Ne idi BOP ile yapılmak
istenen?
Dünyaya jandarmalık yapmak
niyetindeki ABD’nin istediği gibi ılımlılaştırılmış Müslüman olmak ve İslam
ülkelerini ılımlı İslam yönünde evirmek... BOP kısaca, sosyal mühendislik
tasarımıdır, uygulama safhasındaki incelik, işin başındaki beyler ellerini
sıcak sudan soğuk suya sokmayacaklar, İslam Ülkelerinin liderleri ve
devşirilenleri vasıtasıyla hedefe ulaşılacaktır. Bu işler yapılırken 22 İslam
Ülkesinin sınırlarının değiştirileceğinin söylendiğini de not edelim.
11. yılındaki iktidarında
memleketin dört yanını AVMlerle doldurdular.
Nedir AVM? Kapitalizmin
mührü. Kapitalizm kendini AVMlerle anlatıyor. Kârlarına kâr katıyor onlarla.
Bizimkiler ise kapitalist küreselcilerin ekmeğine ağ sürercesine, şehir
yatırımı planlanırken bir köşeye de AVM mutlak konduruluyor. Şehirlerin
uzaklardaki boşluklarına yerleştirildiği yetmemiş gibi, insanların gezinti
yapabileceği alanlarda da ufak tefek AVMler açıldığı gibi, İstanbul’un zaten
birkaç adet ağacın bulunduğu ve gezinti yapılabilecek küçük bir alanın da
parsellenip, AVM yapılmak istenmesi sessiz çoğunluk olarak adlandırılan ve
geneli 1990 ve sonrası doğan gençler tarafından olaya el konuldu. Taksim
alanında gezinebilecek bu küçük alanın kapitalizmin istimlâk etmesine mani
olmak üzere alanı adeta işgal ettiler. Oksijen alınabilecek küçücük alanın
ticarileştirilmesine şehir yaşayanları karşı çıkıyor ve parklarının peşkeş
çekilmesine mani oluyor.
Kapitalizm geri adım atmak
zorundadır. Ve yenilecektir. İmanın karşısında hiçbir güç duramaz.
“Türkiye’de iplerin bu ülkenin çocuklarının elinden kaçması,
Türkiye’nin dışarıdan ve içeriden her türlü ‘tezgâh’a, ‘oyun’a, ‘Müdahale’ye,
kaotik/anarşik ortama müsait bir ülke haline gelmesine yol açmıştır.”
(1)Tespit ve değerlendirmeye tamamıyla katılırız. İstanbul Belediye Başkanlığı
sırasında, ABD düşünce kuruluşları ve lobicilerinin sık ziyaret ettiği Erdoğan
o günlerde ‘Karanlıklar Prensi’ ismiyle ünlenenlerce Türkiye Başbakanlığı’na
hazırlandığı epeyce yazıldı, çizildi hafızalardadır. (Sivil Örümceğin Ağında,
Mustafa Yıldırım) Şimdi söz konusu baronlar değişik bir
çalışma içindeler, yine aynı isimler güya bugün Erdoğan aleyhine faaliyet
halindeler. “Yahudi lobisi AIPAC’ın
desteğiyle faaliyetlerini sürdüren Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’nde
(American Enterprise Istitute, AEI) geçtiğimiz Şubat ayında yapılan toplantıda,
apolitik Türk gençliğini sokağa indirerek canlı tutmak için, İstanbul senaryosu
masaya yatırıldı. AK Parti hükümeti’nin faaliyetleri ve Türkiye’nin son 10 yılının
ele alındığı toplantının katılımcıları ise ‘Ortadoğu’ denidiğinde dünya çapında
tanıdık isimler olan NeoCon’lar: Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Bernard
Lewis, elliot Abrams, Richar Perle, John Bolton, William Kristol ve Douglas
Feith.” (2) enteresan, bu isimleri Mustafa Yıldırım
tanıştırmıştı bizimle.
“Renkli devrimler” zamanlarıydı 2002 ve
sonraları. Eski Sovyetleri’in coğrafyası ve etki alanındaki kurulan devletler
üzerinde, Soros destekli olarak uygulanmıştı. 3 Kasım seçimlerinden sonra da
Türkiye’de, aynı renkleri (turuncu) ve benzer sloganları kullanarak iktidarın
el değişimini gördük. O günlerde, AKP’nin bir renkli devrim çocuğu olduğunu
belirtenler hakkında hakarete varan laflar edilmişti. Lakin Sayın Başbakan
geçenlerde kendi ağzıyla “2002
de Türk Baharı bizimle başladı” diyerek (ki, İstanbul
mitinginde de tekrarlamıştır), Soros ve ABD destekli renkli devrimlerin bir
uzantısı ile iktidara geldiğini tescil etmiş oldu.
Verilen sözler mi yerine
getirilmedi, kendi kafasından işler mi yapmaya başladı, çözüm süreci diye
tıkıldığı badirenin bir kör dehliz olduğu görüldü de vazgeçti mi? Yoksa sahip
olduğu gücü artık kendisinin kullanacağını mı deklare etti ve bu kontrolü zor
güçten korkular mı başladı?
Artık küresel sermayenin ve
karar alıcıların, kapitalizmin remzi dev AVMlerle kazandıkları, tatlı ve
emeksiz büyük kârlarının sonu mu yaklaşıyor? ki, Türkler AVMlere topluca karşı
duruyorlar.
Bütün bunlardan mıdır,
Türkiye’yi yönetecek yeni isim arayışları?
“İklim değişikliği ve küresel ısınma tehditlerini yaşayan dünyamız,
işlevsizleştirilmiş ekonomi; Yoksulluğunun sorumlusunu, ‘başkalarında’ gören
şiddet eğilimli siyasi sistemler… 1980 sonrası dayatılan neo-liberal
küreselleşmenin saldırısı altındaki gençler! Parti bitti, evi temizlemek size
düşüyor. Umudumuz sizlerde…” (3)
Aslında tam burada Suriye
konusunun da değerlendirilmesi gerek. İster Esad gitsin muhalifler yönetime
gelsin, ister Esad’la devam edilsin artık fark etmeyecektir. BOP planları
uygulanamaz haldedir. Her iki taraf içinde de ABD’ye karşı direnenler vardır.
İktidarın tamamıyla (Mısır’daki gibi) Müslüman Kardeşler gibi bir örgütlenmeye
bırakılması söz konusu olamaz, bir tarafta güçlendirilmiş El-Kaide militanları,
bir tarafta Türkiye’den çıkartılıp Suriye’ye savaşmak üzere gönderilmiş PKK militanları
varken ne BOP’çular, ne de Direkt olarak ABD isteklerini rahatlıkla
yapamayacaklardır, çünkü adı geçen örgütler, sınırları ve etki alanları
belirlenmiş sahalarında kardeş kavgasını devam ettireceklerdir, Irak’ta,
Afganistan’da görüldüğü gibi.
Ali Bulaç; “Merkezleri belli politikalarla belirlenmiş
devletlerin muhafazakâr-dindar kadrolarca yönetilmesi kentlerin kalbinde vuku
bulan patlamaları önlemeye yetmiyor. Sorun salt politik değil, bir medeniyet
krizi”. (4) cümlelerini yazarken acaba BOP’un yara
aldığını mı anlatmak istiyordu?
(1)
Yusuf Kaplan, 14.06.2013, Yeni Şafak
(2)
Yeni Şafak, 15.06.2013
(3) Erinç Yeldan, 05.06.2013, Cumhuriyet
(4)
Ali Bulaç, 15.06.2013, Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder