Özcan Yeniçeri 31 Ağustos
tarihli yazısında şunları söylüyor:
“Bilmem farkında mısınız? Türkiye'de insan malzemesinde ciddi bir
bozulma var. Millisi gayri millisiyle, ateisti dindarıyla, sağcısı
solcusuyla her kesimde olağanüstü bir yozlaşma yaşanıyor. Sağcı solcu gibi,
ateist dindar gibi, komünist milliyetçi gibi davranmaya başladı. Tabii tersi de
doğru. Önce kavramlar sonra algılar daha sonra da insanlar bozuldu.”
Söyledikleri bir tespit.
Doğrusu zaman zaman bizim de düşündüklerimiz bunlar. Yeniçeri’nin sözleri bizi
farklı fikir edinmelere teşvik etti. Gerçekten, ama gerçekten “Türkiye’de insan malzemesinde ciddi bir
bozulma” mı var? Sorusunu da sormadan edemedim.
Sonra, Yeniçeri’nin dediği gibi eğer, “sağcı solcu gibi, atesit dindar gibi, komünist milliyetçi gibi” davranmaya
başladıysa, bu ülkede demek ki, komünist, dindar, atesit, milliyetçi
sıfatlarıyla kendilerini tanımlayanlar da bir arıza var ki, bu arıza istenen,
olması gereken bir sonuç. Hepsi birden yanlış kulvarlarda koşan, ne dediklerini
bilmeyen, neye inandıklarını anlamayan garip bir güruh mu demeliyim?. Bu ‘garip
bir güruh’ tanımı da ve bu tanımın günahı da bize ait olsun.
Ya da insanımızı biz
tanımıyoruz, insan hakkında karar verme makamında olan ve bu ülkenin akademilerinden
Profesörlük makamını edinmiş ve milletvekilliği yapma yetkisini elinde
bulundurmuş bir zat-ı muhteremin kaleminden benzeri tanımlamalar çıkıyorsa,
bizim olduğu gibi kabulümüz olmasa da, kulak verme mecburiyetimiz olduğunu
kabul ediyorum.
Burada dikkatleri çekmek
istediğim nokta, Özcan Yeniçeri gibi kalitesi tecrübe edilmiş, yaptığı
hizmetleri belli bir akademisyenin tespitleridir. Ve son iki kelimesi yürekler
acıtıcıdır. “İnsanlar bozuldu”.
Bilmem ki, Hoca neyi baz
alarak insanların bozulduğu kararına varmış. ‘Bozulmamış’ hangi insanı örnek alarak ki,
kendisinin de eğitim kadrosunda bulunduğunu düşünerek söyleyelim, acaba,
bozulan insanların, bozulmasına kendisinin de bir katkısı oldu mu? Elbette
olmuştur. Benim de, senin de, onun da, bunun da… Hâsılı herkesin olmuştur.
Çürüyen bir sandık sebze-meyvenin nasıl ki, çürümesini yalnızca bir adet çürük
sebze-meyve sağlıyorsa… Onun gibi. Diğerlerinin de çürümesini, kim bilir belki
de biz sağlamışızdır.
Ama bir an görüşümüzü
değiştirelim. Çürüyenleri değil de, sağlamları görmeye çalışalım. Hala,
sandıkta sağlamlar çoğunluğu oluşturuyorsa, çürümenin de doğal olduğunu kabul
etmek gerektir. Öyleyse yapılacak iş, sandıktan çürüyenleri ayıklamaktır.
Fiilen ayıklama görevine getirilmemiş olmasına rağmen, çürümenin had safhaya
geldiğini tespit ettiği anda söyleme, şikâyet etme, soru sorma, inceleme, rapor
yazma makamında bulunduğundan bu görevini yapıp yapmadığını da yazısında
bildirmesini isterdik. Maalesef bunu göremedik. Öyleyse, vekillikten
ayrıldıktan sonra Hoca’nın tespit veya şikâyet babında yazdıklarının, ilmi
anlamda hiçbir önemi olmayacaktır. Fırsat elindeyken ne yaptın, niye yapmadın
diye sorarlar adama.
Neyse, konumuza dönelim.
Bendeniz, Özcan Hoca kadar
ümitsiz değilim. Tam aksi, Hoca’nın şikâyetleri ve tespitleri benim tam da
üzerinde durduğum ve ülkemiz adına sevinilecek noktalar olarak gördüklerimdir.
Pırıl pırıl, idealist,
canını vatanına-milletine vermeye amade gençlerimiz, devletin tedrisatından
ayrı olarak da olsa kendilerini geliştirmeye ve yetiştirmeye azmetmişlerdir. Ve
bunu başarmışlardır. Ve biz bunu, tarihe ‘Gezi Olayları’ adıyla geçen,
gençlerin çok önemli dersler verdiği günlerde gördük. O günlerde, demokrasinin
sunduğu ne güzel mesajlar iletildi, ideolojik farklılıklar bir yana bırakılarak,
nasıl da birleşilebileceğini gösterdiler… İstenirse ve lüzum halinde Türk
gençlerinin neler yapabileceği köhnemiş beyinlere yeniden yazıldı. Bu örnek
bile, ‘insanımızın bozulmadığını’ canlı olarak anlatmaktadır.
Bozulma nedir?
Senin kabullerinin dışındaki
davranışlardır. Peki ya, senin kabullerin yanlışsa? O takdirde bozulan kimdir?
Sorusunu yeniden sorabiliriz. Haşa biz kimsenin bozulduğunu filan söyleyecek
değiliz. Fakat tespiti yapan bir sosyal bilimler hocası olduğuna göre, bozulmanın
da bir tarifini yapmasını isterdik.
Öyleyse, bozuk bir parçayı
yeniden bozarsanız belki de doğru sonuca ulaşma imkânını yakalayabilirsiniz.
Zaten bozuk, bir de sizin bozmanızda bir beis olamaz. Kaldı ki, insanın
bozulduğunun tespiti o kadar da kolay değildir.
Belki bu bozulmayı vaktiyle
biz de yazmış olabiliriz. Amacımız, tespiti yaparak orada bırakmış olmak
olamaz. Mutlak surette bir de öneri getirmişizdir. Ki, aileyi savunurken,
ana-babayı anlatırken, milletin oluşumunu örneklendirirken söylediklerimiz bu
sözlerimize örnektir.
Umudumuzu yitirmeyelim. Gen
iletimi, Türk’ün karakterini bir noktada dışa vuracak ve istenen, olması lazım
gelen hayat şartlarını yaşatacaktır. Hiç kuşkum yok.
Sonra, Yeniçeri Hoca kadar
da insanımızın bozulduğuna inanmıyorum.
Haydi, kafa karışıklığı
diyelim. Ama bizde, ama…
Abdullah Mehricihan :
YanıtlaSilZira..... Ben-i Adem evvela Havva anamızdan mutevvelit hadise yaşamıştır... Sonrası Habil ve Kabil... Misaller devam eder ki her daim umut vardır. Umut taraftarıyım. Kanımız aksa da zafer ALLAHA inananların olacak.
Mehmet Kılınç:
YanıtlaSilBozulmadan düzelme olur mu?
Cem Agcatas :
YanıtlaSilTartışmaya gerek varmı Mahmut Bey Atatürk 'ten sonra kademe kademe içten içten yozlaştırılıp bu günlere getirildik
İlhan Yalçın ;
YanıtlaSilÖzcan Hocamın tarifi kısmi bir durumu tarif ediyor.
"Maneviyat" diye yola çıkanlara maneviyatı biz hatırlatıyoruz umursamıyorlar. 'Kamu hakkı, kul hakkı yemeyin' vs...
Tam aksine onlar, maddiyattan bahsederek kendilerini savunuyorlar.... 'Yol yaptık, yol...!'
"Fakir, cahil, riyakar ve yönünü, doğruya göre değil menfaatine göre tespit eden topluluğa 'millet' değil, GÜRUH denir, güruh...!
40 sene önceki 'millet'i şimdi mumla arıyorum."
Bence durumumuz tam budur. Çare mi?
Onu da kendimce yazacağım diğer yorumuma...
Hiç bir anlatım, hiç bir propaganda, hiç bir proje AKP'den kopuşu sağlamaz... Çünkü, tek değer hariç hiç bir değerin kıymeti halk nezdinde yok. O değer: MENFAAT.... Mevcutları sat- siyasi tavizler verip borçlan- yüksek faizle borçlan...ve bunları en fakir gruba (eskiye göre 3 kat) en zengin gruba (eskiye göre 5 kat) dağıtırsan....bir de "dindar" maskesi ile kirliliği örtersen, bunları gönderemezsiniz.
ÇARE: SATIŞ-BORÇLANMA-DAĞITMA ÜÇGENİNİN BOZULMASINDAN GEÇMEKTEDİR.
Ahmet Rasim Sağ;
YanıtlaSilİnsanlığımız bozuldu.
Çünkü zekanın yerini kurnazlık aldı...
Çünkü maişetin nerden ve nasıl geldiğine değil ne kadar geldiğine bakılır oldu...
Çünkü Allah'a değil, Allah'ı temsil ettiği iddiasındaki cemaatlerin gücüne teslim olmak ve rızkı ve ecri ve cezayı da onlardan beklemek müslümanlık oldu,
Çünkü doğruyu söyleyen ve yapan değil, gemisini yürüten adam yerine konuldu,
Çünkü ticareti ve para kazanmayı bilenlerin herşeyi kazanabilecekleri ve başta olmaları lazım geldiğine herkes inandı,
....
....
Çünkü kazanmak, herşeyin üstündeki tek değer oldu..