Sıkıntılı bir sohbet
ortamından arda kalanlar.
Niye muhaliftir Ülkücü,
neye muhalif? Muhalif olmalı mıdır? Muhalefet nereye kadardır?
Olmak, düzenin içinde var
olmak mıdır? Kurulu düzen nereye kadar hizmet eder Ülkücü’ye, düzene hizmet
ihanet midir davaya?
Sorular beynime saplanıyor
çıkmamasına. Cevap bulamıyorum.
Peki, cevap bulunsa
rahatlayacak mı Ülkücü? Sanmıyorum. Yeni problemler deryasına doğru kulaç
atmaya devam edecek, yeni sorunlarla boğuşma devresi başlayacaktır. Bu yüzden, ‘uykusu haram edilen’
şeklinde tanım getirmişlerdi eskiler. Dinlenmek için bir ağaca sırtını verdiği
anda, rüzgârın da tesiri ile sallanan ağaç, uykusundan uyandırmıyorsa
Ülkücü’yü, bir eksiklik aramalı kendisinde, derdi büyüklerimiz bir zamanlar.
Aslında düşünen kişidir
rahatsız olan. Düşünceleri sorunsuz açıklandığı zaman yeni düşünceler üşüşür
beynine, düzene karşı durmak buradan geliyor. Düzen, stabildir, muhafazakârdır.
Ülkücü, hareket halinde ve daima ilerici, inkılâpçı. Duraklamak yoktur onun
kafasında, bilir ki, ‘dinlenmemek
üzere yola çıkanlar asla ve kata yorulmazlar’,
dinlenmeye geçmek, stabilizasyona uğramak olup, hayatını dumura uğratır
Ülkücü’nün. Bu itibarla, daima düzen ile ülkü adamı arasında kavga vardır,
düşünen ile düzenin adamı arasında.
Kanunları uygular, yasalara
tabidir ve fakat hukukun insan tabiatına aykırı olan tarafları törpülemek,
insanın huzuru ve mutluluğu için durmaksızın çalışmak onun ideallerini süsleyen
bir çaba olduğu için kanun adamları tarafından durmaksızın rahatsız edilirler.
Bilerek ve isteyerek çalışmalarını aralıksız sürdürür.
Ülkücü dâhil olduğu
grup(lar) içinde de muhalif damarları daima kabarık duran kişidir. İlle de
muhalefet değil, aklına (ilmine, irfanına) yatmayan fikirlere, uygulamalara,
kanunlara aykırı faaliyetlere, yasalara yazılmamış ve fakat kanun bellenilmiş
örflere-törelere aykırı bulunan davranışlara asla tahammülü yoktur ve tavizkâr
olamaz. Doğru bildiğini, doğruyu sultanların yüzüne karşı korkusuzca söyler.
Yalandan kaçar. Bilir ki, yalan dünya yıkar, hayat karartır, düşmanlık yaratır.
Sistemin tek amacı vardır:
Diğerlerini kendine benzetmek. Ülkücü’nün tek amacı vardır: Huzuru aramak ve
bulmak. Diğerlerini de Huzur’da görmek. Kavgası şeytan, günah, haram iledir.
Sistem ise, şeytanı, günahı, haramı kullanarak insanların safiyetlerine, iyi
niyetlerine mütecavizdir.
Sistem (düzen) daima
galiptir. Yenileceğini bildiği halde kavgasından dönmeyi asla düşünmez Ülkücü.
Düzen değişse bile, yeni gelenler kendi statülerini hemen kuracaklarından, yeni
bir muhalefet alanı kendi içinde derhal gelişecektir. Bitmez tükenmez bir
kavgadır onun için. Yeni gelenin, inancı, kabulleri, fikriyatı ne olursa olsun
Ülkücü için kavga cephesi asla kapanmaz. Rahatladım dediği andan itibaren yeni
bir kavga başlamıştır bile…
Aslında, ‘kavga’ değildir
onunki, kavgası Hakk’ın hâkimiyetinin tescili, anlatılması, kabul edilmesi,
kabul ettirilmesi. Halk içinde gördüğü Hakk’tır. Onun ‘kavga’ silahı kelamdır.
Sözdür. Kelimelerdir. Kavramlardır. İlimdir. Bilgidir. Hakk’tır… Düşmana karşı
kalkanı sevgidir. Güzelliktir. Edeptir. Sabırdır…
Bu resmin kapsadığı
dimağlarda yer bulmuş büyük ve muazzam bir medeniyet tasavvuru, ulaşılmaz gibi
görünen ulvi bir mahiyet arz eder. Tasavvurlardaki mükemmeliyete ulaşmak tabii
ki zordur. Zorluk, onun için basamak basamak olsa bile durmadan yürünerek
halledilebilecek bir basit problemdir. Hangi medeniyet sorusu pek sık cevap
verdiği değerli bir sorudur. Onun medeniyeti henüz tamamlanmamıştır ve
tamamlanamayacaktır. Kendini bu yolda sadece bir ceht ehli olarak görür.
Yapabileceği kadarını duvarın üstüne koymaya çalışır. Israrcı değil fakat
azimkârdır. Hırstan, tamahtan, kıskançlıktan geçmiş, yardımlaşmayı, birlikte
çalışmayı, bir olmayı seçmiş iyilik ve güzellik yolcusudur. Cemil Meriç üstadın
bildirimiyle “bir devrin şuuru olmaya” adaydır.
Yolu İnsan’a doğrudur.
Yolcusu İnsan.
Hz. İnsan.
Muhalif duruş ve tavır, vicdanın sesi, adaletsizliğin feryadıdır.
YanıtlaSilAncak bir muhalifin icraata; siyasete icbar edilmesi hem kendisi hem de yönetilenler açısından başarılı sonuçlar vermez. Batılı muhaliflerin dünya çapında isim olmalarına karşın bu ülke topraklarından çıkan muhaliflerin devirleriyle sınırlı kalmalarının temel nedeni siyasi yapılar içinde bulunmaya zorlanmalarıdır. Bu ülkeden çıkan muhalifleri incelediğimizde, muhaliflerin siyasi organizasyonların başına dert olduğunu kolaylıkla anlarız.
Kendi halinde ülkücüyü muhalif olarak tanımlamak bazı yönlerden eksik kalabilir. Çünkü ülkücü geleceğe sahip olma ve yönlendirme duygusunu taşıyandır. Ülkücüyü, kökü Hz. İbrahim'den gelen bir asli duruşlu; milli duruşlu; insan duruşlu mizaca sahip insan olarak nitelendirmek en doğrusu olur diye düşünüyorum.