17 Haziran 2013 Pazartesi

Diktatör Kendini Nasıl Görür?


Demokrasinin olmazsa olmaz ayaklarından biridir basın-yayın (bugün medya kelimesi pek revaçta). Kanunları yapan Meclis, uygulayan Hükümet, yargılayan - denetleyen Adalet. Kamuoyu adına işlerin takibi, eksiklerin tespiti, yanlışların eleştirisini ve kamuoyunu aydınlatma görevini ise basın yapacaktır.

Bizde nasıl oluyor?

Diktatörleşme eğiliminde bir hükümet başkanın kullandığı güçler, saydıklarımızın hemen tamamı olmaktadır. Meclis çoğunluğunu elinde bulundurmakla gönderdiği kanun tekliflerinin hemen ve üzerinde hiç düşünülüp tartışılmadan çıkarılmasını sağlamaktadır. Demek ki, kanunları hükümetin başı olarak iktidar partisi lideri yapmaktadır. Ki, milletvekillerince, onun gönderdiği kanun tekliflerine karşı görüş getirmek ve önerinin aleyhinde çalışmak gibi bir hareket bugüne kadar görülmüş değildir (bir-iki örnek varsa da, ya partilerinden ihraç edilmişler veya idari cezaya çarptırılmışlardır). Yapılan bir takım düzenlemelerle adalet erkinde çalışanların dizyan edilmesi ve istenen adil kararların! Çıkarılması işlemleri de gerçekleşince, değme gitsin. Al gülüm, ver gülüm. Yüksek mahkemeler bile iktidar liderinin ağzına bakıp, sıradan konuşmalarını bile onun istediği biçimde yaparlar hale geldikten sonra artık önünde kimse duramaz olur. Bu arada bir takım tehditler ve baskılarla, medya patronlarını da hizaya soktunuz mu işlem tamam demektir. İstediğin haberlere sansür uygular, istemediğin yazarı işinden kovdurur, senin hoşuna giden yorumları kaleme aldırırsan memleket günlük güneşlik gösterilirse… sen de, iktidarın nimetlerini Allah muhafaza istediğin gibi ona-buna, eşe-dosta, isteklerini yapanlara dağıtırsan… oh.. ne ala.

Başkalarına kolayca seslendirilen diktatör sıfatının kazanılması yıllar itibariyle bir usta ressamın tablosuna renkleri kazıması gibi olmaktadır. Ortamı kendin oluşturup, oyunculara kendin rejisörlük yaparsın. Başka ne bir fikir vardır ne de laf söylemeye cesaret. Gide gide kendi yapıp-ettiklerinin ne kadar doğru, ne kadar olması gereken olduğunu düşünüp uygulamaya da koyunca artık en büyük olduğu kendisi ve yandaşları tarafından, hem de yüzüne karşı söyleniverir. İş bitmiştir artık. Bozulma, zirve yapmış, çürüme etrafındakileri bile sarmıştır.

Değerli yazar Çetin Yetkin’den kısa bir değerlendirme okuyalım:

“Hele devlet adamları kendilerini hep doğru ve haklı gördüklerinde bundan ciddi olumsuzluklar doğar. İlk olumsuzluk yanlışta ya da haksızlıkta direnmek, bunu sürdürmektir. Öyle ya, kişi bir davranışında ya da tutumunda kendini doğru ve haklı görüyorsa neden bundan caysın ki!...

İkincisi, o kişi için her türlü diyalog kapısının kapanmasıdır. Karşısındaki yanlışlıkta ve haksızlıkta direniyorsa neden onunla tartışsın ki!...

Bir yanlışlığın başka yanlışlıklara, bir haksızlığın başka haksızlıklara yol açtığını da unutmamak gerekiyor.

Ne var ki, böyle duyumsayan ve düşünen kişi, toplum adına kararlar alan, onu yönlendiren biri ise, olumsuzluk bütün bir toplumu etkileyecektir.

Ama bu tür bir kişilik yapısı giderek çok daha ‘vahim’ bir tabloya dönüşebilir. Toplumu yönlendirmek ve yönetmek durumunda olan bir kişi, ‘doğru’ ve ‘haklı’ olduğunu düşündüğü (ama gerçekte yanlış ve haksız) kararlarını tartışma kapısı açık bırakmaksızın uygulamayı huy edindiğinde, giderek kendini ‘üstün insan’ olarak görmeye başlar. Elinde bulundurduğu devlet gücünü, iradesine muhalefet edenlere ve kararlarını eleştirenlere karşı kullanmaya başlar. Muhaliflerini küçümsemekle kalmaz onları bertaraf etmenin yollarını arar, çünkü onlar onu eleştirmekle, ona karşı çıkmakla kendisinin doğru ve haklı olarak temsil ettiği ülke çıkarlarını baltalamaktadırlar!.

Daha da ileri gidenleri vardır. Totaliter diktatörlerin hemen tümü, bu türdendir. Artık, o, ulusun iradesinin kendi kişiliğinde belirdiğine inanır, kendisinin her sözünün bir hikmetin dile getirilişi sanır, buyrukları yasa olur. Onun peşinden gidenler de onu bir peygamber gibi görmeye başlarlar. (Bizde 1939-1945 yıllarında İsmet Paşa’yı bu gözle görenler olduğunu bu arada belirtmiş olayım).”

(Çetin YETKİN, 18 Nisan 2010, Yeniçağ)

Olay ve olanlar bundan ibarettir.

Su alan tehlikeli delikler, millî basiret ile tıkanacak ve düzlüğe çıkılacaktır.

Türk, düştüğü yerden kalkabilendir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...