3 Ekim 2012 Çarşamba

Mehmet Akif Ersoy ve Kur’an Meali




Mehmet Akif Ersoy’a Kur’an’ı Kerim mealinin yapılması görevinin verildiği ve Akif’in bu görev doğrultusunda yıllarca çalıştığı bilinmektedir.

Akif, bu çalışmalara başlamadan evvel çeşitli edebiyat ve fikir dergilerine ayet tercümelerini göndermiş ve yayınlanmıştır.

Akif’in zaten ulaşılmaz bir üsluba sahip olduğu, Akif severler tarafından bilinmektedir.

Bin türlü edebi anlatım söylenebilir, konuşan, yazan dinleyicilerinin, okuyucularının alış kapasitesi, anlayış gücü ve izanlarına göre düzenler. Değil, hep kendisini, tamamen anlaşılabilmek isteği ve anlatmak istediklerini anlatabilmek arzusu ile anlatmış ve/ya yazmıştır diyebiliriz. Bunu şöyle de anlatabiliriz. Hz. Mevlana’dan mealen: “Sen ne kadar bilirsen bil, anlatabileceklerin ancak karşının anlayabileceği kadardır”. Bu itibarla, yapılan her sohbet ve yazılan her yazıdan farklı üsluplar, farklı anlatışlar ortaya çıkabilecektir.

Son günlerde ortaya çıkan Mehmet Akif Ersoy’un Kur’an mealinin tartışmalarından bunları söylüyoruz. Akif, bir önceki dönemlerde yapmış olduğu ayet açıklamaları ile bugün ortaya çıkan mealindeki farklılıkları ancak böylece açıklayabiliriz. Sohbet eden, dinleyicileri kadar anlatabilir ancak. Olay budur.

Yayınlanan mealin Akif’in olması ihtimali ne olursa olsun, biz Akif meali olarak kabul ederiz. Niye, söyleyen ve yayınlayan ilahiyat Profesörü, artı, Akif için kendini ortaya koymuş bir ilim adamı. Yayınladığı kitap Akif’indir. İnanıyoruz.

Yapılması gereken, Akif’in sesini bu kitapla yeniden duymaktır. Asım için söylediklerinin farkına varmaktır. Yayınlayıcısı önemli bir iş yapmış, kültür tarihimize önemli bir ses katmıştır, bu asla itiraz kabul etmez bir hizmettir. Bu noktada. Yayınlayıcı asıl olarak, kültüre hizmet etmek isteğini bildirmişidir. Bu, göz ardı edilemez.

Akif’in, edebiyat dergilerinde veya diğer dergilerde yayınlanmış ayet meali çalışmalarının yayınlanan bu kitapla karşılaştırmasının yapılması ile yayınlanan kitabın Akif’e ait olup olmadığının anlaşılması mümkün değildir. Bu anlaşılamaz. Zira Akif kimin neye ihtiyacı varsa ona göre konuşur ve yazardı. Bu itibarla karşılaştırılarak bir sonuca ulaşılamaz.

Akif her halükarda Kur’an meali çalışması yapmıştır, bu biliniyor. Hatta kendisine böyle bir görevin verildiği ve hatta devlet kuruluşu ile aralarında sözleşme yapıldığı biliniyor. Sözleşme devlet arşivlerinde mevcuttur. Akif çalışmalarını yapmış ve kendince bitirmişidir. Çalışması biten Akif, çalışmayı yaptığı Mısır’dan memleketi Türkiye’ye gelmek istediğinde ise çalışmasını arkadaşı İhsan Bey’e teslim ediyor. Bunlar olabilir şeyler. Anlaşılamayan şudur. Arkadaşına, “ben dönersem üzerinde çalışırız, dönmezsem bu müsveddeleri yak” vasiyetidir.

Soru şöyle olabilir: Bu bir vasiyet midir? Böyle bir vasiyet olabilir mi? böyle bir vasiyet yerine getirilebilir mi? yerine getirilmeli mi?

Ne desek yalandır. Nasıl yorumlasak arızalıdır. Akif ve emek verdiği Kur’an meali. Mesela desek ki, Sinan, Süleymaniye’yi yıkın dedi. Ne yapacağız? Ne yapmamız gerekiyor? Veya babamız sahip olduğu tek evi ölümünden sonra yıkılmasını vasiyet etti, faz edelim ki çocuklarının da sahip olduğu tek bir ev bile yok, bu vasiyet midir, yıkılmalı mıdır? Bir hatalı düşünce, bir yanlış rüya üzerine kurulan vasiyet binası yapılmalı mıdır? Doğrusu olumlu cevaplar veremiyorum. Ne Süleymaniye yıkılmalı, ne de Akif’in meali yakılmalıdır derim. Babamızın terekesinde bulunan tek ev ise asla vasiyetine uyularak yakılmamalıdır derim.

Öyleyse “vasiyet” kelimesi irdelenmelidir önce. Dünyadan göç eden kişinin, göçünden sonrasına emirler vermesi doğru mudur, olmalı mıdır? Medeni kanunlar cevaz veriyor bu hususlara. Ancak, yazılı bir belge ve/ya Noter huzurunda yapılan (yine yazılı) bir belge arıyor kanun. Öyleyse biz de buna uyacağız. Yazılı bir belgesi var mıdır? Yani kendisinin sağlığında yazıp imzaladığı, Noter’de ise şahitlendirerek imzaladığı bir belge. Akif’in böyle bir belgesi yok. Kaldı ki, medeni kanun o günlerde yürürlükte. Öyleyse, birilerinin sözlü olarak Akif’in vasiyeti idi demesi yeterli bir kanıt olamaz.

Kitabın yayıncısı Prof. Dr. Recep Şentürk Elindeki daktilodan (kopya) yapılan fotokopileri Fıkıh Profesörü Hayrettin Karaman ve Akif hakkındaki kitapları ve yazıları ile tanıdığımız yazar Dücane Cündioğlu’na sunduğunu ve onların ‘bu fotokopilerin Akif’e ait olduğuna şüphe yok’ dediklerini de öğrenmiş olduk. Öyleyse, yayınlanan Akif Mealinin ona ait olduğuna inanmalıyız ve okuyup, Türkçe ile yapılan ve Cumhuriyetin ilklerinden olan bu eser üzerinde düşünerek yeni açılımlar ve gelişimler yapmalıyız. Bugünün Cumhuriyetçilerinin üzerine düşen görev de budur.

Mehmet Akif Ersoy’un üzerinde yıllarca çalışarak hazırladığı Kur’an’ı Kerim meali bulunmuştur, yazık ki üçte biri yayınlanmıştır. Diğer kısımları ise şu an itibariyle gizlenildiği yerde durmaktadır. Ümit ederim ki, başına bir şey gelmiş olmaya. Kısa zamanda mealin geri kalan kısmının da Türk Milleti’ne (insanlığa) kazandırılması en büyük arzumuzdur.

(http://www.mahyayayincilik.com.tr/inc11.htm)
Adresinden temin edilebilir.

10 yorum:


  1. İbrahim Kutluay:

    Bazı konular eksik abi.

    Meali gören şair tanıdığı Kuran Türkçe inseydi Cebraili mehmet Akif olurdu demiştir.

    Türkçe ibadet lafları çıkıp, yapılan icraatları da görünce endişelenmsi normaldir.

    Behçet Kemal'in uydurukça ayetlerini incelemeni öneririm.

    YanıtlaSil
  2. Turanci Kemal Gurpınar:

    Bunlar Bu kadar niye gizlendi?

    YanıtlaSil
  3. Mehmet Kınacı:

    Bugün artık bir "meal" sorunu yok...Neredeyse her ilahiyat prof.u bir meal yayınladı..Diyanet meali var.Ve tabii Antalya'nın medar-ı iftarı'nın meali baş tacımız!!!Dolayısiyle "HALK" için bir "MEAL" arayışı yok...Sanıyorum,ol sebepten Akif'in meali gerekli "TECESSÜSÜ" uyandırmadı...Hazırlayanlardan,emeği geçenlerden Allah razı olsun!!!

    YanıtlaSil
  4. İbrahim Kutluay:

    Bazı konuları eklemek isterim abi.

    Meali gören şair tanıdığı Kuran Türkçe inseydi Cebraili Mehmet Akif olurdu demiştir.

    Türkçe ibadet lafları çıkıp, yapılan icraatları da görünce endişelenmesi normaldir. Akif iyi bir müslümandır. Allah ve ahiret korkusu had safhadadır. Savaş günlerinde bile bakanlara "ben bu fasulya aşını yemeye razı olduktan sonra" diyecek kadar yürekli ve yiğittir. Kısaca onunki Allah korkusudur. Devrim adı altında yapılanlar onu ürkütmüş ve zamanda onu haklı çıkarmıştır.

    Behçet Kemal'in uydurukça ayetlerini incelemeni öneririm.

    YanıtlaSil
  5. Halil Elmas:

    Bildiğim kadarıyla M.Akif kendisinin yeterli olmadığını ileri sürerek hazırladığı meali yakmıştı. Yayını olduğunu bilmiyorum.Gerçek mi acaba.

    YanıtlaSil
  6. Bizzat Atatürk ün girişimi ve katkısı ile iki kişiye Kuran ın Türkçeye tercümesi ve mealinin yazılması görevi verilir.
    Elmalılı Hamdi Yazır (dönemin en saygın İslam Alimi) görevini tamamlar ve eseri teslim eder ...
    Ancak, görevlendirilen ikinci kişi olan Mehmet Akif bu görevini tamamlayamaz ...
    Bir kısım, zevat Kuran tercüme edilemeyeceğini anladığından, Mehmet Akif bu görevi yapmadı ve eserini yaktı demişlerdir.
    Kuranın içinde, "bu kitabı sizler anlayasınız diye indirdim, basitleştirdim" diye açıkça yazmasına rağmen bu zevat Kuranın anlaşılamayacağı iddiasındadır.(bkz. bütün Kuran tercüme ve mealleri)

    Gerçek, Mehmet Akif in çok iyi olan zamane (güncel) Arapçasının Kuran tercümesi için yeterli olup olmadığı;
    Yada, aydınlanmacılık ve dürüstlük başta olmak üzere mükemmel niteliklere sahip o büyük insanın kendisini bu konuda yeterli görüp-görmediği noktasında yatmaktadır.

    Nitekim, “ben dönersem üzerinde çalışırız, dönmezsem bu müsveddeleri yak” sözü, benim yukarıda ifade ettiğim bilgiyi doğrulamaktadır.

    Mehmet Akif in bu sözünü bugün öğrendim. Bu konu kafamdaki muammalardan biri idi. Yazara çok teşekkür... Allah ondan razı olsun...

    Mustafa Yalçın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mustafa Yalçın Bey;

      İlginiz, alakanız, yorumunuz için ben teşekkür ederim.

      Çok naziksiniz.

      Saygılarımla

      Sil

  7. Nidai Seven:

    Nur içinde Yatsın M. Akif.Akif'i anlamak,söylediklerine kulak vermek gerekir. O İslamı kur'an dan doğrudan almış ve bid'at kültürüne asla yer vermemiştir.Şu mısralar güzel anlatır islamı ve Kur'anı.
    " “Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun; / Onun hesabına birçok hurafe uydurdun
    Sonun da bir de “tevekkül” sokuşturup araya,/ Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya.”
    “İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
    Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.”

    Yine M .Akif Milli oluşuyla gerçek bir Müslümandır.Mili ve manevi duruşunda taviz vermediği gibi, bu manevi ve milli değerlerden uzak olanları sevmezdi. Bunu da şu mısralarla belirtmiştir.
    Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem / Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
    Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam / Hele hak namına haksızlığa asla tapamam
    Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum / Çekmeye gelmez fakat belki kopar boynum” diyordu.
    Sevmediği ikinci sınıf kişiler ise; İslam’ı hiç bilmedikleri halde, kendilerini çok dindar zannedip din ile bağdaşmayacak hareketler yapan ham sofu ya da yobaz olarak adlandırılanlardır."



    VE M.AKİF ŞU GÜZEL CÜMLE İLE ANLATIR:
    "Avrupa gezilerinden birinde döndüğü günlerden arkadaşları neler gördüğünü sordukları zaman şu veciz sözü söylüyordu: “İşleri dinimiz gibi, işimiz dinleri gibi.”

    YanıtlaSil
  8. Harun Meral:

    Ağabey , Merhum Akifin kaleme aldığı meal veya tefsirin tümü ile gün ışığına çıkarıp Türkiye kamuoyuna sunulması gerçekten çok güzel bir hizmet olur.

    Ayrıca, Akif’in muhataplarının eğitim ve sosyal statülerine göre açıklamalar yapmak şeklimdeki tarzını takdir etmek gerekir, onun bu tarzını bir çelişki gibi yansıtanlara da gülüp geçmek lazımdır

    YanıtlaSil
  9. Abdurrahman Biçer:

    Mehmet Akif...

    Bizim bir şeyler dememize gerek yok...

    O; zaten gerekeni demişti:

    "Benim ne bilgim ve ne de omuzlarım bu ağır yükü kaldıracak kapasitede değil..."

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...