1 Temmuz 2013 Pazartesi

Büyüme, Halkın Borcu, Felaket!


Kamuyu, bütün sektörlerde üretimden, ticaretten ve hizmetlerinden uzak tutmak, oralardaki kârların özel sektör sahiplerinin cebine aktarmak isteği ‘özelleştirme’ politikalarının temel mantığıdır. Yatırımlar, özel sektör eliyle yapılacak, üretim ve hizmetler özel sektör tarafından düzenlenecek. Devlet, denetleyicilik görevini, ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ felsefesi doğrultusunda ifa edecek. Satılan kamu malları bedellerinin, özel sektör ihtiyacının karşılayacak alanlara tahsis edilmesi de politikanın belli başlı amaçlarındandır. Elden çıkartılan fabrikaların karşılığında, benzer veya farklı alanlarda devlet yatırımı yapılması özelleştirme ile elde edilen finansmanın harcanması gereken yerlerdir. Bizde böyle yapılmadı. Özelleştirme gelirleri, bütçenin açık verdiği başka alanlara veya fonlara aktarıldı.

Halkın tüketim iştahı kamçılandı bu arada. Kredi kartlarına kolaylıkla yapılan taksitler nedeniyle, herkesin cebindeki (bankaların araştırma yapmadan, her talep edene ve hatta zorla verdiği) bir-kaç bankanın verdiği kredi kartları aracılığıyla bir tüketim histerisidir yaşandı (yaşanıyor). Artık, herkes borçlu. Mağazalara, bankalara, finans kurumlarına, mahalle tefecilerine… ama herkes borçlu. Nitekim son açıklanan ekonomik büyüme sayılarının incelenmesinden, büyüme toplamındaki pay %72 gibi çok yüksek bir oranda iç tüketim tarafından karşılanmaktadır. Yani, hesapsız – kitapsız harcıyoruz. Harcadıklarımız da ekonomik büyüme rakamlarını artırırken, borçlar hanemize yazılan ve şimdilik acısını hissetmediğimiz ödeme yükümlülüklerimiz ise, sıkıntı verme zamanını sabırla beklemektedir.

Kamu, yatırımlardan elini çekmiş, ekonomik büyümenin yavaşladığının hissedilmesi üzerine de inşaat ve gayrimenkul yatırımlarına yüklenilerek ekonomiyi canlandırma isteklerini görmekteyiz. Yatırımları yapmasını asıl beklediğimiz özel sektörün ise bu dönem yatırım planında çöküş yaşandı dersek abartmış olmayız. Ki, özel sektör yatırım kararları aylar önce verildiği ve planlamalar üzere gidildiği göz önüne alındığında, son ayda yaşanan sokak hareketlerinin hiçbir payının olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu hareketler yatırımlarda, ilerideki aylar üzerinde etkili olacaktır.

1994 yılı ekonomik krizinden, halkın elindeki paralarla kurtulunmuştu. Halkın bu derece borcu yoktu. Ne tüketiminden, ne harcamalarından kısıntıya gitmedi (gidildiyse de ekonomiyi ters yüz edecek bir duraklama yaşanmadı) ayrıca, o zamanın politikası içinde olan ‘bavul ticareti’ hayatı düzene sokulmasında kâfi derecede yardımcı olmuştu. İnsanların cebinde parası vardı, geleceğini parasının miktarına göre planlayabiliyordu.

Ekonominin büyümesinin temel şartı elbette, yapılan üretimin satılması ve tüketilmesidir. Ancak, bir plan dâhilinde, ölçerek, biçerek.

Halkın, gelirinin üzerinde tüketime yönlendirilmesi bizdeki gibi hiçbir ülke ve ekonomide söz konusu değildir. Yapılan üretimin bir kısmının ihracata yönlendirilmesi, geri kalanın gelir paylaşımı oranında yurt içinde tüketilmesi esastır. Aslında, yapılacak üretimin de planlanarak ihtiyaçların belirlenmesi ve üretimin planlara göre yapılması gerekmektedir.

Üç yıl kadar evvel ABD’nin yaşadığı ekonomik krizin temelinin, borçlanarak, iç tüketim ve inşaat imalatı ve delicesine satışının sebep olduğu bilinmektedir. Ki, artık bu politikadan artık ABD bile vazgeçmiştir. İnşaat sektörünün ülkemizde ne kadar geliştiği malumdur. Sanayinin lokomotifi olduğu da gerçektir. Ancak, durmaksızın yapılan inşaatlar ve satışa sunulan ev, daire, villa… benzeri emlak, ekonomiyi bir düzeye kadar sırtlayabilecektir.

Bir noktada deniz bitecektir.

Millet evladının “kefen param” mantığıyla bir kenara bıraktığı parasına bile göz diken bu gözü doymazlara karşı, fren sisteminin geliştirilmesi, halkın, kapitalizmin küresel eşkıyalarına karşı korunması elzemdir.

Vatandaş, bir gün omuzlarına yüklenen ağır borçları taşıyamaz hale gelip, sokaklarda “Gezi” benzeri hareketlenmeler başlarsa, “biber gazı” da kâr etmeyecektir.

İlgilisine arzımızdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...