29 Nisan 2010 Perşembe

“ Nuh’un Gemisi”

“Nuh'un gemisi Ağrı Dağı'nda bulundu”

-27 Nisan tarihli gazeteler-

Fazla bir zaman geçmez, Nuh’un gemisine dair haberler çıkar gazetelerde. Nuh’un gemisini aramaya çıkanlar, gemiye dair bulunan izler, gemi bulundu.. gibi haberler. Gemi gizemini koruyor. Sır insanların çözmeye çalıştığı bir hedef, sırrın öğrenilmesi için her türlü çaba harcanır.

En son haberlerde de Türk ve Çinli kişilerden oluşan ekip Nuh’un Gemisinin Ağrı Dağında bulunduğunu, gemiden parçlar aldıklarını ve karbon testi yaptırdıklarını, geminin büyüklüğünü, hayvanlar için bölmelerinin olduğunu… açıklamışlardı. Gerçi Arslan Bulut Yeniçağ gazetesindeki köşesini iki gün bu konuya ayırarak, siyasi yorumda bulunmuştu. Ermenilerin Ağrı Dağının kutsallığını, İngilizlerin kurduğu “İncilî araştırma enstitüsü” aracılığı ile Ağrı Dağını Ermenilerle ilişkilendirip, konuyu canlı tuttuklarını dolayısıyla Türk topraklarında gözlerinin bulunduğunu açıklamıştı.

Bizi ilgilendiren bilgiler değil bunlar. Bir başka açıdan yaklaşmak niyetindeyiz, eğer becerebilirsek.

Kurtuluşa aşık insanlar bir gemi ararlar. Nuh’un gemisini. “dağlar gibi dalgalar” yeryüzünü kaplayınca, bir sığınak, bir kurtuluş ümidi “gemi”. “Allahın rahmet ettikleri” doğruca “gemide” yerlerini almış ve dalgaların üzerinde sıkıntıdan, üzüntüden, tehlikeden uzak…kurtulmuşlardı.

Yunus Emre der hoca
Gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir”

Yunus Emre doğru yolu “bir gönüle girmektir” şeklinde gösteriyor bizlere. Gönül, Ademin gönlü. Nuh’un gemisi ademin Gönlü. Dünya telaşından, şirkten, hırstan, kıskançlıktan, hasılı tüm olumsuzluklardan tüm günahlardan kurtulmak için “Bir Gönül” e girmek, bir gemiye binmek ve nefis “dağının üzerine” gemi oturduğunda “kendini bilmektir” kurtulmak.

27 Nisan 2010 Salı

neylerse güzel eyler

Tamamen faraziye” dese de, Allah gücünü kullanmanın dayanılmaz keyfini tatmanın kibrini nasıl da yaşadığını gizleyemiyordu, Taha Kıvanç 19 Mart 2010 tarihli “Sihirli Silgi” isimli yazısında. Öylesine kaptırmış ki kendini tarihi olayları istediği gibi değiştirme oyununa, “Elimizde hatalarımızı silebileceğimiz 'sihirli bir silgi' de yok. Tarihimizle yüzleşmek, hatalarımızı kabullenmek ve benzer hataların tekerrürünü engellemek, galiba en doğrusu...” dese de yazar sonunda, birazda mahcup, “laf bir kere çıktımı ağızdan artık sözlerinin esiri olur insan” kelamı sıkıntısıyla olsa gerek… Mahcubiyeti, pişmanlığı anlaşılabilir aslında.

“ Hangi yanlışı silersek bugün kendimizi daha mutlu-mesut-bahtiyar hissedebiliriz?” sorusundan sonra Sultan 2. Abdülhamit Han tahtından indirilmeseydi, Almanlarla birlikte 2. Cihan harbine girilmeseydi, Ermeni tehciri yapılmasaydı, cumhuriyet döneminde muhalefet partisi kapatılmasaydı, İnönü yerine Çakmak cumhurbaşkanı olsaydı… gibi tarihi olayları istediği gibi değiştiriyor sayın yazar.

Tarihi ve tarihi olayları olduğu gibi kabullenmek en iyisi. Değiştirmeye kalkmak Allah gücünü kullanmayı denemek olmaktadır kanaatimce.

Geriye doğru baktık da, “her şeyin yerli yerinde” olduğunu gördük. “Neylerse güzel eyler” inancı ile,

Hem, “Allah Allahlığını kimseye bırakmaz” sen kulluğunu yaşa, kul ol derler…

22 Nisan 2010 Perşembe

Elinden

Elinden
Yarin elinden
Gülşen gül sunar yarin elinden
Mübarek öylesi keskindir ki
Ya Türk elinden ya rind elinden

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...