Star gazetesi, Necip Fazıl
ödülleri vermiş. Haberleri izlerken haberim oldu. Biraz kulak verdim.
Verdikleri ödüller, kimlere verildiği, niye bu ödüller gibi hiçbir merakım yok.
Konuşmacıların da neler söyledikleri umurumda değil.
Bildiğiniz, Atatürk
düşmanları, Türkiye Cumhuriyeti’nin 80 yıllık geçmişine düşmanlık
gösterisindeki Cumhuriyeti kabullenemeyenler toplanmışlar, aralarında bir kısım
liberaller de var. Bunların liberalliği hep tartışılmıştır. Ne oldukları hiç
belli değil. Nerede bir menfaat fırsatı yakalarlar oradadırlar. Eski
komünistlerden de bazıları vardı. Aslında onlar zamanında da Komünist
değillermiş. Liberallikle cilalanıp, buldukları geri düşüncelilerle Türkiye
Cumhuriyetini yıkıp, ikinci cumhuriyetçilerle birlik olup, yeni bir düzen kurma
çalışmalarında herkesle çıkar ortaklığı yapabilmektedirler. Neyse bunlar hep
bilinen hususlar.
Bunların topuna birden
gerici diyoruz. Bütün düşünceleri geriye öykünüyor. Bunlarda ilerleme, iyileşme
istekleri gibi insani fikirler asla bulamazsınız. Çözüm derler, çözülürler,
Esed derler, Esed’leşirler.
İlk ortaklıkları Atatürk
düşmanlığında birleşmek oldu.
Aralarında bir de şair,
yazar, düşünür namlı birisi var, Nuri Pakdil.
Desek ki, gericilerin
babasıymış meğer. Çok da yanlış olmaz. Adı düşünür, lakin hindi düşünürlüğü ile
at başı giden bir düşünür. Beynini çook eskilerden kalma fikirlere kiralamış,
iş göremez duruma düşünce de, siyaseten sözde “desteklemediğini” bildirdiği siyasilere
övgüler düzme düşünürlüğüne yatmış garip birisi. “Benim klas bir duruşum var” diyen bu düşünür, İslamcı
olduğunu söylüyor. Neymiş İslamcılık?
Sözde sosyalist
düşüncelerle karıştırılmış bir İslamcılık. Sosyal devlet anlayışının açıklaması
adına söyleyebileceği tek hadisi şerif “işçinin alnı teri kurumadan ücretinin ödenmesi”. Bilgi
tomarları düğümlenmiş ve bir noktada sabitleşmiş. Sığlaşmış, zayıflaştırılmış
sıradan, sokak ağzında kalmış basit laflar. Düşünür ya, o ne dese muhteşem
oluyor. Hâlbuki daha Yirmisini bulmamış gençlerin yıkanmış kafalarıyla sokak
ortalarında savurdukları basit sloganları geçemiyor düşünceleri. Belirtmeliyim
ki, bunlar hep böyleydiler. Süslü cümlelerle, renklendirilmiş basının ve
dergilerin abartılı tanıtımlarıyla bizler yanlış tanıdık bunları ve onlara
inandırıldık!.
Hz. Muhammed ile Atatürk’ü
karşılaştırmaları da bir dehşetengiz zekâ ürünü. “Bizim tek ulu önderimiz var, o da Hz. Muhammed’dir!” hiçbir
şey anlatmayan basit bir çocuk muhakemesi. Biraz yiğit olsalar, şöyle
söylerlerdi: “Atatürk, lider filan değildir, savaş filan
da yapmamıştır, Lozan bir bozgundur, Osmanlı imparatorluğunu yıkmıştır,
halifeliği kaldırmıştır, tekkeleri kapatmıştır, bu yüzden o bizim liderimiz,
önderimiz filan değildir.” Ama diyemiyorlar. Hz. Peygamber’in isminin
arkasına saklanıyorlar. Ya korkuyorlar, ya da söyledikleri lafın altında
kalmaktan korkuyorlar. Aslında söyledikleri de tam bu manaya geliyor,
açıklayamamakla birlikte.
Şimdi şu cümlesini
söylediğinde salon alkışlarla yıkılmış: “Ne mutlu Müslümanım diyene”. Niye alkışladılar bu
cümleyi? Nazire olduğu için mi? Burada yiğitlik nerede, düşünce nerede? Zaten
sizler bu sözü çocukluğunuzdan bu yana söylemiyor musunuz? Bu yanlışlarla
yıkamadılar mı beyinlerinizi? Türklük ne zamandır, Müslümanlığın alternatifi
oldu da, Atatürk’ün “Ne
mutlu Türküm diyene” özdeyişine karşılık böyle
söylüyorsunuz? Müslümanlık, Türklüğe (veya tersi)
alternatif ve ikame olunacak bir mefhum mudur? Bu ne cehalettir sayın düşünür?
Siyaseti sevmezmiş, Ak
Partili de değilmiş. “Erdoğan
yanlış anlaşılıyor, Tayyip Erdoğan kardeşimiz alicenaplık gösterdiler,
ak-partili değilim ama Tayyip Erdoğan zaafı var” bu
sözler bir düşünüre, bir filozofa yakışıyor mu? İyi ki, siyasi partili
değilmiş, ya olsaydı neler söylerdi acaba? Fıçısında yaşayan Diyojen kadar bile
olamıyorlar. O büyük ruh nasıl söylemişti imparatora: “Gölge etme başka ihsan istemem”.
Söyleyin bakalım, sizler neredesiniz? Krallara, padişahlara kulluk, söyler
misiniz İslam’ın neresinde var?
Uzatmaya gerek yok. İşte
bunların filozofları.
Filozofu Pakdil olanın
varacağı yer, Ortadoğu bataklığı, yolsuzluklar, yerlerde sürünen dış politika
olurdu… Öyle de olmuş…
(NOT: röportajında,
yolsuzluklar, Müslümanların birbirini kırması, Güney Doğu’daki olaylar ve
İsrail ile yapıldığı söylenen anlaşma hakkında tek bir cümlesi yok. Ne diyelim?
Filozof İslamcı işte…)