Açık mektup yazılarını çok
okuduk da, merak ettim bir de kapalı mektup yazsak, acaba alıcısı çıkar mı
diye? Ha, açık mektupların da sahibine ulaştığına emin değilim. Çünkü talep
edilenlerin tahakkuk ettiği görülmemiştir. Yazan, yazdığıyla kalmıştır. Kapalı
yazalım dedik, çünkü ancak sahibi ne demek istediğimizi anlar. Konusu,
çalışmaları, harcadığı emeği mektup konusuna uzak olanların anlaması mümkün
olmayacağından, bizde açık açık bir kapalı mektup yazalım dedik.
Haydi
Bismillahirrahmanirahiym…
Biliyorsun yeğen,
Haziran’ın 7. Günü milletvekili genel seçimleri yapılacak. Bizi 4 yıl süreyle
yönetip, yasalar çıkaracak ve hükumetin icraatını denetleyecek bu vekiller… Duydum
ki, maşallah 30 Bin civarında kişi milletvekili olabilmek için müracaat
etmişler. Ne yapalım ki ancak 550 kişilik yerimiz var. Arta kalanlar sonraki
seçimleri bekleyecekler.
Bir ülkede, milleti yönetmeye,
kanunlar çıkarmaya kendinde ehliyet gören eğer 30 Bin kişi varsa, var rahat uyu
derim. Bu 30 Bin kişiyle, devranlar kurulur, devletler ayağa kalkar, millet
rahata erer. Burada işin zoru, bu 30 Bin içinden en layıklarını seçerek
milletin huzuruna çıkaracaklaradır. Kala kala 550 kişi kalacak ve biz de
bunların arasından istediğimize oy vereceğiz. Yine de çok dikkatli olmalıdır
derim. En iyilerini seçelim ki, 4 yıl boyunca gözümüz arkada olmasın. Aklımızda
bir acaba sorusu bile olsa, bu 4 yıl cehennem azabı içinde geçer, aman ha
dikkat et diyorum. Geride kalan yıllar, ne kadar da çok eyvahlarımız oldu!
Kurban mevsimlerinde bir
keçiyi, bir koyunu bile seçerken ağzına bakılır, dişleri sayılır, boynuzlarının
sağlam olup olmadığı araştırılır, ayaklarında, yanında, böğründe bir
rahatsızlığının olup olmadığı incelenir. Bir hayvan bile alınırken
gösterdiğimiz hassasiyet kadar, hiç olmazsa hassas olup, dikkatle incelemeliyiz
oy vereceklerimizi. Milletvekili deyip geçme yeğen, oy verdiklerinin içinde bir tanesi bile hata yapsa, vebal doğrudan
sanadır. Ehil olmayana iş tevdii etmek sonuca, zarara baştan katlanmak
demektir.
Kulağıma geliyor: seçilecek
kişilerden bazıları aralıksız camilere gidiyorlarmış. Mahallenin eşrafı ile
cami köşelerinde düşüncelere dalıp, notlar alıyorlarmış. Sonra da, ‘cami de şunları not aldım’ şeklinde
ahaliye anlatıyorlarmış. Sakın ola ki, işi tevdi edeceğin kişinin, abdestine,
namazına bakarak değil,
“o işi en iyi yapacak kişinin o olduğuna” emin
olduktan sonra oyunu ver. Aldanmayasın. Çünkü şeytan çoğunlukla, abdest, namaz,
sarık, sakal gibi insanları bir anda, Müslümanmış intibaını uyandıracak zahiri
görünümlerle, şekillerle aldatır. Aman ha, uyanık olasın yeğen.
Bir de şeytanın
yardımcıları vardır ha, başkaları adına dindarlıklarını söylerler. Evhamlarının doğurduğu resimleri,
rüyaları gerçekmiş gibi anlatırlar, sende de bir anda iblisî vehimler
uyandırırlar ve sen de gerçekmiş gibi bir algı yaratırlar. Bu şeytanın en büyük
oyunlarındandır. Sakın diyeyim, sakın ha ki, kanmayasın.
Otobüs duraklarına
yapıştırılmış el ilanları gördüm yeğen, bu ilanlarda çeşitli şekillerle “Özgür iradenle, bağımsız oyunu kullan”
teması işleniyordu. Herhangi bir siyasinin reklamına yer vermemişler. Çok
hoşuma gitti. Sana da tavsiye ederim. Bak, aylardır siyasiler reklamlarını
yapıyorlar. Artık, anlamış olmalısın. Eteklerinde ne varsa döktüler etrafa.
Şimdi hepsinin söylediklerini bir kenara bırak. Cümlelerini hatırlamaya çalış, eğrileri,
kirlileri, olumsuzları ayır. Geriye doğrular kalır. Bunlar arasından da kendi
aklın, fikrin ve hür düşüncelerine göre en iyisini bulmaya çalış. Doğruya
ulaşacağından eminim. Reklamların albenisinin tuzaklarından ziyade, özgür
iradenin önüne sunduğu doğrularla ilgilen.
Aslında burada biraz da
özgürlük kelimesi üzerine konuşmamız lazımdı. Lakin klavye olur olmaz lafları
ard arda kaydetti, açıklamaya yer kalmadı. Ama bilesin ki, özgürlük yalnızca Allah demekle bulunabilir. Bu kadarı
anlayana kâfidir.
Haftaya görüşeceğiz yeğen.
Etraflıca konuşuruz, nerede,
niye, hangi hataları yaptığımızı tartışırız.
Hoşça kal yeğen.
Allah bes baki heves.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder