30 Eylül 2014 Salı

“Kavga Yeni Başlıyor”


(Yazı Başlığı Fikret’in hediyesidir.)

İktidar koltuklarında hangi parti oturursa otursun, onlar bizim ne düşmanımız, ne de rakibimiz değildir.

Yönetimin işini kolaylaştırmak, kanunların yapılmasına ve uygulanmasına yardımcı olmak, her vatandaşın Hakkı ve görevi olduğu kadar bizim de üstümüze bir takım mesuliyetler düşer ve bu görevleri yapmakla mükellefiz. Taa ki, ihanete varan uygulamalar olmasın!. Yöneticiler, uygulamak istedikleri kanun, yönetmelik, tüzükler ve alacakları ekonomik kararları herhangi bir devletin telkinleriyle değil, kendi yaptıkları toplantılarda üretilen kararlarla alsınlar. Aksi durumlarda, emperyalist emellere hizmet söz konusu olur ki, bizim de karşıtlığımız başlar ve belki de düşmanlık sınırına varılır. Bu halde de, Anayasa ve teamüllerin uygun gördüğü sivil itaatsizlik günleri başlar ve belki de, Anayasa ve yasaların müsaade edeceği sınıra değin, direnişe kadar gider. Ötesi, kavgadır. Kavgadan kaçılmaz.

Muhafazakar kafanın para ile dansı yıllar önceye, taa 1969 yılına dayanır. MNP’yi kurmuşlar ve akabinde ihtiyaçların karşılanması yollarını aramışlardı. Onlarca şirket kurmuş veya ortak olmuşlardı. Yönetimlerinde de tamamen kendileri vardı. Giderek epey ustalaştılar, şimdilerde tereyağından kıl çeker ustalığında, yılanın belini incitmeden beceriyorlar işlerini. Hukuk desteği, banka desteği, uzman desteği zibil gibi. Geliştiler, serpildiler maşallah, pek de ustalar. Başlangıçta kurdukları onlarca şirket kesmemiş olmalı ki, 1994 yılında patlayan bombaya göre, BOSNA’ya yardım için toplanan paraları da iç etmişlerdi. Süleyman Mercümek, Beşir Darçın isimleri hafızalarda küllenmiş de olsa duruyor. Zamanın parti yöneticilerinden birisi, Cumhurbaşkanı Aliya İzzet Begoviç’ten sorulmasını söylemesinin üstüne, Bosna Büyükelçiliği RP’den kendilerine hiç para iletilmediğini söylemişti. Bunun üzerine yine aynı yetkili, toplanan paranın 2 Milyar lirasının Bosnalı Albay Adem Hacı’ya teslim edildiğini açıklamışsa da, Bosna hükümetinden yapılan açıklamada, Bosna ordusunda bu isimde bir albay yoktu. Açıkçası, toplanan paralar, yüksek faizlerden de istifade ile (hem Almanya hem Türkiye) RP örgütlerine dağıtılıyordu. Bu işlerde ustadırlar. Şimdi paraların miktarlarını filan yazarak burayı doldurmayalım, nitekim sonraları (yakın geçmişte) İHH adlı kuruluşun yaptıkları ve tartışmalar çok taze. Yöntem aynı yöntem. Hiç kuşkumuz yok ki, TÜRGEV denen vakıf perdesi altında da yapılanlar da aynıdır. 17/25 Aralık soruşturmaları akabinde bu kadar heyecanlanmaları, korkmaları boşuna değildir. Hala rahat olmadıkları da bir gerçektir. Rahmetli Sırrı Yüksel Cebeci 26.09.2008 tarihli, Tercümanda bir dizi yazı yazmıştı konuyla ilgili de yazısını şu cümle ile bitirmişti: “Şeytanın bile aklına gelmeyecek yöntemleri nasıl bulduklarına akıl sır erdirmek mümkün değil.” (Yukarıdaki bilgiler adı geçen seri yazıdan istifade ile yazılmıştır.)

Geçmiş hırsızlıkları yargılamaktan daha acil olanı, yeniden hırsızlık yapılmasının önünün kapatılmasıdır. Geçmiş, not edilmiş ve arşivlenmiştir. Müsait ortam ve zamanı bulunca gereği yapılır. Hırsızlık selinin önünü tıkamak en acil olanıdır. Bunun ilk şartı da, işbaşına tabiatında hırsızlığın zerresinin bulunmadığı, namuslu kişileri getirmektir. Bunları bulmak da, siyaset adamının namusu gereğidir. Merak etmeyin, namuslu kişiler sizin her istediğinizi yapmayacağı gibi, kanunlara, yönetmeliklere, ahlaka aykırı tekliflerin tamamını hiç düşünmeden iteleyeceklerdir.

Daldan dala atlıyoruz, haklısınız. Zor günler geçiriyoruz, savrulmalar toplam kaderin, toplum kaderinin sürüklediği yere kadar varacak. Badire daraldıkça, yapılacakların listesi uzuyor. Bu sebeple yazılarda konular birbirine karışıyor. Zaten benzeri dönemlerde iyi romanlar değil, roman sayfalarında isabetli tespitler yaparak çözüm önerileri getirenler, kahramanları halkın içinden çıkan, bizatihi halk olan yazarlar, entelektüel kesimde revaçta olurlar, Hakk’ı yazar, Hakk’ı söylerler yazık ki, onların da geniş halk kesimleri içinde okuyucusu olmaz!. Edebiyat tarihi bu örneklerle doludur.

12. yılını tamamlamak üzere olan Türkiye yöneticisi iktidar, içe kapanmıştır. Dışarıya kulaklarını tıkamış, en akıllıları, yanında çalıştırdığını zannetmektedir. Kendine akıl verenlerin bulunmaz Hint Kumaşı olduğunu filan düşünmektedir. Onlardan bir yanlışın çıkma ihtimali sıfırdır, elbette kendileri de hata yapmazlar. Kabul böyle olunca, dış politika, ekonomi politikası ve sair uygulamalarda yapılan hatalar, neredeyse krizin eşiğini hatırlatır olmuştur.

Cari açık, bütçe açığı, kayıt dışı çalışanlar ve kazanımlar, eksilen üretim, artan ithalat, durmaksızın yükselen dış borçlar, tasarruf oranın millet olarak alışkanlarımızın bile altına düşmesi, artık devlet hazinesine gelir taşıması gereken bir tek bile devlet fabrikası kalmaması, alınan borçların üretime değil, bilakis tüketimi kışkırtacak alanlara yatırılarak kendi kendini bitirmesi, insanımızın birbirine güveneninin bitmesi, karmakarışık hale getirilen eğitim sistemi, yükselen enflasyon, artan işsizlik, köylerde boş ahırlar, ekilmeyi bekleyen boş tarlalar, geçim sıkıntısının yükselmesi, kaldırımlarda bom boş gezelenen yüzü asık insanlar, konuşan değil, karşılıklı bağıraşan insanlar, darbeci suçlamalarının ardından darbeye maruz bırakılmış ordu, bürokrasi, yargı…

Ne hazin bir tablo!.

En hazini de şu, 12 yıldır bu tabloyu yaratanlar, pişkinlikle bu tablonun ‘Eski Türkiye’ye ait olduğunu söylüyorlar, yine en acısı şu ki, halk bu yalanı destekliyor!.

Yazının başlığına bir kez daha baktım. ‘Kavga yeni başlıyor’ demişiz. ‘Kavga’ derin, ilk başlanılması gereken diye bir başlık yok. Her bir başlık ilk başlamayı emrediyor. Hiç birisi diğerine göre öncelikli değil. Birinci öncelikli olarak, hepsine birden başlanılıp çözümler, her biri için uygulanacak. Kokuşmanın geldiği her yer, önceliklidir. Öncelik, millet menfaatinin belirlediği sıradır. Bu sırayı, ilmine, bilgisine, basiretine güvenenin kabullerine göre, yangında kurtarılacak ‘ilk, tayin edecektir.

Hani bana göre, derler ya, biz de ilk başlanılacakların altını çizelim, önerimizi söyleyelim: ülkedeki, camiler ve okullar ilk yıkılacaklar sırasında olsun.

Haydi, kolları sıvayın, düğünümüz var.

Kolbaşının etrafında herkes, beyaz mendillerini sallayıp sıraya girsin.

****

Bu yazımız yazılmış ve bir kenarda demlenirken, sosyal medya sayfasında değerli dostumuz Ayhan Eralp, Füruzun’a verdiği bir dersin sonunda şunları söyler: “Arkama geç Füruzan, savaş yeni başlıyor sevgilim!.”

Evet, yeni başlıyor!...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...