20 Şubat 2014 Perşembe

Büyüklük Hastalığı


Yüksek oy oranının sağladığı güven ve yenilmezlik duygusu, tırnağın ete doğru büyümesi sonucunu doğurmuştur. Büyümenin verdiği ince ince acılar zevk olarak algılanmıştır. Büyüme devam ettikçe ve bir noktadan itibaren gerçek acılar hissedilmeye başlamıştır ki, zevk direncinin aşılması durumunda yapılacak tek şey ameliyatla o tırnağın kesilip atılmasıdır. Başlangıçta buna da cesaret zordur. Ne de olsa eski dostları düşman olarak ortaya sürmek hiçte kolay olmayacaktır. Hâlbuki eski yoldaşın verdiği azap dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Ve tırnak, bir gün parmağı yırtar ve çıkar ortaya dayanılması zor acılarla.

Şimdi suçluyu alelade bir şekilde ortaya dökme vaktidir. Ne kadar çok bağırırsa, ne kadar çok etrafını tahkim edebilirse acıların bıraktığı kir görünmeyecek ve ahali masumiyetini, mağduriyetini, dürüstlüğünü düşünecektir. Geçmişi, unutturabildiğin kadar başarılısın. Parmağa verilen zararı en aza indirgeyebildiğin kadar baştasın.

“Dünyayı değiştirmekle uğraşacaklarına önce kendilerini değiştirmeleri” gerekse de, bir türlü kavrayamazlar bunu. Çünkü kendilerinin asla hata yapmayacaklarına, asla yalan söylemeyeceklerine, asla yanlışlarının olamayacağına filan inanırlar. Paragraf başındaki cümle, hemen her yerde karşılaşılabilen bir cümledir. Okumayan kalmamıştır. Boşuna söylenmiş bir laf gibi duruyor. Sözlerin kimseye bir etkisi yoksa, niçin sarf edilir? Oysa her sözün, her kelamın bir sahibi vardır, bir gün çıkar gelir sahibi ve alır söyleneni. Ne var ki, dünyayı değiştirmeye soyunanların da, ayna karşısına geçip kendilerini sigaya çekmeleri, geçmişleri ile durumlarını ve gelecek için ne yapmaları gerektiği hakkında fikir terazisinden geçirmeleri de lazımdır. Ki, doğal değişime kendilerini ne kadar uydurduklarını her gün izleyebilsinler. Yoksa, değişimden bahsetmek, değiştiğini söylemek, değişmeyenleri hedefe oturtmak beyhude çabalardır, yalandan ibarettir. Bir de şöyle bir garabetten söz edebiliriz. Örneğimizdeki kişi(ler) kendini dış dünyaya kapatmıştır. Dışarıdaki gelişmelerden bihaber yaşar. Fakat bunu bilmez. Bildiğini sanır. Dünyayı izlediğini, izleyenlerin aktardığını filan düşünür. Bilmez ki, izleyenler dedikleri de kendilerini sıkı sıkıya kapatmışlardır dış dünyaya. Yaşadıkları, kendilerinin kurdukları bir küçük dünyadır. Bütün olanlar, kendi dünyalarında cereyan etmektedir. Tırnağın, parmak kaslarına yaptığı tazyikin zevk olarak beyinlerine düşmesi gibi…

Elde kala kala, kandırılmaya hazır ve kendilerini tam olarak konuşmacının kucağına bırakmış geniş halk yığınları kalmıştır. Öteden beri, konuşmacının üslubuna hayran bu kesim, kutsiyet atfettiği uzun tiradları duymaktan aldığı hazzın uçuruculuğuyla kanatlanmıştır adeta. Hiçbir itirazın yükselmediği kitlenin duymak istediği, sorunlarına çözüm aradığı konular yerine, onları yeniden kandıracak konuları ustaca gündeme getirip ve uzun süre gündemde taşıyarak dinleyicinin akıllarını istediği gibi eğip büker, ahlaki bir davranışa gerek görmeden, kendi bildiğince. Konuşmaları arasına sıkıştırılan bir ayet, birkaç hadis, ululardan bir kelam koca kitleyi kendine bağlamak için yeterlidir. Ne de olsa anlattıkları hep kendi doğrularıdır. Her ne kadar kendi doğrularını dillendirirse de, objektiflikten uzak, işine geldiği gibi bilgiyi eğip bükerek.

Gidişat, ayağın kesilmesi sonucuna varabilir. Hâlâ, gelen acıların zevk olduğunu düşünerek, kendi sonunu getirebilir.

Sonuç, büyük büyük hastanelerin kurulacağı ve içini derin ruhsal krizler yaşayan hastaların dolduracağı büyük bir ülke tasviridir anlatılan. Korkarım ki, tedavi edecek doktorların bile bulunmasının zor olacağı günler yaşanır.. Çünkü büyüklük hastalığı, en tepeden başlayarak, üçgenin tabanında yer alanlara sirayet eder. Aradakiler ise, ne yapacağını bilemeden, bir yukarıya, bir aşağıya koşuşturmaktan yorgun düşerler ki, ikinci felaketin habercisidir bu durum.

Başa dönüp, yeniden başlamak, yıkılanları tamir edip, geçmişe sünger çekmek yapılacak en akıllı işlerdendir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...