7 Eylül 2012 Cuma

İstikrarsızlaştırma İstikrar mıdır?



İstikrar nedir?

Kullanan kişinin ağzına bakacaksınız. Sesli harflerin çıkış yerlerinde dudak hareketleri nasıl olmaktadır, izlemeniz gereken, anlamanız gereken yer burasıdır.

Demokrasi diyorlar ya tam da totaliter bir yapılanmayı anlatıyorlar. İnsan hakları diyorlar ya tam da insan biziz diğerleri hizmetçilerimizdir gibi bir manayı vermek istiyorlar. Barış diyorlar ya kendileri ile barışı kuramamış kişilerin barışı ancak diğerlerinin hayat haklarının sorgulanması anlamına kadardır. Kendisi ile barışamayanların barış hakkındaki sözleri savaş başlayana kadardır. Sırasıdır söyleyelim. “Yurtta sulh”, kişinin kendisi ile barışmasıdır ki, nefsaniyetini secde ettirebilmiş bir kişi tüm “cihanla barış” halini yaşayabilir, aksi ha barış demişsin, ha savaş bir şey fark etmez.

İstikrar da bu kabil sözlerdendir. Kullanan, görev olarak üstlendiği işlerini yaptırabilmenin, anlatabilmenin yolu olarak istikrar üzerinde durur. İktidarın nimetlerinden sonuna kadar faydalanmanın, iktidarcadaki anlamıdır istikrar. Bir gün daha fazla görevde kalmak isteminin sihirli anlatımıdır. Okul, hastane, yol, fabrika yapmak, ülke insanlarına rahat ve huzur içinde bir hayat yaşatma isteğinden ziyade, yandaşlarının küpünü doldurmak azmi ve kendilerini oralara sürükleyen gücün taleplerini yerine getirebilmek için bir müddet daha o koltuklarda oturmak isteminin, halka anlatılmasını sağlayan garip bir kelime. Anlamını da böylece yitirmekte olan, konuşanın anlatımının zihinlere nakşedilmesidir istenen. Bu nasıl olursa olsun, yeter ki, iktidar koltuğunda oturulsun.

Ne gariptir sadece iktidar olanlar istikrar üzerinde dururlar, muhalefet ise bu kelimeye savaş açmıştır adeta.

Tarihte büyük devletler, büyük imparatorluklar bir ailenin, hanedanlığı çerçevesinde kurulmuş ve gelişmiştir. Zamanımızda benzeri devletlerin kurulması hemen imkânsızdır, (Orta Doğu ülkelerindeki bir-kaç yandaş diktatörlükler hariç) bu tür devletlerin tarihi seyri bitmiştir. Yeni sistemler, yeni stratejiler geliştirilmektedir. Bir farkla; bu kez belli bir aileyi baz alan hanedan yapısı değil, ama belli bir amaç için bir araya gelmiş bir-kaç kişiden müteşekkil yapılanmalar söz konusudur. Bunlarda ticari şirketleşmeler olarak ortaya çıkıyor. “Milletin şuursuz bir güç olduğuna, yöneticisini seçemeyeceğine ve devamlı yönlendirici bir güce ihtiyaçları olduğuna inanırlar. Devlet yönetimi şansa bırakılamaz, bu sebeple bir istikrar gerekir.” (1) bu istikrarı ise ancak küresel sermaye birlikteliği içindeki gruplar sağlayabilecektir. Kendilerini daima dev aynasında gören bu güçler, dünyanın çok yerinde istedikleri yönetimi iş başına getirmişler, istediklerini ise yönetimden zorla da olsa uzaklaştırmışlardır.

İstikrarsızlaştırma, istikrar diyenlerin en önemli aracıdır (amacıdır).

“1990 sonrası geliştirilen ve 2005’te yayınlanan metinlerde şu ifadeler yer almaktadır. ‘Ortadoğu 20 yıl içinde dönüştürülecektir.’ Nitekim Irak Savaşı sistem çalkantılarının stratejik takibini teşkil etmektedir. Gelecek yıllarda Ortadoğu boyunca büyük bir patlama baş gösterecektir. Çünkü Amerika’nın küreselleşme çağında stratejik güvenliğini sağlamasının tek yolu kopukluğu, yan liberal-kapitalist sistemin iktisadi ve siyasi esaslarından uzak kalan ülkeleri ortadan kaldırmaktır. Amerika Irak’ın dünya ile bağlantısını tekrar sağlayabilirse Ortadoğu’nun dönüşümü ciddi olarak başlayacaktır. Aksi durumda Amerika komşu ülkelerde yeni istikrarsızlık alanları ve kanalları üretecektir.” (2)

“istikrarsızlık alanlarını” da Arap Baharı gibi parlak bir lafla perdelemektedirler. En iyi yaptıkları iş karartma, perdeleme, gizlemedir. Basın-yayın araçları emrinde olduktan sonra başarılamayacak bir iş yoktur. Halkın dönüştürülmesi, toplum mühendislerince tereyağından çekilen kıl zarifliğinde yapılmaktadır.

“Millet olmanın en temel şartlarından biri dil birliğidir ki, dilin korunması yüz yıldır hala net bir yol çizilmemiştir. Yol haritası olmayan ve ne yapacağını bilmeyen bir topluma bilim, sanat, teknoloji, kültür aktarımıyla ve iletişim araçlarının yoğun baskısıyla başka kelimeler hissettirilmeden zerk edilir. Bu cümlelere benzer cümleleri problemin tespiti yönünde, yüz yıldır yüzlerce kişi dillendirmiş, yazmıştır.

İşte, yalnız bırakılan entelektüel ve aydını yalnız bırakan toplum ki, bu toplumu teşkil eden bütün etkin ve yetkin konumda bulunan siyasetçisinden, akademisyenine, öğretmeninden, basın yayıncılara kadar herkes bir tür bu aymazlığa katkı sundu. Olması gerekeni söyleyen ötelendi, çaresiz bırakıldı, değer verilmedi, yokluğa terk edildi. Ama bozulmayı onaylayan, katkı sunanlar el üstünde tutuldu.” (3)

Namuslu cesur aydınlar, sözlerini söylemeye devam ediyorlar. Onlara kulak verip, anlatmak istediklerini anlamaya çalışmalıyız. Sadece bizlerin dinlemesi de yeterli olmayacaktır, siyaset elemanları, devleti yönetenler, üniversiteler dikkate almalıdırlar.

“İstikrar”dan nerelere geldik. Olsun, problemleri temelinden anlamakla, geleceğimizi düzenlemeye başlayabiliriz. Aksi halde bugüne kadar yapıldığı gibi, geçici çözümlerle, kiri halının altına süpürmekle varılacak yer, uçurum olacaktır.

+++++++++++++++++
(1) Burçin Öner, Anlaşılamayan Türk Milliyetçiliği, sozkonusu.net
(2)Nadim Macit, 09.03.2012, Ortadoğu
(3)Sırrı Çınar, www.sirricinar.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...