9 Temmuz 2012 Pazartesi

“Siz Hiç Allah’a İnandınız mı?” Sorusu ve Düşünceler



Altı ay kadar evvel, sanatını ve geçimini İslâmi hayat söylemleri ve tarzı ile sağlayan bir yazarın sosyal medyada yazdığı mesaj mealen şöyleydi: “Ezan okunuyor, şimdi çağrıya uyma vaktidir, haydi namaza…” daima kendilerini mütedeyyin bir tarz üzere yaşadıklarını ne hikmetse vurgulamak zorunda hissediyorlardı. Konjoktürden de kaynaklanabiliyor diye düşünürdüm. Cevabını alamadığım şu soruyu sormuştum: “Siz hiç ezan duydunuz mu?” Cevap alamadım ama alaycı bir tavırla gülümsediğini görür, küçümseyici bir eda ile “Ne salakça bir soru” şeklinde düşündüğünü de duyar gibi oldum. Salakça bir soru. Hayatın nizamını, devrin düzenini, insanların hayata insicamını sağlayan belki de bu salakça sorulardı. Salakça sorular, hayata bakış tarzlarındaki farklılıklardan da kaynaklanıyor, kendilerini asla onlar gibi olmamakla tanımlayanların cesaretle ortaya sürdükleri sorulardır diyebilirdik. Oysa bazıları da kendilerini yüklendikleri malumatlardan dolayı, insanların çok çok üzerlerinde hissettiklerinden olsa gerek, daima kendilerini onlardan ayırmalarına ve hatta sorularını bile düşünmeğe değer görmemelerine sebep olabiliyordu. Cevaplanmayan sorumuzu böylece açıklayabilirdik. Değersiz bir soru, salakça bir soru, üzerinde düşünmeye bile lüzum görülmeyen bir beyin faaliyeti.

Niye bahsettik bunlardan, niye bu girizgâh?

Faruk Kurtbaş’ın 6 Temmuz tarihli yazısının “Siz hiç Allah’a inandınız mı?” (*) başlığı bunları düşündürttü bize. Çarpıcı bir soru. İnandıklarımızın, inanılacak nitelikte olup olmadıklarını sorgulama fırsatı veren, sorgulanmasının gerekliliğini ortaya koyan bir başlık. Tutunduklarının bir bir seni bırakıp kaçtıklarını göstermeye endekslenmiş, Allah’tan başkalarına inanmanın, tapınmanın, dini vecibelerin öyle bir noktaya vardırılıp, tapınma eylemlerinin tanrılaştırılmasının düşünen beyinlerin gözüne sokan, düşündüren başlık.

Belki de iman diye bildiklerimiz (inandıklarımız) tamamen küfrün kendisidir.

“Siz hiç Allah’a inandınız mı?”

Tereddütsüz cevaplıyorum. İnandığımı sandım.

“Gecikmiş bir çözülme ve kaos sürecini yaşayan bir toplum mu görmek istiyorsunuz? Akli muhakemenin kıstaslarını, karşılaştırma kabiliyetini yitirmiş insanların yaşadığı..” çarpıcı cümle makalenin giriş cümlesi. Muhakemeyi ve karşılaştırma kabiliyetini yitirmek.

Melekeler insan beyninden gelen emirlere göre hayatiyet kazanır. Düşünebilme kabiliyeti ise insan emrine verilen en büyük meleke. Eğer bir işin yapılmasını emin birisine tevdi etmişsek, artık o işi asla düşünmeyiz, nasılsa ehil bir kişi yapıyordur, gözümüz arkada değildir. Artık o işi asla düşünmeyiz. Düşünmedikçe de o melekemiz işlemez hal alır. O melekeye ihtiyaç kalmamıştır. Öyleyse, insanları istediğiniz biçimlendirmeye onların iş yapabilme, düşünebilme melekelerini ellerinden alarak başlayabilirsiniz. Bunun yolu da insanların inandıklarını zannettikleri sistemle oynamaktır. İnandıklarının yerine kendi istediklerinizi geçirmek veya inanmaları gereken yerine dünyalık şeyleri yerleştirmek. Hiçbir değeri olmayan, bedava versen alıcısını bulamayacağın değersiz şeyleri insanların zihnine tanrı mesabesinde yerleştirmek. Başarabilirseniz geriye önemli bir şey kalmaz yapılacak. Artık; “Güce tapınmanın, güçlü saydığı ve güç atfettiği ile özdeşleşmenin adeta bir orgazm zevki yaşattığı insanları, adalet ve hakkaniyetten sıyrılmış ve güç kullanımının sarhoş edici, çılgın zevklerini yaşamak isteyen sözde ‘vizyoner’ (kişileri)” görürsünüz. Hem de bu kişileri görmek için “komşunuza dikkatlice bakma”nız kâfi olacaktır. (Aslında komşunuz kelimesi yerine ‘kendiniz’ kelimesi manayı daha da güçlendirecektir. Bizce yazarın vurgulamak istediği de budur, kibarlığından ‘komşunuz’ kelimesini seçmiştir şeklinde düşünmekteyiz.)

“Nasıl bir çaresizliğe mahkûm edilmiş insanlar, nasıl bir çaresizliği seçmiş insanlar” çaresizlikleri içinde “karanlıkta yollarını el yordamıyla bulmaya çalışan, dertlerini Allah’a havale ederek ferahlamaya çalışan” garip, insan(sı)lar, umutsuz insan(sı)lar. Umudunu bilmeden, yanlış ve hatalı inançlarından dolayı “aslı olmayana” (Nahl/72) imanlarından dolayı, Allah’tan başkalarında arayan bu insanların ellerinden, yine Allah adı kullanılarak “dere yataklarına yapılan ve beş para etmez evleri satarak” hem umutlarını hem de paralarını almaları ve yağmur sonrası taşan derelerin sularına gark olarak dünyaya veda etmelerini ise, “suçlu muktedirlerin suçlarını hayâsızca Allah’a fatura ettiği matığa” bakarak anlayabiliyoruz. “Herkes ahmak, sadece o akıllıdır. Akıl ki, onun imtiyazıdır ve her belayı kader sayan insanların varlığına her daim duacıdır. Böyle ‘yurttaşlar’ verdiği için nerdeyse şükür namazından başını kaldırmayacaktır… Eh en makbul vatandaş; vatanını kafasından silmiş, gönlünden çıkarmış vatandaşmış ya artık…” yanlış inançlar içinde debelenen, debelendirttirilen insanlara istediğiniz gibi davranabilirsiniz, istediğiniz eylemleri hiç farkına varmadan yaptırabilirsiniz. Mankurtlaştırılmış, melekeleri elinden alınmış bir garip insan(sı)dır artık o.

Hâlbuki beşer hüviyetinde dünyaya gelen her kişide, Allah’tan başka tanrıları “La ilahe illallah” kelamı mucibince kırıp, yok etme melekesi de mevcuttur, iş o dur ki bu melekelere hayatiyet kazandırılabilsin… Ve Allah’ın halifesi olma katına yükselebilsin, İnsan olsun.

“Klasik kaynaklarda Deccâl ‘ahir zamanda ortaya çıkıp göstereceği harikulade olaylar sayesinde bazı insanları dalalete sürükleyeceğine inanılan kişi’ şeklinde tarif edilmektedir. Deccâlın bir lakap olduğu, çok yalancı, gizleyici, sahtekâr olması, hakkı batıl ile örtme hususunda olağanüstü bir gücü bulunması nedeniyle bu lakabın yakıştırıldığı söylenmektedir.” (İsmail Hakkı Altuntaş,Divan-ı ilâhiyat ve açıklaması) Beşerde “hayvani sıfatların meydana çıkması, yerilmiş sıfatların, bozuk fikirlerin” bütünüyle meydana çıkmasıdır. Bu olumsuz sıfatların bertaraf edilmesi, törpülenmesi ise ancak Allah imanı ile mümkün olabilecektir. İman şeytanı çevrenden uzaklaştıran güçlü bir sıvadır. Bu itibarla insanlara “tövbe kapısının açık olduğu” sık sık hatırlatılır. Her tövbe bir tanrıyı iman sistemimizden atıp çıkartacaktır.

Tam bu noktada, milletin inanç ve iman çevresini şekillendiren sahte şeyhlere de dikkat çekmek gerekecektir. Öteden beri, milletin içinde ne olduğunu, nasıl olduğunu bilemedikleri ve (sahte)liğinden emin olamadıkları bir takım -şeyh- sıfatı yapıştırılmış sahtekârların tuzaklarına düştükleri, düşürüldükleri gerçeği dikkate alındığında, insanımızın iman ve inanç sisteminin bozulmasında etken olduğu düşünülmektedir. Bu sahtekârların yaptıkları ise, Yezit’in, ehl-i beyt yiğidi Hüseyin’e yaptıklarından daha az değildir.

“Hüseyin’e dediler ki: ‘gitme ya Hüseyin… Babana yar olmadı o topraklar sana da yar olmaz”

Ve Hüseyin dedi ki: “Haklısınız… Lakin bu zulme ben karşı çıkmazsam bugün, ümmet sonsuza kadar her zalime boyun eğer.” Müminler arasında zulmün neşvünema bulması, bizatihi müminlerin elinden, rızaları ile olmaktadır dersek abartmış olmayız.

Kurtbaş’ın haykırışı bizimde yazımızın sonu olsun.

“Ey, her zulmü ‘kader’ diye benimsememizi, her hırsızlığı, gaspı ‘Allah’tan’ diyerek baş üstüne koymamızı bize ‘makbul yurttaş’ olmanın kıstası olarak dayatanlar:

Siz hiç Allah’a inandınız mı? iyi düşünün, gerçekten mi…?


5 yorum:

  1. Abdurrahman Biçer :

    Evet...

    Makalenin en can alıcı noktası:

    “Siz hiç Allah’a inandınız mı?”

    Tereddütsüz cevaplıyorum.... "İnandığımı sandım..."

    Var mı içinizde aksini ispat edebilecek bir BABAYİĞİT!...

    YanıtlaSil
  2. ''Muslumanlardan kacıp...Islama sıgındım...''...Muhammed İkbal..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Korkirem,
      ...
      Harda bir müselman görsem,
      Vallah korkirem, billah korkirem...

      Sil
  3. Kemalettin Tulgar:

    ANNELERİ ONLARIN ALLAH'A İNANDIĞINI BİLİYOR....PARAYA TAPTIKLARINI SÖYLEMEYİN....

    YanıtlaSil
  4. Mehmet Kınacı :

    Koyunlar,bizim yaylada otluyor..Yayla geniş.Komşu köyler de bizim yaylaya sürüler salıyor..Koyunlarımız,ahlat,söğüt gölgesi bulunca seriliyor...Geviş getirdikçe mayışıyor.Mayıştıkça geviş getiriyor...Neyse koyunlar yaylada otlasınlar da ben,Irak savaşı başlayalı beri "ÇEVREMDE" müslüman arıyorum...Ben dahil bulamadım..Dolara tapınan,güce kıyam eden,şeklen namazda niyazda,kalben nerede olduğu belirsiz,ölüde ağlamaz,diride gülmez nice (Allah beni affetsin) KAFİR karasına boyunca batmış,kumral-beyaz teni ZENCİ olmuşlar görürüm...Oysa bildiğim müslüman günde beş vakit,"ALLAHTAN BAŞKA TAPACAK YOKTUR!" mesajını dinler!!!!Kıbleye yönelir,"ALLAH BÜYÜKTÜR!" der..Oysa,benim gördüklerim,söylediklerinden habersiz daim "ÇİL PENCAP" çekmekte....Allah hepimizi ıslah etsin,iman nasip eylesin.(amin)

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...