İstikrar nedir?
Kullanan kişinin ağzına
bakacaksınız. Sesli harflerin çıkış yerlerinde dudak hareketleri nasıl
olmaktadır, izlemeniz gereken, anlamanız gereken yer burasıdır.
Demokrasi diyorlar ya tam
da totaliter bir yapılanmayı anlatıyorlar. İnsan hakları diyorlar ya tam da
insan biziz diğerleri hizmetçilerimizdir gibi bir manayı vermek istiyorlar.
Barış diyorlar ya kendileri ile barışı kuramamış kişilerin barışı ancak diğerlerinin
hayat haklarının sorgulanması anlamına kadardır. Kendisi ile barışamayanların
barış hakkındaki sözleri savaş başlayana kadardır. Sırasıdır söyleyelim. “Yurtta
sulh”, kişinin kendisi ile barışmasıdır ki, nefsaniyetini secde ettirebilmiş
bir kişi tüm “cihanla barış” halini yaşayabilir, aksi ha barış demişsin, ha
savaş bir şey fark etmez.
İstikrar da bu kabil
sözlerdendir. Kullanan, görev olarak üstlendiği işlerini yaptırabilmenin,
anlatabilmenin yolu olarak istikrar üzerinde durur. İktidarın nimetlerinden
sonuna kadar faydalanmanın, iktidarcadaki anlamıdır istikrar. Bir gün daha
fazla görevde kalmak isteminin sihirli anlatımıdır. Okul, hastane, yol, fabrika
yapmak, ülke insanlarına rahat ve huzur içinde bir hayat yaşatma isteğinden
ziyade, yandaşlarının küpünü doldurmak azmi ve kendilerini oralara sürükleyen
gücün taleplerini yerine getirebilmek için bir müddet daha o koltuklarda
oturmak isteminin, halka anlatılmasını sağlayan garip bir kelime. Anlamını da
böylece yitirmekte olan, konuşanın anlatımının zihinlere nakşedilmesidir
istenen. Bu nasıl olursa olsun, yeter ki, iktidar koltuğunda oturulsun.
Ne gariptir sadece iktidar
olanlar istikrar üzerinde dururlar, muhalefet ise bu kelimeye savaş açmıştır
adeta.
Tarihte büyük devletler,
büyük imparatorluklar bir ailenin, hanedanlığı çerçevesinde kurulmuş ve
gelişmiştir. Zamanımızda benzeri devletlerin kurulması hemen imkânsızdır, (Orta
Doğu ülkelerindeki bir-kaç yandaş diktatörlükler hariç) bu tür devletlerin
tarihi seyri bitmiştir. Yeni sistemler, yeni stratejiler geliştirilmektedir.
Bir farkla; bu kez belli bir aileyi baz alan hanedan yapısı değil, ama belli
bir amaç için bir araya gelmiş bir-kaç kişiden müteşekkil yapılanmalar söz
konusudur. Bunlarda ticari şirketleşmeler olarak ortaya çıkıyor. “Milletin şuursuz bir güç olduğuna,
yöneticisini seçemeyeceğine ve devamlı yönlendirici bir güce ihtiyaçları
olduğuna inanırlar. Devlet yönetimi şansa bırakılamaz, bu sebeple bir istikrar
gerekir.” (1) bu istikrarı ise ancak küresel sermaye
birlikteliği içindeki gruplar sağlayabilecektir. Kendilerini daima dev
aynasında gören bu güçler, dünyanın çok yerinde istedikleri yönetimi iş başına
getirmişler, istediklerini ise yönetimden zorla da olsa uzaklaştırmışlardır.
İstikrarsızlaştırma,
istikrar diyenlerin en önemli aracıdır (amacıdır).
“1990 sonrası geliştirilen ve 2005’te yayınlanan metinlerde şu ifadeler
yer almaktadır. ‘Ortadoğu 20 yıl içinde dönüştürülecektir.’ Nitekim Irak Savaşı
sistem çalkantılarının stratejik takibini teşkil etmektedir. Gelecek yıllarda
Ortadoğu boyunca büyük bir patlama baş gösterecektir. Çünkü Amerika’nın
küreselleşme çağında stratejik güvenliğini sağlamasının tek yolu kopukluğu, yan
liberal-kapitalist sistemin iktisadi ve siyasi esaslarından uzak kalan ülkeleri
ortadan kaldırmaktır. Amerika Irak’ın dünya ile bağlantısını tekrar
sağlayabilirse Ortadoğu’nun dönüşümü ciddi olarak başlayacaktır. Aksi durumda
Amerika komşu ülkelerde yeni istikrarsızlık alanları ve kanalları üretecektir.” (2)
“istikrarsızlık alanlarını”
da Arap Baharı gibi parlak bir lafla perdelemektedirler. En iyi yaptıkları iş
karartma, perdeleme, gizlemedir. Basın-yayın araçları emrinde olduktan sonra
başarılamayacak bir iş yoktur. Halkın dönüştürülmesi, toplum mühendislerince
tereyağından çekilen kıl zarifliğinde yapılmaktadır.
“Millet olmanın en temel şartlarından biri dil birliğidir ki, dilin
korunması yüz yıldır hala net bir yol çizilmemiştir. Yol haritası olmayan ve ne
yapacağını bilmeyen bir topluma bilim, sanat, teknoloji, kültür aktarımıyla ve
iletişim araçlarının yoğun baskısıyla başka kelimeler hissettirilmeden zerk
edilir. Bu cümlelere benzer cümleleri problemin tespiti yönünde, yüz yıldır
yüzlerce kişi dillendirmiş, yazmıştır.
İşte, yalnız bırakılan entelektüel ve aydını yalnız bırakan toplum ki,
bu toplumu teşkil eden bütün etkin ve yetkin konumda bulunan siyasetçisinden,
akademisyenine, öğretmeninden, basın yayıncılara kadar herkes bir tür bu
aymazlığa katkı sundu. Olması gerekeni söyleyen ötelendi, çaresiz bırakıldı,
değer verilmedi, yokluğa terk edildi. Ama bozulmayı onaylayan, katkı sunanlar
el üstünde tutuldu.” (3)
Namuslu cesur aydınlar,
sözlerini söylemeye devam ediyorlar. Onlara kulak verip, anlatmak istediklerini
anlamaya çalışmalıyız. Sadece bizlerin dinlemesi de yeterli olmayacaktır,
siyaset elemanları, devleti yönetenler, üniversiteler dikkate almalıdırlar.
“İstikrar”dan nerelere
geldik. Olsun, problemleri temelinden anlamakla, geleceğimizi düzenlemeye başlayabiliriz.
Aksi halde bugüne kadar yapıldığı gibi, geçici çözümlerle, kiri halının altına
süpürmekle varılacak yer, uçurum olacaktır.
+++++++++++++++++
(1)
Burçin Öner, Anlaşılamayan Türk Milliyetçiliği, sozkonusu.net
(2)Nadim
Macit, 09.03.2012, Ortadoğu
(3)Sırrı
Çınar, www.sirricinar.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder