6 Mart 2014 Perşembe

‘İstihbarat Servisleri’ Savaşları


17 Aralık’tan evvel:

İşimiz zordu.

Söylüyorduk, duyuramıyorduk. Koalisyon ortakları arasından su sızmıyor, kısılmış sesimizle söyleyebildiklerimize karşı birlikte hücuma geçiyorlardı. Aslında söylediklerimiz, bugün birbirlerine karşı söylediklerinden farklı değildi. İşimiz gerçekten zordu.

17 Aralık’tan sonra:

Şimdi her iki taraf da bizim vaktiyle söylediklerimizi tekrar ediyorlar. Bir birlerine karşı sert, katı, acımasız, edepsizce saldırıyorlar.

Ben ne yapıyorum dersiniz?

Samanyolu ve Bugün televizyonlarını seyrediyorum, AKP, Tayyip ve yandaşları hakkında söylediklerini dinliyorum, gülüyorum…

ATV, TV NET, Kanal A gibi televizyonları seyrediyorum, F Tipi hakkında söylediklerini dinliyorum, gülüyorum.

Gülüyorum ama,

Şimdi işimizin daha da zor olduğunu anlıyorum.

Çünkü araya NATO, ABD, İngiltere, Avrupa girmiş vaziyette.

Kavgayı asıl çıkartanlar onlar. Yer kapmaca savaşı yapıyorlar. Kendi adamlarını yerleştirme savaşı yapıyorlar.

ABD yandaşı güçleri hükümetten uzaklaştırıp, İngiltere’ci, Avrupa’cı güçleri hükümete ve devletin sair kurumlarına yerleştiriyorlar. Dikkat, bizi, devletimizi ve vatanımızı kullanarak sinsi savaş.

Bizim hükümet yetkililerimiz de bütün bunları kendisinin yaptığını sanıyor.

Savaş: Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık savaşı.

Arada bizler eziliyoruz.

İşimiz gerçekten çok zorlaştı.

Bu duruma nasıl gelindi?

Şu cümle Arslan Bulut’a aittir: “Dünyanın hiçbir istihbarat servisi, Türkiye’de devlet kadroları içinden işbirlikçi bulmadan en küçük bir eylem yapamaz” (25.10.2010,Yeniçağ)

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kuruluş kanunu 13. Maddesini okuyalım: “Ayrıca özel uzmanlık isteyen konularda kadro karşılığı olmaksızın tam gün veya kısmi gün veya belli bir konu veya proje bazında, konu veya projenin süresi ile sınırlı olmak koşuluyla sözleşmeli personel ve yabancı uzman çalıştırılabilir.”

‘Yabancı uzman’ ne demektir? Çalıştığı yer, istihbarat birimi olduğuna göre (ki diğer bazı kurumlarda da vardır), yabancı istihbarat elemanı demektir. Buda şu anlama gelir, yabancı istihbarat uzmanını kendi elimizle, yasal olarak içimize kadar sokuyoruz.

CHP Milletvekili Atilla Kart söz konusu oluşumla ilgili olarak sorular sorar ve Rahmetli Behiç Kılıç 19.2.2010 tarihli Yeniçağ’da bu soruları yazar ve yorumlar, okuyalım: “Yabancı uzman istihdamıyla, ‘ucu açık’ bir örgütlenmeye dönüştürülüyor. Bu kişilerin nitelikleri hakkında hiçbir ölçü getirilmeyerek, keyfi ve kontrolsüz bir istihdam alanı yaratılıyor.. Getirilen bu düzenleme, tüm bu kirli ve karanlık ilişkileri kurumsal bir hale dönüştüreceği gibi, bir taraftan da yabancı uzman istihdamı suretiyle, Türkiye’de bugün istihbarî anlamda egemen olan Okyanus ötesi ve berisi bir takım yabancı ve esrarengiz ilişkilerin de, yine kurumsal hale getirilmesinin önünü açacaktır.” “AKP modeli istihbarat örgütlenmesinin nihai aşamalarından birisini oluşturan bir tasarı söz konusudur. Bu fiili karargâh; Başbakan, İçişleri ve Adalet Bakanı ağırlıklı olarak, kamu gücünü ve yetkisini kötüye kullandığı ve bu süreç süreklilik kazandığı içindir ki, artık illegal bir yapıya dönüşmüştür.”

Bugünü özetleyen yorumlar yapıldığında, gözlerini, kulaklarını gerçeğe kapatan hükümet yetkilileri neler yapıyorlardı acaba? Besbelli, muhalefet yok nutukları atıyorlardı.

Başbakan Yardımcısı Arınç dün ne demişti; “Başbakan’ın bildiklerinin bilinmesi durumunda daha kötü şeyler söylenebileceğini”. Tabii ki, Başbakan bilecek. Kanunları çıkartan, kurumları kuran, yabancı istihbarat elemanlarını çalıştıran hep o. Elbette o bilecek, Sayın Arınç, bu söylediğiniz bir bilginin açıklanması değil, tam da doğruların, gerçeklerin kapatılması çalışmasıdır.

Hem cemaat, hem de AKP’liler açığa düşürülmüşlerdir. Mesela mecliste, olaydan 3 yıl sonraki görüşmelerde gelişen şu haberi o günün gazetelerinden özetleyelim: “CHP Mersin milletvekili Öztürk, 5 Kasım 2007’de, Oval Ofis’te Başbakan Erdoğan ile dönemin ABD Başkanı Bush arasında yapılan görüşme sonrası, 35 kişilik ABD istihbarat grubunun 3 ay için Türkiye’ye geldiğini, ancak hala dönmediklerini iddia etti. ‘Sır subaylar’ konusunu TBMM’de gündeme getiren Öztürk’ün bu konudaki sorularına içişleri Bakanı Beşir Atalay cevap vermedi. Atalay, ‘Ben bilmiyorum, yani geldiyse, gelmediyse bilmiyorum’ diye konuştu.” Buyurun, felaketimiz nasıl örülmüş. İş bilmeyenler veya emir aldıklarında hiç düşünmeden tabi diyenlerin memleketi getirdikleri durum budur.

Fatma Sibel Yüksek’in 2010 yılı Ağustos ayında yazdığı bir makaleden şu cümleyi okuyalım: “Bildiğimiz, devletin en üst düzey istihbarat yetkililerinden biri (Levent Ersöz) tarafından ‘CIA ajanı’ olarak saptanan bir şahsın (Faruk Demir), Başbakanlığın en kozmik odalarına elini kolunu sallayarak girebildiği ve Genelkurmay’ın en üst düzey yetkilileriyle ahbap-çavuş ilişkiler kurabildiği…”

 Sanırım söylemek istediklerimiz anlaşılmıştır.

Düşmanı dışarıda aramak, faiz lobilerine yüklenmek, cemaate bindirmek… Bunlar kendinizi kandırmaya yönelik kişisel gelişim taktikleridir.


Hakikat yanı başınızda, yeter ki gözünüzü açınız.

1 yorum:

  1. Tuncay Altunezen:
    AKP'nin getirdiği her adam, AKP ile birlikte gönderilmedikçe, çıkardıkları kanun, KHK, genelgeler iptal edilmedikçe yapılan temizlik, sadece yasak savma olacaktır.

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...