24 Haziran 2013 Pazartesi

Beyin Formatı


Akıl tutulması yaşadığımız günleri en iyi özetleyen cümle Prof. Metin Boşnak’tan geldi: “Dünya döndüğü kadar güneşten ışık alır. Durdukça ayı güneş sananlar olur”. Harika. Balık hafızalı bir toplum olduğumuzu inatla söyleyenlere karşılık Metin Hoca: “Tarih hafızası güçlü milletiz, tarihimiz aydınlattığı kadar körleştirir bizi” diyerek, tarihi mirasın, millet olabilmenin şartlarından birisi olduğunu vurgular ve fakat devralınan tarih mirasına dayanılarak yan gelip yatmanın da milleti karanlığa sürüklediğini incitmeden anlatıverir. Önceler, hep ayakta kalışımızın hikâyelerinden ibarettir. Tarihte şöyleydik! Biz eskiden! Atalarımız neler yapmışlar!.. övünç ve gurur duyma alanları, tarihe eğilip yaladıklarımızdan, yaladıkça da alınan yalancı tatlardan olsa gerek, ileride nelerin olabileceğini düşünüp planlama yapılmamasına neden olduğunu da açık yüreklilikle söylemek yerinde olacaktır. Ki, Boşnak Hoca şöyle vurgular: “İslam öncesi Cahiliye dönemi, Cumhuriyet öncesi, Batıcılık öncesi o nedenle gerilikler silsilesi olur. Çünkü tarihsel dönemler, eski üzerinden yeninin meşruiyetini aramak ister.” (1)

‘Eski üzerinden yeninin meşruiyetini’ aramak isteyen de ise, akıl karışıklığı, beyin dezenformasyonu vardır sonucuna ulaşmaktayız. Son üç Yüz yıllık geçmişimiz pek çok örnekler sunar bu anlamda. Mesela, vaktiyle kapatılan, müfredatı, tedrisatı değiştirilen veya yıkılan okullar olmuştu, nasıl bu hareketlere bugün ‘akıl karışıklığı’, ‘akıl tutulması’ gibi adlandırıyorsak,  günümüzde de her şehre bir üniversite, her ilçeye bir yüksek okul açma yarışı da bir akıl tutulması sonucu olsa gerektir.

Daha önce bir yazımızda bahsedilmişti. Ülkelerin nüfusları tartışılıyordu. Şöyle bir soru sormuştum: “Ülke nüfusu mu, adam/ülke nüfusu mu?”. Nüfusunuz ne kadar kalabalık olursa olusun, içinde adam yoksa hiçbir işe yaramaz. Bunun için nüfustan ziyade, kaliteli nüfusa ihtiyacı vardır devletlerin. İşte, din, okullar, öğretmenler, eğitim sistemleri, kurslar, antrenmanlar.. Kaliteli adam’ın doğumu için vardır. İnsan’ın doğumu.

Üzerinden çok fazla zaman geçmedi, hafızalarda tazecik duruyor. Balyoz darbe planlarının içine sıkıştırılmış, ‘cami bombalama’ suikastı planı ve bu plan üzerine tutuklanan, yargılanan binlerce ordu mensubu. Üçüncü senesi bitmek üzere, hala bombanın konulması, provokasyon yapılması ile ilgili ne bir delil ortaya konabildi, ne de bununla ilgili üzerine atılı suç bulunan bir kişi var. Yine hatırlarız, o günlerde her gün köşelerinde desteksiz karalamalar, iftiralar ve televizyonlarda açık oturumlarda ağızlarından salyaları saçılarak konuşanların attığı iftiralar ve bu fitnenin doğurduğu baskı. Garabete bakınız ki, Allah’ın işine bakınız ki, bombalamayla ilgili ortaya delil çıkartamayanlar ve müfteri durumuna düşenler bugün, camide içki içildiği gibi bir provokasyonu ileri sürüyorlar. Yazık, onlar bombalamadan muaf tutuldular ancak, bugünküler (belki de) kendi elleriyle bira kutusunu caminin duvarına yerleştirip, tam da istedikleri havayı yakalamak niyetindeler. Ama bu da tutmadı. “Derdi, sıkıntıyı onlar çeker ve fakat ahı sizleri tutar”. Onlar bombalamadılar fakat siz bira kutusunu cami duvarına koydunuz. Daha nasıl yorumlanabilir? Milleti, “kendi ordusuna ve kendi kimliğine düşman etmek” (2) çalışmaları, döndü dolaştı, oyun sahiplerini oyunun içinde oyuncu pozisyonuna soktu. Neylersin, alma fakirin ahını, çıkar aheste aheste.

“Savaş sırasında cami bombalamayı, Batılı ülkelerin askerleri, bir Hıristiyanlık ritüeli gibi algılıyor ve kutsal bir iş yaptıklarını zannediyor. Sırpların Bosna’da yaptıkları gibi,” (3) çok örnekleri var, Irak, Libya, Suriye… Şimdi de Türkiye. Ha camiye bomba atmışsın, ha bira kutusu, fark etmez ikisi de aynı provokasyona haizdir.

1980 yılındaki Çorum olayları unutulmadı henüz. Olaylar, bir ajanın camide vaaz dinleyen insanlara “Komünistler, Aleviler, Alaaddin Camii’ne bomba koydular”, derken bir başka ajanda Alevi mahallelerinde, “Faşistler sizi öldürmeye geliyorlar” (4) diye yaptığı faaliyetlere başlamıştı. Çok şükür ki, bugün aşılıyız artık. Millet olarak tarihi genler doğru olarak çalışmaya başlamış olmalı ki, öyle ileri geri konuşan ve işinin acemisi kışkırtıcıların oyununa gelmiyoruz. Söz konusu olaylar CIA oyunlardan ibarettir. Gezi Parkı eylemleri sırasında Bezm-i Âlem Camii’ne sığınan insanların “Camide içki içtikleri” provokasyonu da aynı oyuncuların senaryolarının bir parçasıdır. Ya bizatihi elleriyle, ya da işbirlikçi bir maşa tarafından konulmuştur. Ki, Cami Müezzini’nin ifadesi de bu yöndedir.

Evet, akıl tutulması yaşadığımız şu günlerden nasıl çıkılacak?

Bilgisayar işletim sisteminde meydana gelen arızalardan sonra, makinenin doğru çalışmasını teminen yapılan işlem, bilgisayara format atmaktır. Format atılan bilgisayarda ise, eski bilgilerin tamamı silinir. Önümüzde yepyeni, taptaze bir makine vardır artık. Eskiyi hatırlamaz, kirli bilgiler temizlenmiş, işe yaramaz ve yorgunluk verici malumattan kurtulmuş, arızalı dosyalar ve klasörleri silinmiş. Yeni bir bilgisayara formatla ulaşılmaktadır.

Millet olarak beynimizin formata ihtiyacı vardır.

Ulu Hakan şu sözle bildirir yapılması gerekeni:

“Ey, Türk! Titre ve kendine dön”

(1) Metin Boşnak, Demokrasi Gezi Parkında mı? 10.06.2013, haberiniz.com.tr
(2) Can Ataklı, 01.02.2010, Vatan
(3) Arslan Bulut, 25.04.2010, Yeniçağ
(4) Arslan Bulut, 22.01.2010, Yeniçağ



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...