Önce, günlerce, aylarca
sahip oldukları TV, radyo ve gazetelerde tartıştılar. Sesleri çok gür çıktı. Muhalif
bir sesi asla konuşturmadılar. Konuşanlar da cılız kaldılar. Dinleyiciler,
izleyiciler (millet) üzerinde medya baskısı had safhaya getirdiler. Millete yeter
bee.. Dedirttiler. Bundan sonra da suçluyu buldular. İsmet Paşa, Sabiha Gökçen
gibi birkaç kişiye suçu yüklediler ve en üst yetkilinin ağzı ile özür
dilediler.
Yöntem daima budur.
Son günlerde bazı Ülkücü
sayfalarda İttihat ve Terakki ve Talat Paşa hakkında aleyhte, suçlayıcı,
hakaretler ve küfürlere varan sözler yazılıp çizilmektedir. Yazıp çizenler ise
daima benzer isimli arkadaşlardır. Aynı zamanda da dinci – neo-liberal kalemler
ve ağızlarda medya ortamında benzer saldırılara geçmişlerdir. Olur olmaz
zamanlarda, sırası olmamasına karşılık bir anda bu konuya geçilerek kısacık da
olsa zehirler enjekte edilmektedir. Tarihimizin bir sayfasına ve o zamanın
liderlerine hakarete varan cümleler edilmektedir.
Neler oluyor?
Örneğini Dersim tartışmalarından
izlediğimiz ve bildiğimiz oyun başka bir tarih sayfası üzerinden yeniden
sahneye konulmaktadır.
Ermenistan Dışişleri Bakanı
ile T.C. Dış İşleri Bakanı’nın yaptığı anlaşma hala tazeliğini koruyor!
2013 Nisan ayına az bir
zaman kaldı. Akabinde de, olayların 100. Yılına girilecektir.
Amaç şudur:
Bugünden, İttihat ve
Terakki aleyhine konuşulacak, örgüt lider ve yetkilileri suçlanacak, millet
nezdinde nefret edilmeleri sağlanacak. Sırası geldiğinde de yönetimin en üst
yetkilisi tarafından;
“1915 Ermeni tehciri
olayları tarafımızdan yapılmamıştır, İttihat ve Terakki yönetimi tarafından ve
lideri Talat Paşa tarafından yapılmıştır. Asıl suçlu onlardır. Bu itibarla
Ermenilerden özür diliyoruz.”
Denecektir. Bunun akabinde
de, Ermenilerin toprak talebi ve tazminat talebi ile karşılaşılacaktır.
Hep böyle olmaktadır.
Dikkatli ve tedbirli
olmalıyız.
Belki içerimize salınmış
ajanlar tarafından körüklenen benzeri olaylar ve tartışmalarda sessiz
kalmamalıyız. Gerekli tedbirleri almalıyız.
Kim bilir, bugünlerde
yapacağımız bir hareket 1915 tehcir olaylarının zararına katlanmaktan kurtaracaktır.
Azami dikkatle takip
etmeliyiz.
Provokatörlere fırsat
vermemeliyiz.
Mehmet Kınacı:
YanıtlaSilİktidar hain ise...Devlet hain ise...Halk ne yapacak????Celal Bayar-Menderes kahraman...İnönü hain...Başvekil Celal Bayar!!!Şimdi katledilenler suçlanacak..Koyun halkım,yahu köyümü kim bastı?Ailemi kim öldürdü?Van niye yandı?Erzurum Tabyaları kimlerin saldırısına uğradı???Diye düşünmeyecek..Devlet,hükümet diyorsa,bir bildiği vardır herhal!!!diyecek...Alnımıza biz ERMENİ KATİLİ yazalım..Sevr de vermediklerimizi şimdi vermenin ŞEVKİNE varalım!!!Meeeeee......Mooooo....Şey Domuz nasıl ses çıkarıyor!!???
Dersim hadisesini, o zaman o yerde, hem de uzun süre askerliğini yapmış rahmetli dedemden çok dinlediğimden, hangi kitap ne yazarsa yazsın, hangi lafazan ne söylerse söylesin, lafı güzaftır.
YanıtlaSilİttihatçılara laf eden arkadaşlara; ittihatçılara çok da sıcak bakmayan rahmetli Vali Rıza Akdemir'in bir seminerindeki şu sözlerini hatırlatsak iyi olur. Vali Bey: "İttihatçılara her şeyi söyleyebilirsiniz, ama şunu asla aklınızdan çıkarmadan. Onlar için bu vatan uğruna ölmek ya da öldürmek en çok kolaydı, hiç düşünmeden, gözlerini kırpmadan yaparlardı bunu!" demişti. Aman yarabbim, Afşar Çaparoğlu'nun deyimiyle tıpkı 1980 öncesi ülkücüleri gibi.
Sadece, sevgi, saygı ve gülücükler gönderiyorum.
