“Saçaklı darbe”; “Çelişir
gibi görünen çift yönlü duruma” tekabül eden bir süreçtir…
“Saçaklı darbe İslâm’ı siyasî söyleminin merkezine alan muhafazakâr
dindar kesimi / yani Fazilet Partisi’ni tasfiye etmiş yerine liberal –
kapitalist sistemin siyasî ve iktisadî esaslarıyla buluşan ABD yapımı ılımlı
islâm’ı ve bunun siyasî izdüşümü olan AKP’yi üretmiştir. Post-modern düşüncede
‘süreç’ önemli bir kavramdır. Bu yönüyle saçaklı darbe devam etmektedir. Devam
eden darbenin temel özelliği ‘ileri demokrasi’ adı altında her türlü baskı ve
şiddeti meşrulaştırmak ‘dindarlık’ adı altında da İslâm’ın ve bütün değerlerin
içini boşaltmaktadır.” (Nadim Macit,02.03.2012, Ortadoğu)
Öyle bir düğüm at ki,
çözdüklerinde yeni, yepyeni problemler o düğümün içinden çıksın, boy versin ve
büyüsün. Çözdüklerine, çözeceklerine, pişman olsunlar. Ne ilginç, PKK düğümü böyle
atılmış, dinciler düğümü böyle atılmış, hırsızlar düğümü böyle atılmış,
özelleştirme düğümü böyle atılmış, yabancı dille eğitim düğümü böyle atılmış,…
Çözmeye uğraştıkça, yeni sorunlar karşılıyor, çözüm yolunda atılan her adım da
karşına taptaze problemlerle çıkıyor. Nadim Hocanın işaret ettiği problemde
böyle, bir derdi halletmek için yola çıkan dış destekli darbe girişimi, güya o
an için problem olarak ortaya konan durumu çözdü, fakat öyle bir düğüm atmış
ki, çözüldükçe kendinden daha büyük bir dert sürüyor önümüze. Fazilet’i tasfiye
et, yerine gül gibi AKP gelsin. Ne plan ama.
Dini terimler, dini
resimler, dini hikâyeler, dini ritüller… Yapılarak, söylenerek, uyularak
insanların kandırılması hali. Yeniden düzenlenen veya düzenlenmeye çalışılan
insanımızın zihin yapısındakileri alt üst etmenin telaşı. Nasıl da, yüzlerinden
nur akan insan tipini televizyonlarda resm ediyorlar. O resimleri gören
insanlar da anında kanıyorlar. Ne isterlerse yapıyorlar, yardım kampanyalarına
sorgusuz katılıyorlar, oylarını düşünmeden veriyorlar…
Hz. Ali verdiği hutbesinin
bir yerinde, insanları sınıflandırırken şunları söylüyor (bir sınıf insandan
bahsederken):
“Din ameliyle dünyayı talep
eder, dünya ameliyle dini değil. Kendini sakin ve vakarlı gösterir, adımlarını
yavaş ve birbirine yakın atar, cübbesinin eteğini takvayla toplar, kendini
doğru iş yapanlardan gösterir, Allah’ın kusurları örtüşünü, günah işlemeye ve
kötü işler yapmaya vesile kılar”.
Öyle bir söz et ki,
binlerce yıl sonra, sanki bugün için söylenmiş olsun.
Tanıdığımız tiplerden
bahsediyor, bildiğimiz insanları anlatıyor Hz. Ali.
Kimdir bunlar?
Yakın zamanda Ramazan Ayı’nı
geçirdik. TV’lerde, radyolarda, gazetelerde, basın yayın organlarında
örneklerini pek çok gördüğümüz bu tipler, 1400 yıl önce de aynıymış, aynı
tipler, aynı kişiler. Tarih mi tekerrür ediyor ne?
Olan hep aynı.
Verilen örnek, anlatılan
çözüm her devir için aynı, O devirde de olan ve olagelen olaylar, zaman ve
mekân farkıyla aynıdır. Tabir edilen, tasvir edilen ve çözüm önerilen.
Ne ki, geçen zaman içinde
nesneler farklılaşmış, putlar farklılaşmış, ama fonksiyonları aynı. Tapıcıları
aynı.
Elbette insanlar önlerine
kendi elleriyle yaptıkları heykelleri koyarak tapınacak değiller. Ne heykeller
yapıyorlar ki, fonksiyonel olarak aynı.
Helvadan, undan, çamurdan
yapılan heykellerin yerini şimdilerde para, pul, makam, mevki, şan, şöhret…
Almıştır. Sonuç aynı.
Atılan düğümleri, düğüm atanları,
çözüm için birbirini yarıştıranları iyice görmeliyiz. Anlamalıyız. Boş işlerle,
boş sözlerle bizleri kandıranları deşifre etmeliyiz, bir yandan Allâh kelâmını
söylerken diğer yandan, harama bulaşanları acımasızca insanımıza anlatmalıyız.
Yıkıcılık yapıyorlar, bölücülük yapıyorlar, iki kişinin arasını açmaya uğraş
veriyorlar, fitne salıyorlar…
Uyanık olup, uyandırmalıyız.
Vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder