Önce şu tespiti yapmalıyız;
devleti yönetenler, devlet olmasa da olur diyenlerdir. Ya da, yönettikleri
devletin isminde, İslam Devleti yazılı olmaması nedeniyle, kendilerine ait
olmayan, yıkılsa olur dedikleri bir devlettir.
Böyle olunca, devlet
idaresinin başına, dairelerin yönetimine nasıl olsa olur, yeter ki, bizden
olsun mantığıyla yeteneksiz, ehliyetsiz kişilerin doldurulduğu bir devlet
yönetimini izliyoruz. Yetkilendirilen kişilerin özlük dosyalarının incelenip,
eğitimi, öğretimi, aldığı kurslar, yaptığı işlerin değerlendirilmesi yerine,
işe alımlarda veya tayin ve terfilerde baktıkları üç yer vardır. 1. Karısının
başına, 2. Lise diplomasına, 3. Kadınsa başörtüsünün nasıl bağlandığına,
erkekse bıyığının nasıl kesildiğine. Ölçü bunlar olunca, işte durum ortada.
Devlet; anayasa, yasalar,
yönetmelikler, kurallar, teammüller dairesi içinde yönetilen ve özellikle
milletimiz tarafından kutsallık atfedilen ulvi bir yapıdır. Her ne iş
yapılacaksa, her ne karar alınacaksa, her nasıl bir kanun çıkarılacaksa iş bu
yasalar ve kurallara bağlı kalınması ve yapılacakların onlara uygun olması
esastır. Yapılacak işi kanunlara uygun yapmak yerine, kanunları yapılacak işe
uydurma örneklerini sık görmekteyiz. Kamu İhale Kanunu’nda yapılan onlarca
değişikliğin, niye yapıldığı ve neye yaradığını incelediğimiz zaman ne demek
istediğimiz tam olarak anlaşılacaktır.
Gel gör ki, idari
kademelerde çalışanlarda bu mantığı görmek zordur. Kendilerine nasıl emir
verilmişse, ne yapmaları talimatlanmışsa hiç düşünmeden ve itiraz geliştirmeden
baş üstüne diyerek, verilen talimatı yerine getirmeye çalışıyorlar. Oysa
kanunsuz emir yerine getirilemez. Yerine getiren, emri veren gibi
cezalandırılır. İşte bu kişiler bu basit kuralı dahi bilmiyorlar, hatta, kanun da
neymiş, ben emir veriyorum diyenlerine bile rastlanılmıştır. Ki, Sayın
Başbakan’ın ‘milli irade’ lafını
sık tekrar etmesi, seçilenin kendisi olması hasebiyle, vereceği her emrin
yerine getirileceğini vurgulamaktan başka bir mana ifade etmemektedir. Nitekim
Savcılara ‘siz atandınız, biz seçildik’
sözü de aynı manadandır.
Devletin uygulayageldiği
sistem, güvenilir insanlara emanete dayanır. Bu itibarla, sistemin açıkları
çokta ince elenip sık dokunarak kapatılmamıştır. Sırası geldikçe, zamanı
geldikçe delikler kimi zaman yerli, kimi zaman da ithal yamalarla kapatılmaya
çalışılmıştır. Kanun değişikliği yapılması gerektiğinde, TBMM’sinde uzun
tartışmalar, uzun araştırmalar yapılır ve geniş tabanlı uzlaşmalarla, tam da
demokrasinin istediği şekilde Meclise indirilir ve oylanırdı. Artık bu tutumdan
vaz geçilmiş gibi bir hal var. Hükümetin meclise gönderdiği yasa metinleri,
çoğunluklarına dayanarak hiçte muhalefetin sözlerine kulak verilmeden apar -
topar çıkartılmaktadır. Hatta gece yarılarına kadar uzayan ve milletvekillerinin
yorgunluk zamanlarına denk getirilen ve konusu çok farklı kanun maddeleri
arasına sıkıştırılan adeta korsan taleplerle, önemli kanunlarda değişiklikler
yapılmıştır. Bu tür uygulamalar devletimizin teamüllerine aykırılık arz
etmektedir ve bütün bunlar krizin kaynaklarıdır.
Devletin yaptırdığı
maliyeti Milyar Dolarlarla ifade edilen büyük işler, önemli firmaların yurtdışı
ortaklık temin etmeleri ve projelerinin de kendileri tarafından hazırlanıp,
idareye dayatılması sonucu yaptırıldığı haberlerini basından izlemiştik. Böyle
olunca, rakip firmalar kendilerine bir teklif imkânının bile verilmediğini
düşünerek belki de muhalefet yapma kanallarını başka başka alanlara kaydırarak,
haklılıklarını anlatma yolları arayacaklardır. Kaldı ki, yapılmakta olan
yolsuzluk soruşturmalarının temelinde müteahhitlik hizmetlerinin de bulunduğu
anlaşılmaktadır.
Liberal ekonomik sistemin,
tipik bir neo-liberal sisteme evrilmesidir önümüzdeki örnek. Burada esas olan,
devlet büyüklüğündeki dev şirketlerin talepleri ve öne sürdükleri şantaj
malzemesi olarak, içeriden devşirilen adamlarıdır. Küreselleşme heveslisi
Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin anlamak istemedikleri husus budur. Bir kere
kaptırdılar mı yakalarını, bir daha kurtarmak mümkün değildir. Yeter ki, onlara
bir işinizi yaptırmayasınız. Siyasi ikbal uğruna, onların kolları altına
sığınarak iktidara geldiğin vakit, onların taleplerini de yerine getirmek
zorundasınızdır. İşte size krizin bir başka kaynağı.
Alev Özkazanç’ın, 2005
yılında hazırladığı ve Ankara Üniversitesi’nin ‘tartışma metinleri’ adıyla
yayınladığı incelemede şunlar yazılıdır: “Devlet ile toplum arasındaki sınır çizgisi her iki alanın da içsel
çözülüşüne neden olacak şekilde muğlaklaşmıştı. Devletin içsel kurumsal
birliğinin çözülmesi, devletin, ‘balkanlaşması’, tekil güçlerle girilen organik
ilişkiler nedeniyle meşruiyetinin zedelenmesine yol açtı. Devlet eylemi ve
müdahalesinin biçimleri devlet-ekonomi ilişkileri bağlamında birikim krizine,
devlet-toplum ilişkileri bağlamında ise hegomanya krizine neden olmuştur. 80
sonrasında ortaya çıkan devlet yapısında, siyasi iktidar meşruiyet ihtiyacını
iki zıt stratejiyle gidermeye çalışmıştır. İlkin siyasi iktidar, belirli
toplumsal güçlere doğrudan organik ilişki içinde informel mekanizmalar ve
şebeke siyasetleri yoluyla mikro ölçekte pragmatik bir destek sağlamaya
çalışır. Öte yandan makro ölçekte, muhtemel çatlakları doldurmak amacıyla
bütüncül söylemlere yönelerek organik bir birlik kurmaya ve ideolojik-politik
destek aramaya yönelir. Her iki stratejinin ortak yanı ve birleşik etkisi,
kamusal alanın tahrip edilmesi ve ortak hak ve özgürlüklere dayalı bir siyasal
toplum fikrinin zedelenmesi olmuştur. Devletin balkanlaşmasının öteki yüzü ise
toplumun çeteleşmesi ve cemaatleşmesi/tarikatlaşmasıdır. Sivil toplumun siyasi
ve hukuki varoluş zemini tahrip edilmiştir.”
Hoca’nın muhteşem tespit ve
anlatımına eklenecek bir husus yoktur ve 9 yıl evvelinden gerekli tespitleri
yapılıp önerilerde bulunulmuştur.
Böylece, devlet tahrip
edilmiştir. Kuvvetler ayrılığı temelinde örgütlenmiş olan demokratik sistemi
temel alan devletimizin, erkler arasındaki bağımsızlığı da tartışılmaktadır.
Meclis Başkanı ağzından bu bağımsızlığın ve tarafsızlığın kalmadığı ifade
edilmiştir.
Ve bütün bu durum.
Yazımızın girişinde bahsettiğimiz, ehliyetsiz, niteliksiz kişiler eliyle
yaratılmıştır. Bu kişileri de bugün şikâyet makamında oturan Hükümetin Sayın
idarecileri işbaşına getirmiştir.
Buyurun birlikte okuyalım:
“Kendim ettim, kendim buldum…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder