Çamlıca Tepesi’ne yapılacak
camiinin proje ayrıntıları belli olmaya başladı. Öğrendiğimiz kadarıyla, 6
minareli olacakmış ama sürpriz yaparak sekiz 10 minare de olabilirmiş,
minareleri, dünyada en yükseğe çıkan minareler olacakmış, Medine-i Münevvere’yi
(yüksekliği 105 metreymiş) bile geçecekmiş, çok büyük olacakmış, bugüne kadar
eşi benzeri yapılmamış olacakmış… Bir bilgi daha verelim, Başbakan projenin iki
yıl süreceğini bildirmesine rağmen, proje başında bulunan Mimar Hacı Mehmet
Güner projenin iki – üç ay içinde hazır olabileceğini söylemiş… (04.07.2012
tarihli internet gazeteleri)
Cami yapımına karşı bir
fikir bekliyorsanız yanılırsınız. Çamlıca Tepesine cami yapımına karşı durmak,
cami yapılmasına karşı olmak demek değildir. Burası farklı bir konu, biz
birinci paragraftaki bilgiler üzerine yoğunlaşmak niyetindeyiz.
***
Kendisinin peşine düşen
insan için bir tehlike söz konusudur. Basamaklar çıkılırken iblis boş durmaz.
Hakk’ üzre yürüyeni, yolundan etmek için türlü çeşitli vesveseler, benlik
girdaplarının dalgalandırdığı dehlizlerle yoklar. Bunlardan birisine kapılırsa
kişi ki, “nefs-i emareye düşmesine yol açar”, bu yüzden “Kur’ân’ı
Kerîm değişik yönleriyle, Musa – Firavun olayı üzerinde durmuştur.”.
Musa, sevgiyle yakınlaşarak
Rabb’ini anlatmış olmakla, firavun kendi rab’liğini ortaya sürmüştür.
Piramitlerle donanmış coğrafyada, firavundan geriye ne kalmıştır, birbirleriyle
yarışan piramitlerden başka, birbirinin önüne geçmek iştiyakındaki kibirlerden
başka? Ölümü her yaklaşan firavun sanki hissetmiş gibi, öncekiden daha büyük
piramit inşasına girişmiştir. Hepsi inşaatlarını kendisinin daha büyük, daha
ulaşılmaz varsayımıyla yaptırmıştır. Daha büyük yapı meydana getirmek isteğinde
başka ne gibi manalar aranabilir?
“Ben en büyüğüm”!
Bir hastalığın, bir
zayıflığın, bir yenilmişliğin haykırmasıdır.
Eğer Sanal Dostumun
kaleminden duymasaydım, konunun üzerinde durmaya gerekte görmemiştim. Şöyle
dedi: “Çamlıca Tepesine cami kondurma fikri ancak Erdoğan gibi düşünceyi
sevmeyen, sanat ve edebiyattan hazzetmeyen birinden sadır olabilirdi”
vaktiyle adı geçenle dost olduklarını bildiğimden, değer verilecek bir söz
olarak ele aldım. Değerliydi, çünkü mevcut (bazı) politikaların oluşmasında
belki katkısı da vardı, çok ötelerden gelen dostluk katkısı. Belki de bir eyvah
hali yaşıyordu, belki de bir pişmanlık itirafıydı. Yiğitçe söylenilmesi ise tam
da kendisine yakışandı.
Düşünmek gerek şimdi, “düşünceyi
sevmeyen, sanat ve edebiyattan hazzetmeyen” birinden sadır olan
cami yapım hikâyesini… Yedi tepede kurulu biliriz İstanbul’u. Çamlıca Tepesi
ise tepelerin en yükseği, bu en büyük tepede, en büyük camii inşasına karar
vermek! Hatta neresinden bakarsan bak İstanbul’un görülebilecek ve seni anacak
bir tepede, yapılacak inşanın büyüklüğünü de hesaba katarsak, sadece o
görünecek! Hatırlanacak olan ise; Başbakan Erdoğan!
Hizmet tamamen kendisini
hatırlatmaya, yaşatmaya yönelik!
***
“Kendilerine gelmiş bir
reddedilemez delil olmaksızın Allâh’ın işaretleri hakkında mücadele edenler var
ya,…”, ve o işaretlerin en büyüğünü yaptırmak azminde olup,
gelecekte kendisini arzın merkezine yerleştirmek isteyenlere de duyurulur. “…
onların içlerinde, asla ulaşamayacakları bir kibirden başka bir şey yoktur…”
kibir yükselmek ister, büyümek ister, tıpkı, ateşin yel vurdukça yükselmesi
gibi. Başını yükselten ateş, etrafta kendisinden başkasını görmezmiş, hatta
yanına yaklaşabilen de olmazmış. Ancak “… esmasıyla hakikatin olan
Allâh’a sığın…”anlar, çünkü bilirler ki, “…
Semi’dir, Basıyr’dir”. (Mu’min/56) Kibir hakikatin
anlaşıldığı ana, ateş suyun yetiştiği ana kadar hükümranmış. Kibrinden yanına
varılamayan ateş bile suyu görünce anlar ki, “Semaların ve dünyanın
yaratılışı, insanların yaratılışından elbette fevkalade büyük! Ne var ki
insanların çoğunluğu bilmezler.” (Mu’min/57).
***
Korku geleceği karartır.
Geleceğin karanlığını da
bertaraf etmenin yolu, kendinin gelecekte yaşamasını (güya) büyük büyük
eserler! Vücuda getirmekle mümkündür.
Korkanın, geleceğini
karanlık görenin düşünceleridir bunlar. Aksini kim söyleyebilir? Ancak
psikiyatrlar. Mümkünse söylesinler. Yalanlasınlar. Düzeltsinler.
Geleceğinden korkan,
kendisini bilmeyen, durmadan yalan söyleyen kişinin kendisini yeniden ve
yeniden kabul ettirmesinin yoludur, iradesini kendisinin de dışında enjekte
edenlerinde dayattığı vechi ile büyük yapıları vücuda getirmek veya getirmeyi
planlamak.
Peki, neden korkar?
İnandıklarının, inanacaklar
sınıfında olmadıklarını anlamıştır da ondan.
Hiç olmazsa, büyük büyük
bir eser! Bıraksın da, geride kalanlar ne büyük adam desin. Bütün mesele budur.
***
Ortaya bir ucubenin
çıkacağı, projenin başında bulunan şahsın, Başbakan, proje için iki yıl
çalışılacak demesine rağmen, kendilerinin “iki üç ayda bitireceklerini”
söylemesinden bellidir. Tıpkı, benim yazılarım gibi, çalakalem yazılar gibi.
***
Bir tavsiye:
İyi bir doktor
tanıyorlarsa, iyi bir kalp doktoru tanıyorlarsa (ki, onlar herkesi tanırlar,
her şeyin en iyisini bilirler) Sayın Büyüğümüzün muayeneye, tedaviye
gitmelerini tavsiye ederiz.
Ki, bu önerimiz hayati
ehemmiyettedir.
***
(NOT: Yazı çok karıştı, ne
anlatıldığını yazan olarak biz bile anlamadık. Hayırlısı)
Mehmetvelit Yurt :
YanıtlaSilSivrisineğe yenilen ceberut
Nemrut'un küçücük bir sivrisinek yüzünden bütün huzuru kaçmıştı. Her nereye gitse sinek te onunla birlikte gidiyor, burnuna, yüzüne gözüne konuyor, hortumunu vücuduna saplayıp kaçıyordu. Ne kadar çalışmışsa, sineği yakalamağa muvaffak olamamıştı. Bütün saray seferber olmuştu. Herkes sineğin peşindeydi. Fakat hiç kimse tutamıyordu.
Kapıları, pencereleri sıkı sıkıya kapatıyorlar, fakat sinek ne yapıp ediyor, içeri girmeğe muvaffak oluyordu. Nemrud'un gözüne günlerdir uyku girmemişti. İlahlık dâvası güden Nemrut, bir sinek yüzünden ne hallere düşmüştü.
Nemrut, tarihlerin şahit olduğu en cebbar ve en zâlim bir hükümdardı. Üstelik ilâhlık dâvası da gütmekteydi. Zenginliği, mülkü, serveti onu şımartmış, sonsuz gurura sevketmişti.
