17 Aralık’tan evvel:
İşimiz zordu.
Söylüyorduk,
duyuramıyorduk. Koalisyon ortakları arasından su sızmıyor, kısılmış sesimizle
söyleyebildiklerimize karşı birlikte hücuma geçiyorlardı. Aslında
söylediklerimiz, bugün birbirlerine karşı söylediklerinden farklı değildi. İşimiz
gerçekten zordu.
17 Aralık’tan sonra:
Şimdi her iki taraf da
bizim vaktiyle söylediklerimizi tekrar ediyorlar. Bir birlerine karşı sert,
katı, acımasız, edepsizce saldırıyorlar.
Ben ne yapıyorum dersiniz?
Samanyolu ve Bugün
televizyonlarını seyrediyorum, AKP, Tayyip ve yandaşları hakkında
söylediklerini dinliyorum, gülüyorum…
ATV, TV NET, Kanal A gibi
televizyonları seyrediyorum, F Tipi hakkında söylediklerini dinliyorum,
gülüyorum.
Gülüyorum ama,
Şimdi işimizin daha da zor
olduğunu anlıyorum.
Çünkü araya NATO, ABD,
İngiltere, Avrupa girmiş vaziyette.
Kavgayı asıl çıkartanlar
onlar. Yer kapmaca savaşı yapıyorlar. Kendi adamlarını yerleştirme savaşı
yapıyorlar.
ABD yandaşı güçleri
hükümetten uzaklaştırıp, İngiltere’ci, Avrupa’cı güçleri hükümete ve devletin
sair kurumlarına yerleştiriyorlar. Dikkat, bizi, devletimizi ve vatanımızı
kullanarak sinsi savaş.
Bizim hükümet
yetkililerimiz de bütün bunları kendisinin yaptığını sanıyor.
Savaş: Cumhurbaşkanlığı,
Başbakanlık savaşı.
Arada bizler eziliyoruz.
İşimiz gerçekten çok
zorlaştı.
Bu
duruma nasıl gelindi?
Şu cümle Arslan Bulut’a
aittir: “Dünyanın hiçbir istihbarat
servisi, Türkiye’de devlet kadroları içinden işbirlikçi bulmadan en küçük bir
eylem yapamaz” (25.10.2010,Yeniçağ)
Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı kuruluş kanunu 13. Maddesini okuyalım: “Ayrıca özel uzmanlık isteyen konularda kadro karşılığı olmaksızın tam
gün veya kısmi gün veya belli bir konu veya proje bazında, konu veya projenin
süresi ile sınırlı olmak koşuluyla sözleşmeli personel ve yabancı uzman
çalıştırılabilir.”
‘Yabancı uzman’ ne
demektir? Çalıştığı yer, istihbarat birimi olduğuna göre (ki
diğer bazı kurumlarda da vardır), yabancı istihbarat
elemanı demektir. Buda şu anlama gelir, yabancı istihbarat uzmanını kendi
elimizle, yasal olarak içimize kadar sokuyoruz.
CHP Milletvekili Atilla
Kart söz konusu oluşumla ilgili olarak sorular sorar ve Rahmetli Behiç Kılıç
19.2.2010 tarihli Yeniçağ’da bu soruları yazar ve yorumlar, okuyalım: “Yabancı uzman istihdamıyla, ‘ucu açık’ bir
örgütlenmeye dönüştürülüyor. Bu kişilerin nitelikleri hakkında hiçbir ölçü
getirilmeyerek, keyfi ve kontrolsüz bir istihdam alanı yaratılıyor.. Getirilen
bu düzenleme, tüm bu kirli ve karanlık ilişkileri kurumsal bir hale
dönüştüreceği gibi, bir taraftan da yabancı uzman istihdamı suretiyle, Türkiye’de
bugün istihbarî anlamda egemen olan Okyanus ötesi ve berisi bir takım yabancı
ve esrarengiz ilişkilerin de, yine kurumsal hale getirilmesinin önünü
açacaktır.” “AKP modeli istihbarat örgütlenmesinin nihai aşamalarından
birisini oluşturan bir tasarı söz konusudur. Bu fiili karargâh; Başbakan,
İçişleri ve Adalet Bakanı ağırlıklı olarak, kamu gücünü ve yetkisini kötüye
kullandığı ve bu süreç süreklilik kazandığı içindir ki, artık illegal bir yapıya
dönüşmüştür.”
Bugünü özetleyen yorumlar
yapıldığında, gözlerini, kulaklarını gerçeğe kapatan hükümet yetkilileri neler
yapıyorlardı acaba? Besbelli, muhalefet yok nutukları atıyorlardı.
Başbakan Yardımcısı Arınç dün
ne demişti; “Başbakan’ın bildiklerinin bilinmesi
durumunda daha kötü şeyler söylenebileceğini”. Tabii
ki, Başbakan bilecek. Kanunları çıkartan, kurumları kuran, yabancı istihbarat
elemanlarını çalıştıran hep o. Elbette o bilecek, Sayın Arınç, bu söylediğiniz bir
bilginin açıklanması değil, tam da doğruların, gerçeklerin kapatılması
çalışmasıdır.
Hem cemaat, hem de
AKP’liler açığa düşürülmüşlerdir. Mesela mecliste, olaydan 3 yıl sonraki
görüşmelerde gelişen şu haberi o günün gazetelerinden özetleyelim: “CHP Mersin milletvekili Öztürk, 5 Kasım
2007’de, Oval Ofis’te Başbakan Erdoğan ile dönemin ABD Başkanı Bush arasında
yapılan görüşme sonrası, 35 kişilik ABD istihbarat grubunun 3 ay için
Türkiye’ye geldiğini, ancak hala dönmediklerini iddia etti. ‘Sır subaylar’
konusunu TBMM’de gündeme getiren Öztürk’ün bu konudaki sorularına içişleri
Bakanı Beşir Atalay cevap vermedi. Atalay, ‘Ben bilmiyorum, yani geldiyse,
gelmediyse bilmiyorum’ diye konuştu.” Buyurun, felaketimiz
nasıl örülmüş. İş bilmeyenler veya emir aldıklarında hiç düşünmeden tabi
diyenlerin memleketi getirdikleri durum budur.
Fatma Sibel Yüksek’in 2010
yılı Ağustos ayında yazdığı bir makaleden şu cümleyi okuyalım: “Bildiğimiz, devletin en üst düzey
istihbarat yetkililerinden biri (Levent Ersöz) tarafından ‘CIA ajanı’ olarak
saptanan bir şahsın (Faruk Demir), Başbakanlığın en kozmik odalarına elini kolunu sallayarak girebildiği
ve Genelkurmay’ın en üst düzey yetkilileriyle ahbap-çavuş ilişkiler
kurabildiği…”
Sanırım
söylemek istediklerimiz anlaşılmıştır.
Düşmanı dışarıda aramak,
faiz lobilerine yüklenmek, cemaate bindirmek… Bunlar kendinizi kandırmaya
yönelik kişisel gelişim taktikleridir.
Hakikat yanı başınızda, yeter
ki gözünüzü açınız.
Tuncay Altunezen:
YanıtlaSilAKP'nin getirdiği her adam, AKP ile birlikte gönderilmedikçe, çıkardıkları kanun, KHK, genelgeler iptal edilmedikçe yapılan temizlik, sadece yasak savma olacaktır.