4 Ekim 2013 Cuma

Dosta, Dostça Mektup

Saygıdeğer Dost;

Hepimiz cemiyet içinde yaşıyoruz, yani bir cemaatin mensubuyuz.

Şimdi, durup dururken, anlamsız bir anda “şahsen ben cemaatçiliğe karşı değilim” demenin ne manası vardır? Bugün ülkemizde cemaat denilince akla gelen çağrışım nedir?

Niye böyle bir söz edilir? Kendisinde bir eksiklik hissetmesi ve o eksikliğini, cemaatçilerden uzak olmasına mı bağlamalıyız yoksa? Eksikliğinin, yoksa cemaate selam çakma mı olarak değerlendirmeliyiz? Anlaşılmaz. Sorularımızın, bir cemiyetin içinde yaşamakla alakası yok, aslında söylenen sözün de içinde yaşanan toplumla ilgisi yok. Zamanımızda mevki, makam, şöhret, para kazandıran ve konjonktürün gerektirdiği bir yapıya sahip olmanın, zararının olmadığının belirtilmesi ve de kendisinin bu yapıya karşı olmadığının belirtilmesi, kim bilir belki de o yapıya girememenin getirdiği ahlanmadır, kim bilir?

Gerçekten, yaşayabilmek için bir cemaate mensubiyet gerekmekte midir? Samimi olarak evet diyemiyorum bu soruya.

Hangi cemaat oluşumu vardır ki, siyasetten, ticaretten, taraftar çoğaltmak çabalarından uzak dursun. Bunun örneği yoktur. Hangi cemaat vardır ki, taraftarlarına “-şöyle davranacaksınız, böyle yapacaksınız, şu partiye oy verecekseniz” talimatlarını, ama direkt ama birileri aracılığı ile endirekt olarak vermesin. Yok, böyle bir şey. Cemaat safları tümüyle menfaat bağlarıyla sıklaşır. Bunun dışında bir örneğini bilmiyorum. Bilenler varsa yardımcı olsunlar. Zaten, cemaat haline gelmelerine sebep, başlangıçta ‘cennet’, sonraları ise ‘menfaat’ olduğu pek çok örnekte görülmüştür.

Bir cemaatin lideri ve/ya onun ağzından birileri, devlet işlerine dair fikir beyan ediyor ve devlet yetkililerini cemaat liderinin emri (fikri) doğrultusunda iş yapmaya teşvik ediyorsa, orada maneviyattan bahsedilemez. Oradaki cemaatleşme tamamen siyasidir, devlet yönetimini ele geçirmeye matuftur, ticareti çoğaltmak ve taraftarlarının dünyalıklarını temin etmektir. Başka bir mana bulamıyorum.

Mesela, “devletin damarlarına gireceksiniz” talimatı, nasıl olur da “insanımıza ters” değildir diyebiliriz? Nasıl olur da, “Kursları kapatmak” isteyen devlete karşı, adeta ayaklanma başlatılabilir? Nasıl olur da, millet evlatlarından toplanan (salma) paralarla öncelikle yurt dışında açılan okullarda ‘İngilizce’ eğitim verilir ve İngilizce baş tacı edilirken, Türkçe’nin yardımcı veya seçmeli dil okutulması nasıl olur da insanımıza ters gelmez bir türlü anlayamam. Yine anlayamam ki, “İngilizceye yapılan hizmetler karşılığı” nişanla ödüllendirilenler hala Türk okulları adı altında hala bizim gibi saf Türkleri kandırırlar ve biz kanmaya devam ederiz ve bu faaliyet insanımıza ters gelmez? Papa’ya yazılan mektup ve biat hakkında söze gerek yok. Vatanımız parçalanmak, devletimiz bölünmek çalışmaları yapılmak üzereyken, ayrılıkçıların, bölücülerin, emperyalistlerin ekmeğine yağ sürercesine, oralarda yaşayan Türkmenlere inat, Kürtçe okullar açıp, Kürt Birliğinin sağlanması için çalışmalar yapanlar nasıl olur da insanımıza ters gelmez bir türlü anlayamam. Nasıl olur da, “Allah katında din İslam’dır” ayeti kerimesine karşılık, ikide bir “bütün dinler, hak dinler, İbrahim’i dinler, üç büyük din” safsatasını ileri sürenler insanımıza ters değil gerçekten anlayamıyorum. Neo-Conlarla içli dışlı olup ülkemiz siyaseti (dış politika dâhil) üzerinde söz sahibi olanları nasıl olur da insanımız tarafından ters olarak algılanmaz, tut ki, algılanmıyor biz nasıl olur da dillendiririz ve doğru olduğunu vurgularcasına yazar, çizer, söyleriz gerçekten anlayamıyorum.

