Tarihinde sömürge olmamış
tek millet olarak tanımladığımız milletimizin son durumu nedir? Evet, tarihinde
sömürge olmamıştır, ancak içinde bulunduğumuz asırda gönüllü olarak kendini,
kendisi sömürgeleştirmiştir! Nasıl? Özelleştirmeler ve şirketlerini gönüllü
olarak yabancılara satarak. Bunlara, yabancılara arazi satışını da ilave
ederseniz, yabancı bankaların özellikle çiftçilere tarlalarının ipoteği
karşılığı verdikleri kredileri de eklerseniz durumun vahameti ortaya çıkar.
İhracatımızın neredeyse
%50’sini Türkiye’de kurulu bulunan şirketleri satın alarak sahiplendikleri
fabrikalar aracılığı ile yabancıların ürettikleri mallar üzerinden
yapılmaktadır. Fabrika şartellerini bir-kaç aylığına indirdiklerinde, cari (döviz)
açık
krizleri yaşayan ülkemde vah geldi başımıza! Ayrıca ihracatımızın %70’ini yine
bu yabancılar yapmaktadır. Bankalarımızın %60’ından fazlası yabancılar ellerine
geçmiştir. Borsa İstanbul’da yapılan işlemlerin %70’ini yabancılar
gerçekleştirmektelerdir. Sigorta şirketlerinin tamamı yine bunların
ellerindedir. Bugünlerde ölü yatırım olarak adlandırılan ve ekonomik çevrelerde
tartışılan AVM’lerin tamamı, kitaplarımızı basanların yarısı, gazetelerin hemen
tamamı, televizyonlarımızın çok büyük kısmı hep yabancıların sahipliği veya
etkisi altındadır. Ayrıca sosyal ve ekonomik politikalarımıza direkt olarak
etki etmekte pek mahirler. Okullarımızın tedrisatının belirlenmesinde bile
etkileri olduğu biliniyor. İstihbaratımızda kendilerine özel bürolar ve masalar
kanun hükmüyle veriliyor, tam bilememekle beraber üniversitelerimizin sayıları,
dersleri, tedrisatı, hocaları, yapılanması, bütçeleri, idaresi, idarecileri
gibi hususlara da el attıklarını tahmin etmek zor değildir.
Sömürge ülkesi nasıl olur?
Verilen örnekler kâfi değil mi? Sömürgeci ülkeler vaktiyle ordularını zayıf ama
yeraltı-üstü kaynakları zengin olan ülkeler üzerine salarlar ve egemenliği
altına alırlardı ve oraya bir vali tayin ederek, bütün iktisadi ve sosyal
faaliyetlerden sorumlu ve yetkili kılınırdı o vali. Böylece o ülkenin
kaynakları sömürgeci ülkeye aktarılır, emilecek bir varlığı kalmayınca da
çekilirlerdi. Şimdi artık, ordularını değil, iktisadi işletmelerini, stratejik
akıllarını, derin örgütçülerini, ekonomi ajanlarını, büyük sermayelerini, tilki
kurnazlığındaki turist veya araştırmacı kılıklı casuslarını… Gönderiyorlar.
Hedefe koydukları ülkelerde, milletvekillerinin bile bilmedikleri kanunları hiç
hissettirmeden, uyandırmadan, tereyağından kıl çeker gibi çıkarttırıyorlar. At
koşturamadıkları, ne bir kamu alanı ne de bir özel sektör alanı var.
İstedikleri kişileri kendilerine hizmet ettirmedeki becerileri, başarıları
doğrusu kıskanılacak türden.
Taleplerini karanlık
lobilerde fısıldarlar. Küçük küçük notlar alınır. Sonra çalışma gruplarında
güya tartışılır. Bir ağız tarafından basına sızdırılır. Televizyonlarda
saatlerce, günlerce tartışmalar, yorumlar yaptırılır. Kamuoyu ikna edilir (nitekim
hazmettire hazmettire sözü hatırlardadır.) gece yarılarına
kadar zorla çalıştırılan mecliste, milletvekillerinin uykulu olduğu bir anda,
herhangi bir kanun görüşülürken araya bir-iki madde halinde bir metin
sokuşturulur, sabah olunca neye el kaldırdığını bile bilmeyen milletvekilleri,
çıkardıkları kanunu savunmak zorunda bırakılırlar.