SilAklın yolu birdir.
Teşekkürler.
Sait Yakut:
YanıtlaSilHatırlatma mahiyetinde? 1944 de İsmet pasa ,Atsız ve arkadaslararini tabutluklara koydumu koymadi mi?
Tıpkı evrenin 12 Eylül'de bir şey yapmadığı gibi.
Ve ittihatçılarla ilgili Kemal tahirin yazdığı kurt kanunu gerekli fikirleri vermiyor mu? Osmanlıyı ittihatçılar değilde baskalarımı yıktı?
Söylediklerinize itirazımız yok Sait Yakut Bey.
SilAma konumuz bunlar değil, İttihat ve Terakkiye saldırarak, 1915 olaylarını Ermeni tezleri ile açıklamak ve özür dilemektir amaç.
Üzerinde durduğumuz konu budur.
Sait Yakut:
YanıtlaSilMahmut Emin bey bu konularda son zamanlarda yazılmış iki enteresan kitap var. Biri efendi biride çılgın Türkler. Efendide düşman hanedan,din,yahudi ve Yahudi dönmeleri. Çılgın Türklerde ise düşman hanedan, din,ermeni ve Rumlar. Bana çok enteresan geliyor. Her iki kitaptada ortak nokta din ve hanedana ortak düşmanlık var. Yani islama ve hanedanın şahsında Türk'e düşmanlıkta ortaklar. Ama birinde Yahudi ve dönmelerden digerindede Rum ve ermenilerden hiç bahsedilmemesi çok daha enteresan. Yani hocam osmanlıyı yıkan azınlıklar bir biriyle bu coğrafya üzerindeki hakimiyet mücadelelerinde bile bizi ortak düşman olarak görüyorlar. Beni ise iktidar kavgalarının kurban edilecek tosuncukları olarak manalandiriyorlar. Vesselam
Osmanlı zaten yıkılmıştı. İttihatçıların yaptığı, savunma refleksiyle kimliği koruma çabasından yapmaktan başka bir değildi, ancak aklı selim yerine duyguları ile hareket ettiklerinden hem aşığa hem de maşuğa ...
YanıtlaSilNe kadar kızsak ve bunda haklı da olsak, burada bu insanlara sahip çıkmak sanki insanlık görevi. Ermeni katillerce katledildiler, sahip çıkan bile olmadı. Kimliği kalmamış kendi ülkelerince yalnız ve biçare bırakıldılar.
Ermeni katillerce katledilenlere psikolojik anlamda sahip çıkmayanlar, ermeni meselesine neden sahip çıksınlar ki? Onlar için ölenler Türk'tü, ölürlerse ölsünlerdi, önemli değildi.
Dikkatli olmakta fayda var ihanet bombardımanı yaşıyoruz. ibrahim KAYA
YanıtlaSilSait Yakut: "Osmanlı zaten yıkılmıştı" :)
YanıtlaSilonlara sahip çıkılmadı:)
onlar vatana sahip çıkmadılar sadece heva ve hevesleri için ehil olmadıkları halde makamları işgal ettiler. Ve hala o zihniyetin ehliyetsiz mirasçıları makamları işgal ediyor.
... Fark etmişler ve zamana küsmüşler. Heyhat, onların küskünlüğünden zamanenin haberi olmamış.
YanıtlaSilBiri kulağıma fısıldadı. Hayâ tamamen kaybolmadı, utanma duygusu büsbütün ortadan kalkmadı; baksana pişmanlıklar, baksana özürler arka arkaya geliyor. Özür diliyorlar, hem de devlet adına özür diliyorlar. Dersim’in eşkıyasından, Sait’in çapulcusundan, Kubilay’ı katleden satırdan, Yunan işbirlikçilerinin takkesinden özür diliyorlar.
Bunları duydum, bunları hissettim, fakat yine benim küçük, sevgili fenerime sığındım. Az olsa da onun ışığına sığındım. Dolaştım Ankara’nın sokaklarını, caddelerini, tepelerini, vadilerini. Dolaştım Anadolu’yu, dolaştım Trakya’yı. Utanması gereken yüzleri bulamadımsa da soğuk taşlar üzerinde utanan küçük yüzler gördüm. Sorumlu olmadıkları hâlde utanan küçücük yüzler gördüm. Gözleri fersizleşmiş, benizleri solmuş, her tarafları kana bulanmış küçücük gövdeler gördüm. Acaba bunlar kim ola, diye yanlarına yaklaştım. Al bayraklara sarılmış tabutlarda yattıklarını fark ettim. Daha fazla bakamadım mübarek yüzlerine ve dudaklarımdan kalbime doğru ince dualar aktı. Ben onlardan utandım, utanması gereken yüzler utanmadı.
Ahmet B. ERCİLASUN- 29 Temmuz 2012-YENİÇAĞ