İçine düşüp debeleneceğiniz
uyduruk gündem maddeleri her gün tazelenir. Alır sizi içine çeker ve
uğraşacağınız konu, çalışacağınız tema, vurgulayacağınız ana fikir hep o gündem
içredir. Sıkıntı verir, ızdırap yükler, dayatılan gündemin zorunlu konuşmaları,
fikir cimnastikleri dışına çıkamazsın, daima önüne konulan sevmediğin ve
zorunluluk olmazsa asla yemeyeceğin yemekleri zorla, tıka-basa yemek gibi,
iğrenerek, mideyi doldurmak gibi, sonunda çıkartmak vardır, kusarak. Onun gibi.
Debelendikçe el-âlemin gündeminde bir gün gelir pişmanlıklar içinde
çıkartırsın. Kimsenin varıyla, yoğuyla, sahipliğiyle, fukaralığıyla
ilgilenmemek de olmuyor işte (gıybet!). Mecburen içinde
bulunduğun toplumun gündemi seni de ilgilendiriyor, yoksa
‘ne kadar ilgisizsin’ gibi eleştiriler de alırsın. Tenkitlere
kulak tıkadığın vakit, binerler de binerler sırtına, medya istediği gibi alır
eline, dostlarının bile yardımıyla dalarsın, artık esirisindir gündemin.
‘Korku ve iğrenme’
veya ‘merak ve kavga etme isteği’ sebepleri ile gündemin
kucağına bırakır kendini insan. Aslında bir nevi koruyucu, kuşatıcı kalkan
arayışıdır kendince, hatta ailesi ve yakınlarını da koruma içgüdüsü.
Bilebilirse, cevaplayabilirse üstünler sınıfına terfi ettirir kendini.
Bilememek maazallah hayatın sonu, statünün bitişi. Tek başlarınayken hiç
olduklarını düşünen insanlar, kalabalıklar içinde kaybolduklarında, kimlik
vehimleri ön plana çıkarak varlıklarını sürdürürler, gündem takibi de benzer
sonuçlara çıkartır. Kalabalık gündem içinde, kendini unutarak, sorunların
çözücüsü, dertlerin bitiricisi olarak tasvir eder kendini, yalancı da olsa
kurtarır ve uzaklaştırır kendine ait sorunsallardan bir nevi. Kalabalıklar
içinde kaybolmak iştiyakındaki insanın, ruhsal bir sıkıntı içinde bulunduğunu
da tespit etmeliyiz, depresyon gibi…
Belki de asıl sorulması
gereken şudur; kendisine ait olmayan gündemler peşinde koşturanların sayısına
bakınca, toplumun kahir ekseriyetinin depresif bir hastalık tuzağına mı
çekildiğini ve toplumun kendisini bu tuzağın içine bilerek ve isteyerek mi
bıraktığı? Soru yanlış değilse, cevabını sosyal-psikologlardan beklemeliyiz,
belki de bu cevap verilmiştir, ben bilmiyorum.
“Bilgi ile derdimiz”i değerlendirdiği
makalesinde, Ahmet İnam, hayati bir soru sarar; “Bilgiyi tekelinde tutup, bundan sömürü düzeyine varacak denli çıkar
sağlayan güçlerin çarklarını çevirdiği düzen, nasıl yaşanası bir dünya için
düzeltilebilir ya da ortadan kaldırılıp, yeni bir düzen oluşturulabilir?” (4
Temmuz 2010, akşam). Bu cümleden, gündem oluşturanın, asıl
bilgiyi elinde tuttuğunu anlayalım. Elindeki bilgiyi istediği gibi evirip,
çevirip, menfaatine nasıl uygun geliyorsa, geldiği kadarını azar azar, parça
buçuk açıklayarak gündemi taze tutmasını anlamalıyız. Hoca, şöyle devam eder: “tutunma yaşamında, tutunan tutunuyor,
tutunamayanlar telef olup gidiyor. Yaşama olan saygımız, tutunma yaşamında,
tutunma bilgisine egemen olan bu güçlere teslim olmayı olağan görmeye mi
götürmeli bizi? Tutunma bilgimizde sorunlar var. Üzerimize bilgiler yığılıyor,
o bilgileri ayıklayıp süzme gücünden yoksunuz. Yığma bilgiden süzme bilgiye
geçemiyoruz.”
Tartıştığımız güncellerin,
gündemlerin hiç birisi bizi ilgilendirmiyor aslında. Gündemi oluşturan, küresel
güçler (bilgiyi elinde tutanlar) lehine hangi olaylar vukua
getirilecek ve hangi gündemler konuşturulacaksa biz kendimizi o konular
üzerinde bulunduruyoruz. Hoca’nın tespit ettiği gibi, ‘süzemiyoruz’,
faydalıyı ayıramıyoruz. Eşeğe ne yüklersen tamamını taşıdığı gibi,
taşıdıklarının içinde kendine zararlı olacakları ayıklayamadığı gibi.
Özellikle, siyasi iradenin gündemde tutmaya çalıştığı konular, kendisinin
varlık nedenlerindendir. Kendisini ayakta tutmasının dayanağı. Öyleyse bize ne
oluyor da, onun istediği yönde koşturup duruyoruz? Devletin örgütlenmesi
içinde, muhalefet ne iş yapacaktır? Bırakalım onlar istedikleri rahatlıkta
çalışsınlar. Söz bize düştüğünde, bir iki satır meramımızı anlatır geçeriz.
Fayda buradadır bence. Kafa karışıklığına sebebiyet verilmemelidir.
Elbette, ülke gündemine dair
fikirler geliştirilecek ve yayılacaktır. Ancak, bilgiyi dayatanların istediği
kıvamda değil. Gününü, zamanını güncelin gündemi ile dolduranların, sanat ve
kültür pınarlarından kendilerine yolun tıkandığını fark etmeleri de zor
olacaktır. Bu itibarla, gündemin çirkinliğinden kurtularak, sıyrılarak; kitap
okuma, edebiyat, sinema, tiyatro.. etkinlikleri ile hayatın zenginleştirilmesi,
gündem içinde bocalayan siyasi kişiliklere de kurtarıcı olacaktır.
Çözüm; derin tefekkür,
sanat ve kültürel gelişimdedir. Kısır atışmalarda değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder