31 Mayıs 2013 Cuma

“Adam Öğütme Değirmeni”


Otobüsün şoförü çömelerek oturmuş vaziyette başını ellerinin arasına koymuş, hem sigarasını tellendiriyor, hem de yanındakilere laf yetiştirmeye çalışıyordu. Belli ki sıkılmış bir hali vardı, yanındakilere haydi binin arabaya dedi. Ayağa kalktı. Uzun uzun baktı yan tarafındaki ayakta duran adama, sanki bir yerlerden tanıyormuş gibi düşündü, hatırlayamadı.

“Kaç kişi daha gelirse hareket edersiniz”? dedi adam.

“Ooo.. daha yirmi kişi gelmesi lazım” dedi şoför.

“Hımm.. peki bir adam binse hareket eder misiniz?”

“Olmaz.. dolması lazım.”

“İyi öyleyse biz de bekleriz. Sen bilirsin”. Dedi, adam.

“Haa… bak şimdi.. ‘sen bilirsin deyince değirmende kavga olmazmış… sen nerelisin?”

“Değirmenin olduğu yerden.”

“Değirmen…” derin düşünce vaziyetine girdi şoför, “Allah, Allah… bu memleketin her yerinde, her köyünde bir değirmen vardır. Sen neredensin?”

“Değirmenin olduğu yerden dedik ya!

Söyle bakalım, değirmende ne yapılır.”

“Ne yapılacak, buğday öğütülür ve un yapılır.”

“Hah, bizim değirmen de adam öğütülür… ben oradanım işte.”

“Olmadı şimdi” dedi şoför, “olmadı, iyice karıştı kafam, ben bunu bir hoca efendiye sormam lazım, bizim hoca akıllıdır, okumuştur, o şıp diye bilir ve verir cevabını.”

“tamam, yarın görüşürüz. Haydi, binelim bakalım otobüse.”

Bir süre sonra otobüs hareket etti ve gittiler.

Ertesi gün neler oldu, şoför hoca efendiye sorabildi mi, cevabını alabildi mi bilmiyorum. Ama şoförle birlikte kafası karışan birisi daha vardı orada. Ben.

‘Adam öğütülen değirmen’ hikâyesi basbayağı kafa karıştırmıştı. Adam şaka mı yapmıştı, ciddi miydi? Anlaşılamamıştı. Öylesine söylenip geçilen bir konuşma olamazdı bu. Sır saklıymış gibi geldi. “Adam öğütmek!” tanımı günlerce beynimi kurcaladı durdu.

Araştırmalar, soruşturmalar ve düşünceler iki sonuca ulaştırdı beni.

Birincisi; memleketimizde yetişmiş insan gücü, kendini geliştirmiş beyin gücü vardır. Devletin veya özel sektörün kıymetli elemanlarıdır bunlar. Öyle bir zaman ve durum meydana gelir ki, bu beyinler küstürülürler veya işten el çektirilirler. Onların yerine ehil olmayan ucube tipler getirilir, bu tipler onun-bunun adamı, falanca-filanca cemaatin üyesi, iktidar partisinin elemanları olabilirler. Böylece, yetişmiş ehil adamlar öğütülerek, memleket, millet onların beyinlerinden ve verebilecekleri eserlerden, hizmetten mahrum bırakılmış olur. Ehliyetsiz ellerde, hoyrat işler yapılır, vatan-millet zararına. Özellikle ülkemizde sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur.

İkincisi; tamamen dünyaya gelişin hikmeti ve sebebidir. Milyarlarca beşer gelir dünyaya, insan olarak giden kaç kişidir acaba? Sanırım ‘adam öğütme’ tanımı bu anlamda kullanılmıştır.

“Değirmene beşer atılıyor ve adam olarak çıkıyor!”

Anlatılmak istenen bu olsa gerek.

Bir makalede okumuştum hatırlayabildiğim kadarıyla şöyleydi cümle: “Beşer, İlâhi isimlerin tamamını ortaya çıkarma istidadına sahip olan varlığın adıdır.” Öyleyse, şu cümleyi rahatlıkla söylemek mümkündür. İnsan, ilâhi isimlerin tamamını ortaya çıkarmış varlıktır.

“Nitekim, içinizden Rasûl irsâl ettik; âyetlerimizi size tilavet ediyor, sizi arındırıyor ve Kitabı, Hikmeti ve bilmediklerinizi öğretiyor.” (Bakara/151)

Ne için tüm bu çabalar? Elbette İnsan olabilmek.

“Ey Müddesir! Kalk da uyar!” (Müddesir/1-2)

Hizmet kesintisizdir. Her daim, her hizmette bir görevli olmalıdır ki, adaleti ile hüküm sürülsün. Adaleti adil olarak dağıtılsın.

Okullar kurulmuş, birinci sınıfa kayıtlar yapılır. Öğrenilir. Diploma alınır. Orta öğretime kayıt yapılır. Öğrenilir. Diploma alınır. Yüksek okula kayıtlar yapılır. Öğrenilir. Diploma alınır. Sonu yoktur eğitimin.

Şairin tanımı gayet yerindedir: insanı kavrayabilmek için, beşer bir vasfıyla güzelce tanımlanmıştır.

“Beşerin böyle dalâletleri var/Putunu, kendi yapar kendi tapar” (Tevfik Fikret)

İş o ki;

Adam öğüten değirmende yer bula kişi…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...