Kuraklık zamanında kendisinden zahire istemeğe gelenlere, "Rabbiniz kimdir?" diye soruyor, "sensin" demiyenlere bir şey vermiyordu. Bu yüzden herkesi hakimiyeti altına almıştı.
Hz. İbrahim (as)'in insanları elleriyle yaptıkları putlara tapmaktan sakındırıp, Cenab-ı Hakk'a iman etmeğe davet etmeğe başlaması üzerine müthiş öfkelenmişti.
Huzuruna çağırdığı Hz. İbrahim'e
"Söyle bakalım senin Rabbin kim? Sen kime itaat ediyorsun? diye sormuştu.
Bunun üzerine Hakkın davetçisi Hz. İbrahim (as) şu cevabı vermişti:
"Benim Rabbim o zattır ki, hem hayat verir hem öldürür. Hayatı vermek ve onu geri almak, sadece O'nun kudretine münhasırdır."
Bunun üzerine Nemrut kahkahayla gülerek şöyle demişti:
"Bu da iş mi yani? Ben de hayat verir veya öldürebilirim. Madem Rab olmak bunlara bağlı, o halde Rab benim."
Bu sözlerin ardından Nemrut iki adamı getirtmiş, birini öldürmüş, diğerinin de hayatını bağışlamıştı. Daha sonra, kibirlenerek:
"İşte ben de öldürüp, hayat verdim. Rabbiniz o halde benim!" demişti.
Bunun üzerine Hz. İbrahim (as) şöyle dedi:
"Benim Rabbim olan Allah, Güneşi şark cihetinden doğduruyor. Sen de batıdan doğdur da görelim. Eğer hakikaten Rab isen, bunda muvaffak olursun."
Bu delil karşısında Nemrut hiç bir şey diyememiş, susup kalmıştı.
Nemrut, Hz. İbrahim (as)'le sözle, mantıkla başa çıkamayacağını anlayınca onu ateşe attırmış, fakat ateş Allah'ın izniyle İbrahim Aleyhisselâm'ı yakmamıştı.
İşte bu şekilde ulûhiyet dava ederek, Cenab-ı Hakk'ın Peygamberini ateşe atacak kadar azgınlaşan Nemrut, şimdi ufacık bir sivrisineğin karşısında ne yapacağını bilemez duruma düşmüştü.
Nemrut artık sarayda odadan odaya kaçıyor, sivrisinekten kurtulmak için türlü türlü yollara başvuruyordu. Fakat sinek bir türlü kendisinden ayrılmıyordu.
Bütün hizmetkârları Nemrud'un etrafında pervane olmuşlar, onu sivrisineğe karşı korumaya çalışıyorlardı. Fakat bütün tedbirlere rağmen hiç kimsenin aklına gelmeyecek birşey oldu, sivrisinek Nemrud'un burnundan içeri giriverdi. Nemrud'un burnundan giren sinek gidebildiği yere kadar gitmiş ve orada dönmeğe başlamıştı. O andan itibaren Nemrud'da müthiş bir baş ağrısı başladı. Beyninde dolaşan sinek onu müthiş huzursuz ediyordu. Son çare olarak başını tokmaklattırmaya başladı. "Vurun! vurun!" diyor, sineğin beynine verdiği ızdıraptan tokmağın acısını duymuyordu. Başına tokmağın her inişinde o, "daha hızlı vurun! daha hızlı!" diyordu. Başından kanlar akmağa başlamıştı, fakat o aldırış etmiyor, başını tokmaklatmaya devam ediyordu. Bir yandan da başını duvarlara vuruyordu.
Hiç bir şey kâr etmemişti. Nemrut, başına yediği tokmaklarla kendinden geçmişti. Sivrisinek ise hâlâ beyninde dönüyordu. Çok geçmeden çırpma çırpına can verecekti.
Ufacık bir sinek, uluhiyet dâvası güden Nemrut'un hayatına son vermeğe sebep olmuştu...
BİRİLERİNİN "GURURLANMA PADİŞAHIM , SENDEN BÜYÜK ALLAH VAR "DEMESİ GEREKİYOR.
Ali Yüceveli:
YanıtlaSilKendini önemli zanneden her devlet adamı veya yönetici, kendisi öldükten sonra kendi adı ile anılmak üzere bir eser bırakmak iç güdüsüyle doludur.
