“Sanki iki nehir göçüyor kalbimden, ışık ve
gül soluyorum”
(Ayhan
ERALP)
Hicran sunar derinden
derine tükenmez deryalar, yitmemiş ümitlerle birine.
Ne büyük tılsımmış Yâ Rab.
İsmin okunur sır mı sır olan kalplerde daim.
Kalkmış gelmiş
istirahatgâhından Faruk Nafiz makamdan firar ederek, sokulmuş mahremi
sohbetimize fısıldıyor dünyaya bırakıp gittiği mısraları tekrar ederek.
Ses o ses, lafız o lafız.
Değişen yok dünyada, bir
sen kalsan da. Asla bırakılmaz, geriye dönüp merakla bakılanlar, bulunmaz
nimettendir sanki, umutlar kırılıp, son günlerde rahata varan katarlarla
âşıklar.
Uzanıp şöylece sahralarda
bir vahada. Bir dut ağacı gölgesi olsun isterim.
Ne bulunmaz serinlikler
içinde hicret erbabı, kaderi bir, şevki bir, imanı bir.
Berbat bir gecenin
nihayetinde, parlak şavkını hissedip âlemin. Var mıdır diyerek hüsnüne mağrur
kelebeklerin.
Olmazsa olmasın. Boş ver.
Bırak geçsin zaman umarsız. Nasılsa varırız menzile yorulma bilmez askerleriz.
Uyku sularında çalarsa
saatin çanı. Unutulmuş sanma hasta bıraktığım zannı.
Varır kurtarır elbet bir
hekim olur adı için. Adı ile B’den ünsiyet, noktaya varan adı için.
Hâsılı şairler yaşar şair
içinde bir zaman, sohbeti tam, idraki muazzam, geleceği be-nam.
Eyvallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder