İnanılmaz gelişmeler
oluyor. Yolsuzluk soruşturmaları akabinde hükümet çevrelerinin aklına millilik
geldi. Yandaş ağızlar (kalemler) topluca, Tayyip Erdoğan’ın milli duruş
sergilediği ve taviz vermediği gerekçesiyle, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş
gayrı milli cunta (veya cuntalar)
tarafından kurulan darbe tuzaklarıyla devrilmek istendiğini anlatıyorlar. Son
operasyonun adı her ne kadar ‘yolsuzluk ve rüşvet operasyonu’
konulmuşsa da, amacın bu olmadığı ve esas olarak Erdoğan hükümetinin
devrilmesine yönelik, dış güçlerin desteklediği ve hatta CHP’nin de içinde
bulunduğu bir cunta tarafından operasyonun yürütüldüğü anlatılmaktadır. Tabii
bizler cahil ve aklı çalışmaz, okuma bilmez, söylenilenden de bir şey anlamaz
kişiler olduğumuz için yedik anlatılanları.
Çok enteresan! Erdoğan’ın
milli duruş sergilemesi ve milli terimlerden medet umar hale gelmesi inanılır
gibi değil. Sırf Erdoğan değil tabii, yandaşlar koro halinde.
Çok değil az bir zaman
geçti, hafızamızda taze duruyor: Türk’ü dağdan taştan silmek, T.C.’yi
kaldırmak, Bayrak taşıyanlara cezalar vermek, Atatürk’ü hatırlatan afişlere
yasak getirmek bu yüzden futbol takımına ceza vermek, milliyetçiliği ayaklar
altına almak, andımızı kaldırmak bir anda hatırladıklarımız. Ne oldu da şimdi
millilik hatırlandı? Niye?
Yabancı güçler, ajanlar ne
diye operasyon yaparlar başka ülkelere?
İnandırıcılık sağlanması
için, yabancı kuvvetleri de işin içine koymak lazımdır. Düşman cuntalar, milli
olana hücum eder de ondan. Cuntalar, kendi devletlerinin menfaatlerini korumayan,
kendilerinin çıkarlarına hizmet etmeyen ekonomik yatırımlar, dış politika
kararları, iç politikadaki savrulmalar nedeniyle o ülke idarecilerinin
dikkatini çekmek üzere, bir takım planlar ve politika oyunlarına girebilirler.
Giriyorlar da. Bir Bakan’ın ağzından dinlemiştik, mesela; “Hatay’da, Gaziantep’te pek çok ülkenin
ajanının kol gezdiğini, otellerine yerleştiğini, özellikle Suriye meselesinde
oyuncu olmak üzere çalıştıklarını filan..”, o
günlerde bizde çeşitli yazılarımızla sormuştuk; Madem biliyorsunuz, neden sınır
dışı etmiyorsunuz? Diye. Bu ajanlar şimdilerde neredeler, ne işle meşguller
acaba? Suriye işinden vaz geçip, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini devirmekle mi
meşguller? Kim bilir?
İşte dış destekli cuntalara
dikkat çekerek, düşmanın kuvvetini ve sağlamlığını da sık sık tekrarlayarak,
toplumsal şiddetin istenildiği zaman hortlatılabileceği bir sosyal psikolojik
bir durum yaratma tekniğidir yapılanlar. “%50’yi zor tutuyorum” hitabeti önemli bir örnek
olarak duruyor önümüzde. Gezi olaylarından beridir, her iktidar aleyhindeki
toplumsal hareketlenme anında, iktidar da kendi taraftarlarını meydanlara
toplayıp, saatlerce canlı yayınlarla millet beyninin istedikleri yönde
eğitilmesi çalışmalarını da yaptılar. Meydanlara toplama sebebi ise, adeta ‘meydan okuma’ gibiydi.
Buyurun buradayız! Der gibi.
Ayrıca, bin yıldır birlikte
yaşamış, birlikte devletlerini geliştirmiş milletin parçalarından Kürtleri,
daima ve daima ayrıştırarak, onların kimlikleri ve etnik yapıları üzerinden
günlük siyasetin malzemesi yapılması da, demokrasinin ancak biçimsel olarak
yazılı metinler olarak Anayasa ve yasa maddeleri arasında zikredilmesinden
başkaca, insanlarının beyinlerine işletilememesinden de kaynaklandığını tespit
etmemiz gerekmektedir. Böylece, Türk-Kürt çatışmasının perdesinin de aralanması
gayretlerinin, kendi uyguladıkları politikalarının anlamsız ve yıkıcılığı
özendirdiğini de belirtmemiz lazımdır. Ki, ‘milli irade’ ve dayanılacak demokratik aracın
sadece ‘sandık’
olduğu beyanı bile, tek iradenin seçilmiş liderde olduğunu vurgulamaktan başka
işe yaramayacağını öğretmektedir.
Bir yandan İş güvencesi
azaltılırken, işsizliğin artması, reel faizlerin eksilerde dolaşması,
çalışanların kahir ekseriyetinin bir aylık kazancıyla ortalama dört kişilik
ailelerinin gıda, giyim, ısınma, eğitim giderlerini karşılayamamaları,
hayatlarının zar-zor idame ettirmeye çalıştıkları durumda, üstüne üstlük devlet
idarecilerinin içinden adı yolsuzluklara karışanların da çıkması, toplumsal
travmayı daha da artıracak ve içinde bulunulan durumdan kurtulmanın yolları,
yine toplumsal bir akılla bulunmaya çalışılacaktır.
Eğer burada, dış güç
aranacaksa, yıllardır uygulanmakta olan politikaların gözden geçirilmesinde
fayda umulur. Durmaksızın yabancı kaynaklardan borçlanma, iç tüketimi
özendirme, insanları ödeyemeyecekleri derecede borçlu durumuna düşürme
politikaları artık iflas etme eşiğindedir. Öyleyse, küresel sisteme eklemlenme
çabaları içinde bulunan siyasi iktidarın, etrafındaki dalkavuk kümesinin
övgülerine aldırmadan 11 yıllık politikalarını gözden geçirmeleri ve nerede
hata yaptıklarını tespit ederek mutlaka hatalarından dönmeleri aciliyet arz
etmektedir.
Görüldüğü gibi, ne
uygulanan iç-dış politikalar millidir, ne de bu politikaları uygulayanlar.
Siyasi amaçlarının gerçekleştirilmesi için buldukları büyük bir yalandan
ibarettir millilik.
Kaldı ki, hükümetin milli
politikalar uygulaması en çok bizi sevindirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder