Akıl tutulması yaşadığımız
günleri en iyi özetleyen cümle Prof. Metin Boşnak’tan geldi: “Dünya döndüğü kadar güneşten ışık alır.
Durdukça ayı güneş sananlar olur”. Harika. Balık hafızalı bir
toplum olduğumuzu inatla söyleyenlere karşılık Metin Hoca: “Tarih hafızası güçlü milletiz, tarihimiz
aydınlattığı kadar körleştirir bizi” diyerek, tarihi
mirasın, millet olabilmenin şartlarından birisi olduğunu vurgular ve fakat
devralınan tarih mirasına dayanılarak yan gelip yatmanın da milleti karanlığa
sürüklediğini incitmeden anlatıverir. Önceler, hep ayakta kalışımızın
hikâyelerinden ibarettir. Tarihte şöyleydik! Biz eskiden! Atalarımız neler
yapmışlar!.. övünç ve gurur duyma alanları, tarihe eğilip yaladıklarımızdan,
yaladıkça da alınan yalancı tatlardan olsa gerek, ileride nelerin olabileceğini
düşünüp planlama yapılmamasına neden olduğunu da açık yüreklilikle söylemek
yerinde olacaktır. Ki, Boşnak Hoca şöyle vurgular: “İslam öncesi Cahiliye dönemi, Cumhuriyet öncesi, Batıcılık öncesi o
nedenle gerilikler silsilesi olur. Çünkü tarihsel dönemler, eski üzerinden
yeninin meşruiyetini aramak ister.” (1)
‘Eski üzerinden yeninin
meşruiyetini’ aramak isteyen de ise, akıl karışıklığı, beyin dezenformasyonu
vardır sonucuna ulaşmaktayız. Son üç Yüz yıllık geçmişimiz pek çok örnekler
sunar bu anlamda. Mesela, vaktiyle kapatılan, müfredatı, tedrisatı değiştirilen
veya yıkılan okullar olmuştu, nasıl bu hareketlere bugün ‘akıl karışıklığı’,
‘akıl tutulması’ gibi adlandırıyorsak,
günümüzde de her şehre bir üniversite, her ilçeye bir yüksek okul açma
yarışı da bir akıl tutulması sonucu olsa gerektir.
Daha önce bir yazımızda
bahsedilmişti. Ülkelerin nüfusları tartışılıyordu. Şöyle bir soru sormuştum: “Ülke nüfusu mu, adam/ülke nüfusu mu?”.
Nüfusunuz ne kadar kalabalık olursa olusun, içinde adam yoksa hiçbir işe
yaramaz. Bunun için nüfustan ziyade, kaliteli nüfusa ihtiyacı vardır
devletlerin. İşte, din, okullar, öğretmenler, eğitim sistemleri, kurslar,
antrenmanlar.. Kaliteli adam’ın doğumu için vardır. İnsan’ın doğumu.
Üzerinden çok fazla zaman
geçmedi, hafızalarda tazecik duruyor. Balyoz darbe planlarının içine
sıkıştırılmış, ‘cami
bombalama’ suikastı planı ve bu plan üzerine
tutuklanan, yargılanan binlerce ordu mensubu. Üçüncü senesi bitmek üzere, hala
bombanın konulması, provokasyon yapılması ile ilgili ne bir delil ortaya
konabildi, ne de bununla ilgili üzerine atılı suç bulunan bir kişi var. Yine
hatırlarız, o günlerde her gün köşelerinde desteksiz karalamalar, iftiralar ve
televizyonlarda açık oturumlarda ağızlarından salyaları saçılarak konuşanların
attığı iftiralar ve bu fitnenin doğurduğu baskı. Garabete bakınız ki, Allah’ın
işine bakınız ki, bombalamayla ilgili ortaya delil çıkartamayanlar ve müfteri
durumuna düşenler bugün, camide içki içildiği gibi bir provokasyonu ileri
sürüyorlar. Yazık, onlar bombalamadan muaf tutuldular ancak, bugünküler (belki
de) kendi elleriyle bira kutusunu caminin duvarına yerleştirip, tam da
istedikleri havayı yakalamak niyetindeler. Ama bu da tutmadı. “Derdi, sıkıntıyı
onlar çeker ve fakat ahı sizleri tutar”. Onlar bombalamadılar fakat siz bira
kutusunu cami duvarına koydunuz. Daha nasıl yorumlanabilir? Milleti, “kendi ordusuna ve kendi kimliğine düşman
etmek” (2) çalışmaları, döndü dolaştı, oyun sahiplerini oyunun
içinde oyuncu pozisyonuna soktu. Neylersin, alma fakirin ahını, çıkar aheste
aheste.
“Savaş sırasında cami bombalamayı, Batılı ülkelerin askerleri, bir
Hıristiyanlık ritüeli gibi algılıyor ve kutsal bir iş yaptıklarını zannediyor.
Sırpların Bosna’da yaptıkları gibi,” (3) çok örnekleri var,
Irak, Libya, Suriye… Şimdi de Türkiye. Ha camiye bomba atmışsın, ha bira
kutusu, fark etmez ikisi de aynı provokasyona haizdir.
1980 yılındaki Çorum
olayları unutulmadı henüz. Olaylar, bir ajanın camide vaaz dinleyen insanlara “Komünistler, Aleviler, Alaaddin Camii’ne
bomba koydular”, derken bir başka ajanda Alevi
mahallelerinde, “Faşistler
sizi öldürmeye geliyorlar” (4) diye yaptığı
faaliyetlere başlamıştı. Çok şükür ki, bugün aşılıyız artık. Millet olarak
tarihi genler doğru olarak çalışmaya başlamış olmalı ki, öyle ileri geri
konuşan ve işinin acemisi kışkırtıcıların oyununa gelmiyoruz. Söz konusu
olaylar CIA oyunlardan ibarettir. Gezi Parkı eylemleri sırasında Bezm-i Âlem
Camii’ne sığınan insanların “Camide
içki içtikleri” provokasyonu da aynı oyuncuların
senaryolarının bir parçasıdır. Ya bizatihi elleriyle, ya da işbirlikçi bir maşa
tarafından konulmuştur. Ki, Cami Müezzini’nin ifadesi de bu yöndedir.
Evet, akıl tutulması
yaşadığımız şu günlerden nasıl çıkılacak?
Bilgisayar işletim
sisteminde meydana gelen arızalardan sonra, makinenin doğru çalışmasını teminen
yapılan işlem, bilgisayara format atmaktır. Format atılan bilgisayarda ise,
eski bilgilerin tamamı silinir. Önümüzde yepyeni, taptaze bir makine vardır
artık. Eskiyi hatırlamaz, kirli bilgiler temizlenmiş, işe yaramaz ve yorgunluk
verici malumattan kurtulmuş, arızalı dosyalar ve klasörleri silinmiş. Yeni bir
bilgisayara formatla ulaşılmaktadır.
Millet olarak beynimizin
formata ihtiyacı vardır.
Ulu Hakan şu sözle bildirir
yapılması gerekeni:
“Ey, Türk! Titre ve kendine dön”
(1)
Metin Boşnak, Demokrasi Gezi Parkında mı? 10.06.2013, haberiniz.com.tr
(2)
Can Ataklı, 01.02.2010, Vatan
(3)
Arslan Bulut, 25.04.2010, Yeniçağ
(4)
Arslan Bulut, 22.01.2010, Yeniçağ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder