlar yanlış eğitim,
yanlış okumalar ve hatalı tefekkürden geçmektedir. Yanlışın üzerine ne
koyarsanız koyunuz sonuç yanlış olacaktır.
Siyasi destek sebebini
açıklarken şöyle bir cümle de yazmak cehaletini gösteriyor; “Uluslararası ilişkilerde ülkeyi kukla
olmaktan çıkarıp ‘masada ben de varım’ diyen aktör haline getirdiği için.”
Hiç de gülesim yoktu. Ne diyelim?
Hoca hoca bilmiyorsan,
değerlendiremiyorsan, burnunun ucunu göremiyorsan bari “sus da seni adam sansınlar”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder