3 Haziran 2013 Pazartesi

Tahsilli Cehalet


Okul bitirip diploma alarak, cehaletten kurtulabileceğini sanan cahiller memleketinde, cehli yükseltebilmek için açılan mektepler, o mektepleri açanların aynı zamanda oy depoları olmaktadır. Her şeyi diploma ile ölçenler oldukça, onlarda iktidarlarını uzatabilmenin çeşitli yollarından birisi olarak, bu yolu da kullanacaklardır. Nitekim pek çok konuşmalarında ‘Türkiye’nin bütün şehirlerinde yüksek okulları açtıklarını’ söylemediler mi? Her ilçeye bir yüksek okulu açacaklarını haykırmadılar mı?

Tekrar söylemekte fayda var. Yüksek okulları her ile yayarak, her ilçeye bir bölüm açarak cehaleti sıfırlamayı düşünüyorsanız yanılırsınız. Kütüphanesi olmayan fakülteye okul bile denilemez. Hocası olmayan dört duvar arasına nasıl yüksek okul ismi verirsiniz? Hocaların seyahat ederek ders vereceği mekâna varması gibi ucube eğitim sistemi olabilir mi? Bu tip sistemlerde ancak tahsilli cahilleri yetiştiririsiniz ki, ancak kendinize oy verecek insanlar olur böyleleri.

İl ve ilçelere okul açmadaki amaçlardan biri de, o il veya ilçenin ekonomik kalkınmasının sağlanmasına açılacak okulların yardımcı olması. Okul açılacak, ilçeye öğrenci gelecek, esnaf ekmek satacak, ev sahibi ev kiralayacak, nakliyeci öğrenci taşıyacak ohhh.. ne ala herkes kâr edecek. Ya öğrenci? Öğrenciye ne olacak. Tahsil yılları sonunda koca bir cahil olarak o il veya ilçeyi terk edip memleketine varacak, elinde bir diploma. Hiçbir işe yaramayan bir kâğıt parçası. Bu mudur eğitim, bu mudur ileri demokrasi yıllarında yetiştirilecek Türk gençliği?

Bu çarpıklıktan kurtulmak, her yere üniversite kurmak değil, her vatan evladını bir meslek sahibi yapmaktan geçer.

Eğitim düzeyleri ancak ortaöğretim seviyesinde olanların düşünebilecekleri uygulamalardır bunlar. Bir tartışmada, değerli dostumuz Abdullah Alagöz şöyle diyor: “Orta öğretimi bitirenler üniversiteleri lise seviyesine indirgemeye başladılar. Bir nesli yok ettiler”.Ne dersiniz, Hakk’lı değil mi Alagöz? Amaçları millet evladının cahil bırakılması ve istedikleri oyları rahatlıkla alabilmeleri olabilir mi? Aslında bu politika, küresel güçlerin hepsinin ortaklaşa uyguladıkları bir politikadır. Öncelikle 1. Cahil bırakmak ve 2. Aç kalmalarını sağlamak. Böylece, aç kalarak sana muhtaç olacaklar, cahil kalarak düşünemeyecekler veya sen istediğin kadarıyla düşünecekler. Böylece oylarını daima sana ve benzerlerine (yerine gelenlere) zahmetsizce vereceklerdir.

Siyasiler her ne kadar “popüler kararlar almayacaklarını” söyleseler de, popülist politikaların uygulamasından kurtaramazlar kendilerini. Üyeleri, taraftarları, geniş halk kesimleri, kendilerine oy verenlerin taleplerini dikkate almak ve uygulamak zorunda hissederler, zira bir sonraki seçimlerde de aynı kişilerin oylarını almak hedeflerindedir. Oy’u asla unutmazlar.

Popülizmin sonu sefalettir. Öylesi bir sefalet ki, sari hastalık gibi, memleketin dört tarafını kısa bir sürede sarar. Her ağızdan “biz de isteriz” haykırışı çıkar. Halkın taleplerine kulak tıkarsa siyasi, destekçilerinde azalmalar görülür. Onların isteklerini yerine getirseler, ekonomik ve kültürel felaketlere yol açar. Nerden bakılsa elinde patlayacak bir bombadır popülizm siyasi için. Uygulasa da, uygulamasa da. Bu ikilemden kurtaramadığı için kendisini siyasetçi ülke sathına yaygınlaştırılmıştır yüksek okullar. Sanırım henüz bu kararların hatalı oldukları anlaşılamamıştır. Yaygınlaştırma kararı yeni(ce)dir. Bir-kaç dönem mezun vermesi ve sonuçların görülmesi, üzerinde analizler, değerlendirmeler yapılması gerekecektir.

Sonuçta, pişmanlıklar ortaya dökülecek, lakin son pişmanlık fayda etmeyecektir.

***

 

Cahilin Savaşı



 “Savaşa Hayır” çığlığı atanlar, savaş istemeyenler mi oluyor? Savaş isteyen var mı? Savaşı kimler ister? Niye durup dururken savaşa hayır derler?

“Yurtta sulh, cihanda sulh” özdeyişi kimlerin ağzındadır ve niye söylenilmiştir? O günün sulhu dillendirenleri ile, bugünün ‘barışı’ söyleyenler acaba aynı manaları mı dillendirmekteler?

Karıştı. Anlamlar biri birinin içine girdi. Ne ‘barış’ diyenler var bu ülkede, ne de ‘savaş’ isteyenler. Kim, ne dediğini biliyor? Bildikleri kendine ait olmayan lafları tekrardan ibaret.

Şu cümleye bakar mısınız: “Silahların gömülmesine belki hala vakit var ama Türkiye’nin kendi halkıyla barışması, hak ve özgürlüklerin tanınması, Kürt meselesinin çözülmesi, hakların geri verilmesi anlamında konuşma devresine geçilmesi çok önemli”. (Mete Çubukçu, 9.5.13, t24 com). ‘kendi halkıyla barışması!’ kimler söyletiyor dersiniz? Küs olan mı vardı? Devletin küstükleri mi vardı? Bu ne menem bir cümledir? Salla gitsin.

At bre Debreli Hasan, dağlar inlesin.

Not: Konu hakkında söylenecek çok söz var.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...