13 Temmuz 2012 Cuma

“Tarihselcilik” Üzerine Not



“Tarihselciliğin İslam coğrafyasındaki versiyonunun, öncelikle müstemleke muamelesi gören insanların ülkelerinde taraftar bulması, onu kabul eden Müslüman modernistlerin zihnen tükendiklerinin, sentez ve analiz kabiliyetini yitirdiklerinin ve bu yüzden de ‘kendileri olabilmeyi’ düşünemediklerinin sonucu olmalıdır.

Genel kabule göre tarihselcilik zihnen, fikren ve ilmen yenilgiyi kabul etmenin getirdiği reaksiyoner bir anlayışı ifade eder.” (1)

Sınırlandırılmış bir ayet yorumu, tefsiri şirktir. Bundan başka bir mana olamaz, ben ne dersem odur şeklinde dayatmalar gerilemeye, duraksamaya, durmaya delildir. İlim adamının ölümüdür. Düşünen beyinlerin dumura uğraması, fikirler denizinde kulaç atanların kramplara uğramasıdır. Tarihselcilikte böyle. Ayeti kerimelerin inzal olduğu tarihteki olaylarla ayetleri manalandırma ve bu mananın dışında yeni manalarının fikir etme, düşünülme, tefekkür edilmesinin, ayet açılımlarının yapılmasının karşısında durma sınırlandırmadır, Allah Muhafaza şirke varır bu inatlar…

Ülkelerin halinden de bellidir, ahlakı, sosyal hayatı, dayanışma ruhu, ekonomisi, üniversitelerinin hali hep yukarıda belirtilen sebepten dolayıdır ki, geri kalmıştır. Niye kendini sınırlıyorsun, niye kendi kendine ket vuruyorsun? Beyin çalışmak ve çalıştırmak için çabalarken, sen niye beyninin milyarlarca hücresine fren yaptırır ve çalışmamasını istersin. Bunun bir tarifi de intihardır. Zararı ise, sadece kendine değil, yaşadığın toplumun tamamına ve hatta dünya insanlığına.

Fakir ülkelerin -siz buna fakir bırakılmış da diyebilirsiniz- evlatlarının gelişmesi de fakirane olmaktadır. Bunun gibi, ilimce fakir milletlerin evlatları da önce fikirce, ilimce fakirleyecekler, daha sonra da yok olup gideceklerdir. Bu kural bilimsel ve kesindir. Nasıl ki, vücudu beslemezsen zafiyet geçirir, mikroplar tebelleş olur, tedavi edilmezse de hayatı sonlanır, böyledir beyinde, beyinin de beslenmesini tam yapamazsan, besinlerini veremezsen, antrenmanlarını yaptırmazsan durur, dumura uğrar, çalışmaz olur ve ölür. Yaşamasına gerek yok ki, belki de beyin intihar eder. Beynin intiharı! Beyin ortadan kalkınca artık aklın da bir manası kalmıyor, at çöpe. Akıl ve duygu ve düşüncelerden meydana gelir insan demiştik bir makalemizde. İki kanatlı kuş örneği vererek. Her iki kanadının da aynı istikamete vurması gerekir demiştik. Aklın beslenmesinin yanında, ruh beslenmesini de gerçekleştirmelidir insan, değilse ülkemizin (ve genellikle İslam ülkeleri dediğimiz ülkelerin) bugünkü hali içinde debelenir dururuz. Dertlerimizin başında hep bu kendini sınırlandırma illeti vardır.

Abdülkadir Sezgin Hoca ayrıntıları özetleyerek incelemiş makalesinde. Vahiy temelinden arındırarak Kur’an’ı takdim çalışmaları ancak idrakleri daraltan, tefekkür ibadetini sonlandıran bir çabadır. Nedense ülkemizde de, batılı oryantalistlerin kendi ülkelerindeki akımlardan getirdikleri “tarihselcilik” akımına balıklama atlamışlardır. Kimdir bunlar? Hoca pek veciz bir biçimde açıklar:

“Üzülerek ifade etmeliyiz ki, İslâmi ilimlere kısmen vâkıf olan modernistlerden müstemlekeyi yaşamış olanlarla, şehirleşememiş ‘köylü din adamları’ İslâm geleneğini kavrayamadıkları için bu tuzağa kolayca düşmüşlerdir.

Daha çok akademisyenlerde görülen, İslâm’a göre şekillenen bir hayat yerine, hayata göre şekillenen bir İslâm tanımı modernist görüme çabası olarak değerlendirilmelidir.” (2)

Neresinden bakarsanız, bir cehaleti tanımlar hoca. En acısı da, akademisyenlerin durumu. “Hayata göre şekillenen bir İslâm tanımı” ve “modernist” görünme çabası. Ne olacak? Niye modernist görünme telaşındasınız? Sizi baş tacı mı yapacaklar? Allah ayetlerini, düşünerek, fikr ederek, içselleştirerek, zamanı, asrı idrak ederek yorumlamak, tefsir etmek varken, neden Batı’nın gelişmemiş, kısır kalmış fikirlerini, düşüncelerini kendinize rehber yaparsınız?

Bir vicdanın haykırışına kulak verelim.

“insanlığın, özellikle Müslüman kitlelerin zaaf noktalarını anlamak için Kur’an’ı iyi okumak gerekir. Kur’an sadece insanlığın ayağının kaydığı noktalara dikkat çekmekle kalmaz, kendi mensuplarının ayak kayma noktalarına da dikkat çeker. Çeker ki, gerçek müminler kendilerini tehlikelere karşı koruma tedbirleri alsınlar.” (3)

**************************************

             (1)    Abdülkadir Sezgin, 9.07.2012 haberiniz com, kur’an’ın tarihselliğinden patrikhane ziyaretine isimli makale.
            (2)   Sezgin, Aynı Makale
           (3)    Yaşar Nuri Öztürk, 26.06.2012 Yurt gazetesi, Dinci iftiranın tarihsel tahribatı isimli makale.

4 yorum:

  1. Göray Atila :

    Çok beğendim. Tamamen katılıyorum. Başlı başına araştırma konusu. Bunun üzerine daha fazla gidilmesi gerekir. sayın Hocamızdan bu konuyla ilgili ilave yazıların yazılacağına inanıyorum. Bence çoğu konularla bağlantıların bamteli...

    Çok önemli bir konu ve yazı.

    İslam adına kazdıklarımızın tekrar İslam adına nasıl ve ne şekilde yok edildiğinin üzerine. Gerçek şirk in ne olduğu.

    Elinize ve bilginize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Abdurrahman Biçer:

    Evet buraya birkaç şey yazabilirim...


    Elbette Kuran Yorumlamasında "Tarihselliğe" takılıp kalmak yani "Kuran Ayetleri kendi tarihsellikleri içinde açıklanmalıdır" demek suretiyle "Artık onların günümüzde bir anlamı kalmamıştır" şeklinde izah etmek ŞİRKTİR...


    Ve daha ötesi "Günümüzde DİNİN FONKSİYONU kalmamıştır" diyebilmek; bunu benimseyenlerin küllünün topyekün felaketi olur...


    Halbuki Kuran Ayetleri; Hz.Peygamber Efendimize (sav) tebliğ edildiği andan itibaren insanoğlunun ulaşabildiği her döneme göre (Kıyamete kadar devam edecek bir süreç) gerekli anlamları içinde barındırarak gelmiştir...


    Mesela:


    ADİYAT/2


    "Fel murıyati gadhan"


    "Ateşler çakıp saçanlara"


    Atlar dört nala koşarlarken nalları taşlara çarptıkça kıvılcım saçarlar. Ancak Ayet genel olarak kumsal bir coğrafyada inzal olduğundan burada biraz düşünmek gerekir. Çölde yaşayan bedeviye bir şey ifade etmeyen bu ayet; taşlık, kayalık ortamlarda yaşayanlar için nallardan saçılan kıvılcımları ifade eder ve öndeki, sonradan gelen ayetlerle genel bir anlam kazanarak "Düşman üstüne hücum eden atların nallarının saçtığı kıvılcımlara yemin olsun" şeklinde anlaşılır...


    Şimdi bu Ayeti; kendi tarihselliği içinde bırakırsanız şayet bugün insanoğlunun kullandığı "Tepkili Motorlar, Füze ve Roketleri" yok saymak durumunda kalırsınız...


    Günümüzde


    "Fel muriyatı gadhan" Tepkili Motorlar, Füze ve Roketleri ifade etmektedir...


    İnzal olduğu anda da aynı anlamdaydı fakat insanoğlu bunu anlayabilecek bilgi dönemine ulaşmamıştı...


    Sadece bu Ayet ile bile TARİHSELLİĞE REDDİYE gayet mümkündür...

    YanıtlaSil
  3. Harun Meral:

    ‎"Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı.." demiş Akif.

    İdrakine pranga vurulmuş ve teslimiyetçi aydınların aşağılık komplesleri ile geldik bu günlere

    YanıtlaSil
  4. .........“insanlığın, özellikle Müslüman kitlelerin zaaf noktalarını anlamak için Kur’an’ı iyi okumak gerekir. Kur’an sadece insanlığın .....ayağının kaydığı noktalara dikkat çekmekle kalmaz, kendi mensuplarının ayak kayma noktalarına da dikkat çeker. Çeker ki, gerçek müminler kendilerini tehlikelere karşı koruma tedbirleri alsınlar.” (3).....

    reyyan

    adam yazmış ,ben yazsam bu kadar güzel olmaz .. hanı demiş ya sen güzel anlatıyorsun. sen anlat.........

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...