O günde Türkiye’yi
modernleştirmek (bugün ise
ileri demokrasi) adına
yapılan, gerçekte, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına kadar gidecek bir yol
olan Tanzimat Fermanı, Namık
Kemal’e göre, “Batılı
devletlerin Hıristiyan halka daha çok hak tanınması noktasında yapmış oldukları
baskıların sonucu olarak ilan edilmiştir.” (Coşkun
Çakır, Türk Aydınının Tanzimat’la imtihanı, TALİD Cilt 2, Sayı 1, 2004) Hastalık,
aynı hastalık. Yabancı devletlerin dayatması, provokasyonu, tehdidi, hilesi ve
daha çeşitli yollardan yaptıkları baskılar neticesi alınan kararlar, çıkartılan
kanunlar, tasarruf edilen idari tedbirler tamamen ve daima millet aleyhine
sonuçlar vermiş ve vermektedir. Tıpkı Tanzimat’ta alınan kararlar gibi, halen
ülkemizde yapılmakta olan ve sürdürülen ‘Kürt Açılımı’ da halen tartışmaları
bitmemiş Tanzimat gibi yüzyıllar boyu tartışmalara ve çekişmelere açık
olacaktır. Çünkü yapılmakta olan siyasi tasarruf, milletin sadece bir bölümünü
ilgilendirmektedir, üstelik yüzyıllardır Türk Devleti olarak bilinen bu devleti
kuran iradenin sahibi Türk Milletinin kahir ekseriyetinin fikrini ve
müsaadesini almadan. 40 yıl süren silahlı eylemleri sonunda 40.000 kişinin
hayatına, milyarlarca liralık ekonomik kayba neden olan terörist faaliyetin
sonucunda, Batılı dostlarımızın! dayatmasıyla yapılan bu açılım safsatası,
millet birliğini bozucu, devlete bağlılığı zedeleyici sonuçlar doğurması pek
muhtemeldir.
Tanzimat’ın lehinde olmakla
birlikte uygulamada çıkan sorunlara karşı olan Ziya Paşa, “Olumsuz uygulamalardan yöneticilerin
sorumlu olduğunu iki maddede toplayarak açıklığa kavuşturmuştur: bunlardan
birincisi, bu kimselerin şahsi menfaatlerini kamu menfaatlerinin üstünde
tutmaları, ikincisi ise, yeni iş başına gelen kişilerin öncekilerin
yaptıklarını kötülemeye başlamasıdır.” (Çakır,
aynı eser) Yine zamanımızla benzerlik kurulabilecek tespitlerdir
bunlar. 2013 Aralık ayının ortalarında ortaya dökülenler, 1)‘şahsi
menfaatlerin, kamu menfaatlerinin önüne çıkarıldığını’ anlatmaktadır, 2)’İş
başındaki kişiler, ta Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren öncekileri acımasızca
eleştirmişlerdir.’ Bu iki maddelik benzerlikte ilginçtir.
Demek ki, benzeri işlemleri
yapan kişilerin aynı kafaya sahip olduklarını da biz tespit edebiliriz.
Sömürülmeye çanak tutanın (sömürülgeci)
nişanesi, hiç hak etmediği halde kendisine verilen şöhretler, payeler, ödüllerdir.
Bağımsız, hür kafa sahibine
değil hak etmediği bir ödülü vermek, bir bardak çayı bile içirtemezsiniz.
Sonuç:
Hay bin kunduz!..
Ömer Sağlam :
YanıtlaSilSömürülgeci: Sömürülmeye çanak tutan! İlk defa duyduğum bir kavram. Doğru bir kavram olduğu konusunda şüphem oluştu. Mahmut Emin Bey, bu kelimenin Türk Dili'nin hangi kuralına göre yapıldığını bir miktar açıklarsa seviniriz...
Öylesine geldi ve kullanmaktan çekinmedim Ömer SağlamBey... Hatalı olabilir, hatalıdır zannıyla 'yapmak'tan çekinilmemelidir... Dikkatiniz için teşekkürler.
SilSanırım ilk kullanıldı... Türk dili erbabından eleştiri bekleriz.
Ömer Sağlam :
YanıtlaSil"Sömürmek" mastar fiilinden "Sömürge" ve "Sömürgeci" kelimeleri türetilmiş. "Sömürülgeci" kelimesi ise biraz zorlama ve uydurma olmuş Mahmut Bey. Hatta "oturgaç" ve "götürgeç" kelimelerinden bile ileride bir uydurma gibi geldi bize. Bunun yerine "Sömürülmeye çanak tutan" yerine kaim olmak üzere tıpkı "Sağmal(inek)" kelimesinin türetildiği usulden hareketle "Sömürmel" veya "Sömürgel" kavramları kullanılabilir mi diye düşünmek istiyorum. Selamlar.
Olabilir Ömer Sağlam Bey. Medeniyet böylece gelişir zaten.Öneriniz için teşekkürler.
YanıtlaSilTürkiye Cumhuriyeti Candan Nurgül :
YanıtlaSilSömürge olmuşuz kimse farkında değil, üstelik kızdığımız Ülkelere boykot yapmaya kalkışmak kadar aymaz olanlar var aramız da ...
İlhan Yalçın
YanıtlaSilSömürge ülkesi daha nasıl olunur? İşin acı yanı, millet bunun farkında bile değil. Söylediklerimizi, AKP seçmeninden zaten vazgeçtim, AKP muhalifi seçmenlerin çoğu dahi anlamıyor.