Arslan Bulut Nisan 2007’de yazdığı bir yazıda şunu soruyordu: “The Economist dergisinin 24 Ocak 2004 tarihli sayısında aynen şu ifadeler kullanılıyordu: ‘ABD’nin Türkiye Büyük Elçisi Eric Edelman’a göre İslam dünyasında reform ABD’nin en önemli stratejik girişimi ve Türkiye’nin başarısı da bunda büyük rol oynayabilir’. Buradan herkese soruyorum: ABD’nin İslam’da reform stratejisini kim ve nasıl uyguluyor?” Doğrusu bendeniz de merak içindeyim, ‘insanımıza ters gelmeyenler’ olabilir mi?

Örnek çoğaltmanın faydası yok. Meramımız anlaşılmıştır umarım.

Siyasi manevra olarak söylenilmiş olabilir diye düşünsem de, bunu da kabullenemiyorum.

Yalan, kandırma, kendini beğendirme hayatımızın hiçbir yerinde olmayan, olmaması gereken sahteliktir, söküp atmak ve hayatımızdan çıkartmak ilk yapılması gerekendir.

Bu konuda sizin gibi düşünmediğimi bildirmek bilmiyorum edepsizlik mi addedilir? Yine de bildirmek ve fikirlerimi aktarmak zorunda hissettim kendimi.

Edep ötesi olarak görülürse bağışlanma dileriz.


Saygılarımla.

4 yorum:

  1. Abdurrahman Biçer :

    Evet pek çok "DOST" un bu yazıyı ibretle okumasında sayısız faydalar vardır...

    Bahsedilen CEMAAT mensuplarının elden düşürmedikleri ve KURAN TEFSİRİ dile adlandırdıkları RİSALE-İ NUR külliyatı içinde ben bulamadım: Birisi çıkarak bana; mesela ADİYAT SURESİNİN veya KALEM SURESİNİN ya da ISRA SURESİNİN (ve diğerlerinin) tefsirini gösterebilir mi?...

    YanıtlaSil
  2. Abdurrahman Biçer •:
    Bernard Lewis;

    "Nerede Hata Yaptılar" isimli kitabında çok kritik bir soru soruyor:

    "...Mesele İslam'ın Müslümanlara ne yaptığı değil fakat asıl mesele şudur: Müslümanlar İslam'a ne yaptılar?..."

    YanıtlaSil
  3. Hülya Şahin:
    " Zaten, cemaat haline gelmelerine sebep, başlangıçta ‘cennet’, sonraları ise ‘menfaat’ olduğu pek çok örnekte görülmüştür." Mahmut Emin Bey konunun ana fikrini bu cümle ile belirtmiş.
    Zaman evet Hocam. Ancak zaman buldum. Söz konusu cemaatleri yakından tanıma fırsatı buldum. Hatta dersanelerinde öğretmenlik teklifi de aldım. Risaleleleri okumadım. Ama Ağlak Hocanın birkaç kitabını okudum. TSK ile ilgili derin hislerini(!) bizzat şahsıma ileten de oldu içlerinde. Ben ciddiye almıyorum bu muhteremleri. Ama keşke zamanında birileri ciddiye alsaymış. Çünkü Türkiye üzerinde; ekonomik, siyasi ve hatta fikri anlamda çok mesafe kaydettiler. Din ve Allah ile aldatanlar diyebiliriz, kısaca kendilerine...

    YanıtlaSil
  4. Murat Alparslan Tekoğlu :
    Adamın birisi mesela ortaya çıksa, bana ilham geldi Allah katından, Kuran tefsirinden daha üst bir mertebeye haiz, Kuran'ı tasdik edici bir risale Allah tarafından yazdırıldı dese. O aynı adam aynı zamanda kendisine Esmadan yani Allah'a ait olan bir isim ve sıfat olması gereken Bedii (eşsiz, benzersiz demek) ismini alıp kendisine Bediiüzzaman dese, ne dersiniz ? Tımarhanelik bu adam dersiniz eminim.

    İşte bu adam Saidi Kürdidir ve yukarıda yazdıklarım aynen doğrudur. Yüzbinlerce hatta belki milyonlarca kişi bu adam ve onun talebesi olan FG'nin peşinden gidiyor. Allah akıl, fikir versin, hidayet nasip eylesin. Sapkınlık işte böyle bir şey...

    FG efendi ve etrafındaki çete esasen dünyalık peşinde ve kucağa oturmuş gidiyorlar. Çok büyük servetler edindiler ve bunun için dinlerini, imanlarını sattılar. Emperyal güçlerin hamallığına soyundular. Dünyayı ahirete tercih ettikleri gibi bir de peşlerinden gelen saf , cahil mütedeyyin insanları da felakete sürüklüyorlar. Allah ıslah etsin...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...