25 Eylül 2014 Perşembe

Ben Yapmadım, Tayyip Yaptı


Tayyip Bey Cumhurbaşkanlığı Makamına çıktıktan sonra üç önemli gelişme yaşandı.

1. Başbakan Davutoğlu, restorasyon dedi. İç ve dış politikası dibe vurmuş bir ülkenin, iktidar değişiminde söylenen enkaz edebiyatını hatırlattı bu söz bize. Tevil çabaları boşadır. Kim ne derse desin, bu bir Tayyip Erdoğan eleştirisiydi.

2. Ekonomiden sorumlu Bakan Babacan, ekonominin ağır problemler içinde olduğunu bildirdi. Ekonomi yönetimi artık yapılacakların kalmadığını bildiriyordu adeta. Har vurup harman savurma döneminden sonra toparlanma süreci için, yeni bir orta vadeli plan hazırlığına girişilecekti. Kim ne derse desin, bu bir Tayyip Erdoğan eleştirisiydi.

3. Genel Kurmay Başkanı Özel, çözüm sürecini bilmediğini söyledi. 40 yıllık meşgul edilmenin, 40 Bin insanın canı, harcanan Yüz Binlerce dolarlar, üretimin yapılamamasına, düşmesine bile sebep olan, terörist faaliyetlerin güya bitirilmesini teminen uygulanmakta olan ve adına ‘çözüm süreci’ denen, süreç hakkında, bu işten birinci dereceden sorumlu ve yetkili olanların bilgisinin olmadığını belirtmeleri enteresandır. Kim ne derse desin bu bir Tayyip Erdoğan eleştirisiydi.

Üç önemli ağız, üç önemli eleştiri noktası. Peki, bu kişiler şimdiye kadar niye susmuşlardı? Sustular, çünkü korkuyorlardı. Konuşmaları halinde, ağzının fireni olmayan bir kişinin paralel, darbeci, dış güçlere bağlı gibi suçlamalarına hedef olabilirlerdi. Diktatörleşen bir garibin, belli belirsiz, bulanık bir resmi. Yılların birlikteliği, dillerinden düşürmedikleri kardeşlik hukuku, hesaplaşma değil, helalleşme olur dedikleri aralarında, inceden inceye, gizli mi gizli kavgalar varmış da, makamını boşaltınca ve hiç vakit kaybedilmeden hemen su yüzüne çıktı. Bu üç eleştirenlerden başka, diğer bakan, parti idarecileri ve milletvekilleri tarafından da sırası geldikçe dillendirileceğini tahmin etmek zor değil. Bunun için ise, Tayyip Bey’in artık bir gücünün kalmadığının iyice içselleştirilmesi, anlaşılması gerekir. Ki, 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları, patlayıcının harekete geçmesi için pim görevi görecektir, zira TÜRGEV denen vakfın yöneticisi durumundaki oğlu rahat durmuyor, bürokratları, bakanları, belediye başkanlarını riske sokma faaliyetlerini devam ettiriyor. Bu nokta önemlidir, eğer soruşturmaya sebep olan paralar, itiraz etmesi ihtimali olan, eleştirmesi ihtimali olanlara da paylaştırılmamışsa ve hatta paylaştırılmış olsa bile. Her hali karda söz konusu soruşturmaların kapatılması yetmez, unutturulması elzemdir.

Kısaca şunu söyleriz ki, yolsuzluğun olduğu ve paylaştırılmadığı durumlarda kardeşlik türküleri hikâyeden ibarettir. Biliniz ki, eleştiri beklediğiniz kişiler ömür boyu susmuşlarsa mutlak surette sus paylarını almışlardır. Susturma yöntemlerini çok iyi bilirler. Çünkü stratejik ortakları çok iyi bilmektedir. Küreselleşmeye eklemlenmek, onlara, küreselci güçlerin kullandığı ve kullanmakta ustalaştığı aletleri de kullanmayı öğrettiği artık saklanamaz gerçeklerdendir. ‘Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim!’

“AKP+Cemaat savunucusu bir savcı ‘zina yaygın zaten, suç olarak anılmasa ne olur ki’ demeye getirmişti. Kendisine ‘hırsızlık çok yaygın, kanunen suç olmaktan çıkarın o halde’ demiştik… şimdi anlıyorum ki, yaygınlaşan zina kadar, ayakkabı kutularına kadar uzanan çalmanın da, mantığı ve planı bu çok dindar (!) kesimlerde oluşmuş bile…” (Dr.Abdullah Terzi, 14.02.2014, Yeni Mesaj)

“İşte 2014 Şubat’ındaki Türkiye: Kanun tanımayan bir Başbakan! Yargıya meydan okuyan bir başbakan oğlu! Erklerin birbirini gırtlakladığı vahim manzara! Tescilli hırsızların protokola alındığı bir ülke fotoğrafı. Polisi ve yargısı bir örgüt ya da çete tarafından teslim alınan bir vatan.” (Sabahattin Önkibar, 30.01.2014, Aydınlık)

“Memleketimizin iyi niyetli mütedeyyin insanları, Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcıların ‘hırsızlar imparatoru’ diye tarif ettiği kişinin kim olabileceğini, böyle konularla karşılaşınca düşünemiyorlar tabii. Başbakan büyük bir ‘maymuna bak oyunu’ oynuyor. Bir yandan kafasındaki İslamcı yaşamı insanlara dayatırken, diğer yandan önemli meselelerin konuşulmasını engelliyor.” (Mehmet Y. Yılmaz, 08.11.2013, Hürriyet)

Üç ayrı görüş sahibinden okuduğunuz satırlar yaşanan olayları, en ince ayrıntısına kadar açıklıyor esasen. Fazla söze gerek yok.

“Kupon arazileri benden habersiz satmayın” talimatının verilebildiği bir ülkede;

Bundan sonraki dönem, ben yapmadım, Tayyip yaptı dönemi olacaktır.

Tabii ki, hukukun üstünlüğü söylemi sözde kalmaz;

Yargı görevini bi-hakkın yapabilirse. Biraz cesaretle;

Menzilde, Yüce Divan görünüyor!..

Bize Ne Kıldığın Namazdan!


Başbakan Ahmet Davutoğlu, güvenoyu aldıktan sonra soluğu İstanbul’da alarak, sabah namazını Eyüp’te, Cuma Namazını Süleymaniye’de kılmış. Alışkanlıkları olduğu üzere, yine kameralar ve muhabirler eşliğinde. Bazı mezarları ziyaret etmiş…

Haydi, yaptın bunları, kameraların ne işi vardı? Muhabirleri niye çağırdın? Ona da eyvallah diyelim. Peki, Konya’da iş adamlarına yaptığın konuşmada kıldığın namazları, ettiğin duaları en ince ayrıntısına kadar niye anlattın?

Anlaşılan din ve dini çağrıştıran kelimelere, kavramlara, davranışlara devam.

Yeniye dair hiçbir şey yok. Eski alışkanlıklara devam.

Tekrar edelim:

Sayın Davutoğlu, bize ne senin kıldığın namazdan, niye anlatıyorsun?

****

Not: yazımız henüz yayına girmeden, Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’ten de bir eleştiri geldi. Taşeronluk, insanlık, can, mal konularında.
Durun hele, hepsinden gelecek, gelecek!..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...