Firavunlar-Krallar-Şahlar hep böyle yapmışlardır. Ancak burada seçilen obje önemlidir.
Cami yaptırmak meselesi eğer samimi bir duygudan kaynaklanıyorsa pek isabetli değil. Çünkü camiden çok ne var ülkemizde. Yok eğer, seçimler için en alttakilere mesaj vermekse niyetleri, bu oldukça iyi bir tercih.
Rant alanı açmaksa muratları,onu da Allah bilir. Zaman en büyük hakimdir.
Göray Atila :
YanıtlaSilMinarelerin yüksekliğinin islamla ne alakası varmış. Şekilciliktir.Büyüklenmedir. Birazda Şirktir
Mehmet Ali Öztürk:
YanıtlaSilSize bir tüyo vereyim mi;
İstanbul'un dört yanına cami yapmış Osmanlı, Çamlıca tepesini niye düşünmedi?
"Anıtmezar aklında olmadığı için."
Kıyamoglu Abdullah Yücesan :
YanıtlaSilHer cami diye yapilan bina NAMAZ KILMAYA yeterli olur mu?
Peygamberin yiktirdigi camiyi hatirlayin.
Dırar mescidi
SilAbdurrahman Biçer:
YanıtlaSilÜlkenin her metrekaresine bir cami yapsanız ne yazar?...
Cami dediğiniz içinde ki cemaatle var olur, cemaat yoksa o CAMİ dediğiniz yapı bir metruk binadan başka şey değildir...
Haramla iştigal edilen bir ülkenin ilk ihtiyacı ASLA RÜCU etmektir. Bu da o ülkede yaşayan insanların Ahsen-i Takvim olabilme kapasitesine bağlıdır...
Siz hiç Esfel-i Safilinde Caminin varlığından bahsedildiğini duydunuz mu?...
İbrahim Kutluay:
YanıtlaSilBakın tarihe not düşünüyorum. Sultanahmet Camisi 6 minareli yapıldığında islam alemine nifak sokmaya çalışanlara yaygaraya başlarlar.
-Kabede 6 minare varken 6 minareli camimi olur ?
-Bunlar ne yapmaya çalışıyor ?
-Kabe ilemi yarışıyorlar ?
Osmanlı ise bunlara hiç bir tepki vermeden gider KABE'ye 7. minareyi yapar.
Bundan daha güzel bir cevap olabilirmi ki ?
Candan Nurgül :
YanıtlaSilArdından nasıl bilirdiniz diye sorulduğunda verilecek cevabıda garantilemiş mi???
Lebi Şiir:
YanıtlaSil''''''Hizmet tamamen kendisini hatırlatmaya, yaşatmaya yönelik.''''''''''
Çok güzel bir tespit olmuş yazınızı okurken başların da aklıma düşen fikir aynen bu cümlelerdi siz de beyan etmişsiniz zaten Tebrikler der ve
Böbürlenme Padişahım senden büyük ALLAH var derim konunun muattabına ....
şeytanlaşmış ruhların ne yapacağı belli olmaz, cami falan yapar ki millet inanmaya devam etsin. Belki yıktığı ve yıktırdığı camilerin yerine <<< bakın ben en büyüğünü yaptırıyorum, SÜLEYMAN ınkinden bile büyük olacak, en büyük benim >>> demek istiyordur... great özal gibi
YanıtlaSilCengiz Yanık :
YanıtlaSilBeni on minareli camilerden ziyade,bir süleymaniye camisi daha çok mutlu ediyor,daha çok huzur buluyorum.Gösteriş debdebesi olan on minareli bir camiden ziyade,hiç minaresiz,sade ve İçinde huzur bulduğum bir mescidi tercih ederim.
Ali Yıldız :
YanıtlaSil"Ahir zamanda ,maşrıktan eşek anırsa, mağripten duyulacak, camiler çoğalacak, içinde cemaat olmayacak"
çocukken dinlemiştim.
Melek Kemerkaya :
YanıtlaSil10 minare de olabilirmiş, minareleri, dünyada en yükseğe çıkan minareler olacakmıs....
10 mınare olur mu 20 yapsınlar namımız olsun, nekadar ''musluman ''oldugumuzu gorsunler