15 Şubat 2014 Cumartesi

Derin Krizin Kaynakları


Önce şu tespiti yapmalıyız; devleti yönetenler, devlet olmasa da olur diyenlerdir. Ya da, yönettikleri devletin isminde, İslam Devleti yazılı olmaması nedeniyle, kendilerine ait olmayan, yıkılsa olur dedikleri bir devlettir.

Böyle olunca, devlet idaresinin başına, dairelerin yönetimine nasıl olsa olur, yeter ki, bizden olsun mantığıyla yeteneksiz, ehliyetsiz kişilerin doldurulduğu bir devlet yönetimini izliyoruz. Yetkilendirilen kişilerin özlük dosyalarının incelenip, eğitimi, öğretimi, aldığı kurslar, yaptığı işlerin değerlendirilmesi yerine, işe alımlarda veya tayin ve terfilerde baktıkları üç yer vardır. 1. Karısının başına, 2. Lise diplomasına, 3. Kadınsa başörtüsünün nasıl bağlandığına, erkekse bıyığının nasıl kesildiğine. Ölçü bunlar olunca, işte durum ortada.

Devlet; anayasa, yasalar, yönetmelikler, kurallar, teammüller dairesi içinde yönetilen ve özellikle milletimiz tarafından kutsallık atfedilen ulvi bir yapıdır. Her ne iş yapılacaksa, her ne karar alınacaksa, her nasıl bir kanun çıkarılacaksa iş bu yasalar ve kurallara bağlı kalınması ve yapılacakların onlara uygun olması esastır. Yapılacak işi kanunlara uygun yapmak yerine, kanunları yapılacak işe uydurma örneklerini sık görmekteyiz. Kamu İhale Kanunu’nda yapılan onlarca değişikliğin, niye yapıldığı ve neye yaradığını incelediğimiz zaman ne demek istediğimiz tam olarak anlaşılacaktır.

Gel gör ki, idari kademelerde çalışanlarda bu mantığı görmek zordur. Kendilerine nasıl emir verilmişse, ne yapmaları talimatlanmışsa hiç düşünmeden ve itiraz geliştirmeden baş üstüne diyerek, verilen talimatı yerine getirmeye çalışıyorlar. Oysa kanunsuz emir yerine getirilemez. Yerine getiren, emri veren gibi cezalandırılır. İşte bu kişiler bu basit kuralı dahi bilmiyorlar, hatta, kanun da neymiş, ben emir veriyorum diyenlerine bile rastlanılmıştır. Ki, Sayın Başbakan’ın ‘milli irade’ lafını sık tekrar etmesi, seçilenin kendisi olması hasebiyle, vereceği her emrin yerine getirileceğini vurgulamaktan başka bir mana ifade etmemektedir. Nitekim Savcılara ‘siz atandınız, biz seçildik’ sözü de aynı manadandır.

Devletin uygulayageldiği sistem, güvenilir insanlara emanete dayanır. Bu itibarla, sistemin açıkları çokta ince elenip sık dokunarak kapatılmamıştır. Sırası geldikçe, zamanı geldikçe delikler kimi zaman yerli, kimi zaman da ithal yamalarla kapatılmaya çalışılmıştır. Kanun değişikliği yapılması gerektiğinde, TBMM’sinde uzun tartışmalar, uzun araştırmalar yapılır ve geniş tabanlı uzlaşmalarla, tam da demokrasinin istediği şekilde Meclise indirilir ve oylanırdı. Artık bu tutumdan vaz geçilmiş gibi bir hal var. Hükümetin meclise gönderdiği yasa metinleri, çoğunluklarına dayanarak hiçte muhalefetin sözlerine kulak verilmeden apar - topar çıkartılmaktadır. Hatta gece yarılarına kadar uzayan ve milletvekillerinin yorgunluk zamanlarına denk getirilen ve konusu çok farklı kanun maddeleri arasına sıkıştırılan adeta korsan taleplerle, önemli kanunlarda değişiklikler yapılmıştır. Bu tür uygulamalar devletimizin teamüllerine aykırılık arz etmektedir ve bütün bunlar krizin kaynaklarıdır.

Devletin yaptırdığı maliyeti Milyar Dolarlarla ifade edilen büyük işler, önemli firmaların yurtdışı ortaklık temin etmeleri ve projelerinin de kendileri tarafından hazırlanıp, idareye dayatılması sonucu yaptırıldığı haberlerini basından izlemiştik. Böyle olunca, rakip firmalar kendilerine bir teklif imkânının bile verilmediğini düşünerek belki de muhalefet yapma kanallarını başka başka alanlara kaydırarak, haklılıklarını anlatma yolları arayacaklardır. Kaldı ki, yapılmakta olan yolsuzluk soruşturmalarının temelinde müteahhitlik hizmetlerinin de bulunduğu anlaşılmaktadır.

Liberal ekonomik sistemin, tipik bir neo-liberal sisteme evrilmesidir önümüzdeki örnek. Burada esas olan, devlet büyüklüğündeki dev şirketlerin talepleri ve öne sürdükleri şantaj malzemesi olarak, içeriden devşirilen adamlarıdır. Küreselleşme heveslisi Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin anlamak istemedikleri husus budur. Bir kere kaptırdılar mı yakalarını, bir daha kurtarmak mümkün değildir. Yeter ki, onlara bir işinizi yaptırmayasınız. Siyasi ikbal uğruna, onların kolları altına sığınarak iktidara geldiğin vakit, onların taleplerini de yerine getirmek zorundasınızdır. İşte size krizin bir başka kaynağı.

Alev Özkazanç’ın, 2005 yılında hazırladığı ve Ankara Üniversitesi’nin ‘tartışma metinleri’ adıyla yayınladığı incelemede şunlar yazılıdır: “Devlet ile toplum arasındaki sınır çizgisi her iki alanın da içsel çözülüşüne neden olacak şekilde muğlaklaşmıştı. Devletin içsel kurumsal birliğinin çözülmesi, devletin, ‘balkanlaşması’, tekil güçlerle girilen organik ilişkiler nedeniyle meşruiyetinin zedelenmesine yol açtı. Devlet eylemi ve müdahalesinin biçimleri devlet-ekonomi ilişkileri bağlamında birikim krizine, devlet-toplum ilişkileri bağlamında ise hegomanya krizine neden olmuştur. 80 sonrasında ortaya çıkan devlet yapısında, siyasi iktidar meşruiyet ihtiyacını iki zıt stratejiyle gidermeye çalışmıştır. İlkin siyasi iktidar, belirli toplumsal güçlere doğrudan organik ilişki içinde informel mekanizmalar ve şebeke siyasetleri yoluyla mikro ölçekte pragmatik bir destek sağlamaya çalışır. Öte yandan makro ölçekte, muhtemel çatlakları doldurmak amacıyla bütüncül söylemlere yönelerek organik bir birlik kurmaya ve ideolojik-politik destek aramaya yönelir. Her iki stratejinin ortak yanı ve birleşik etkisi, kamusal alanın tahrip edilmesi ve ortak hak ve özgürlüklere dayalı bir siyasal toplum fikrinin zedelenmesi olmuştur. Devletin balkanlaşmasının öteki yüzü ise toplumun çeteleşmesi ve cemaatleşmesi/tarikatlaşmasıdır. Sivil toplumun siyasi ve hukuki varoluş zemini tahrip edilmiştir.”

Hoca’nın muhteşem tespit ve anlatımına eklenecek bir husus yoktur ve 9 yıl evvelinden gerekli tespitleri yapılıp önerilerde bulunulmuştur.

Böylece, devlet tahrip edilmiştir. Kuvvetler ayrılığı temelinde örgütlenmiş olan demokratik sistemi temel alan devletimizin, erkler arasındaki bağımsızlığı da tartışılmaktadır. Meclis Başkanı ağzından bu bağımsızlığın ve tarafsızlığın kalmadığı ifade edilmiştir.

Ve bütün bu durum. Yazımızın girişinde bahsettiğimiz, ehliyetsiz, niteliksiz kişiler eliyle yaratılmıştır. Bu kişileri de bugün şikâyet makamında oturan Hükümetin Sayın idarecileri işbaşına getirmiştir.

Buyurun birlikte okuyalım:

“Kendim ettim, kendim buldum…”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...