Bunlarda utanma, arlanma
olmadığı gibi, Allah korkusu da yok. Hem hırsızlıklarını rahatlıkla
anlatabiliyorlar, hem de anlattıkları hırsızlıklarından övünç duyuyorlar.
Bizimkilere mahsus bir haldir bu. Kendilerini aydın kelimesi ile tanımlıyorlar.
Kendilerinin dürüstlüğünü anlatmak kendilerinin işi. Bir başkası değil. Oturmuş
köşesine, kendisinin namuslu, dürüst, dört dörtlük olduğunu filan anlatıyor (anlatmak
istiyor yiyene). Yâ-hû (aslında bu kelimeyi yaff..
Yazmalıydım) bırak, seni başkaları övsün, senin güzel
hallerini başkaları anlatsın. Hayır, olmaz. İlle de kendisini kendisi
anlatacak. Bu takdirde de, ‘öz eleştiri’ yapıyormuş
hali var. Öyle söylüyorlar, ‘öz eleştiri’ demokratlığın
şartıymış, ya da geçmişteki yapılan hatalarını açık gönüllükle anlatmak ‘öz
eleştiridir’! yok ya!..
Büyük felsefeler, karmaşık
fikir dolambaçları yapacak değilim. İhtiyacım da yok. Doğrusu, anladığım kadarıyla
üç-beş cümle ile anlatmaya çalışacağım. Bana göre sıradan, olmasa da olur bir
kişidir konu. Gazete köşelerine kurulmuş, sol tandaslı, birisi. Aynı gazetenin
genel yayın yönetmeliğini bile yapmış bir zengin kişidir. Tandansına
bakmayınız, parayı verdiğiniz zaman sizin fikirlerinizi de kendi görüşüymüş
gibi rahatlıkla yazar, sizin için olmadık söz savaşlarına girer. Yeter ki,
altında koltuğu, yanında şoförü, aylık maaş kazancı, oturduğu villası olsun… Fark
etmez, yazacağı ve savaşacağı fikrin önemi yok. İstediği söylediğimiz kadardır.
Maaş, villa, gazete köşeleri, yayın yönetmeliği, televizyon ekranları… Falan
filan. Verin bunları, aklını, kalemini satın alın. Dünden beri iktidar gücünü
arkasına alıp yaptıranlar gibi. Sağı da, solu da… Fark etmez. Kendisi işçidir,
işçiye hangi işi verirseniz yapar ya, yeter ki, gündeliğini ödeyin. Her
istediğinizi rahatlıkla yapabilir merak etmeyin. Hani derler ya, ‘parayı
veren düdüğü çalar’. Verin parayı sonuna bakmayın, köpek gibi
sadıktır (lar). Güç kimdeyse, onların düdüğünü öttürmekte üstlerine yoktur.
28 Şubat günlerini birkaç
madde de özetledikten sonra şunları söyler: “Maalesef, o dönemin politikalarının yürekten destekçisiydim, çünkü
yaşam biçimimin tehdit altında olduğuna yürekten inanıyordum”. Ne
zamana kadar dersiniz? “Aradan
zaman geçti, muhafazakâr kesimle tanıştım, barıştım.”
Kendi lafıdır.
“Sabah’ın prenslerinden biriyken kendimi işsiz bir gazeteci olarak
bulmuş, asıl kavganın nerede olduğunu görme şansım olmuştu.”
“2002’de tekrar Sabah’ın başına geçtiğimde yakın geçmişin yanlışlarının
farkındaydım. Belki de fazla farkındaydım, çünkü halkın seçtiği iktidara aşırı
güvendim.”
Ve bir zaman geçtikten
sonra şunları söyleyecektir:
“Çünkü 28 Şubat’a en olmadık eleştirileri yöneltenler daha aşağılık
yöntemleri denemekte sakınca görmüyorlar.”
Ve bugün yapılanların 28
Şubat’ta yapılanları fersah fersah geçtiğini anlatır maddeler halinde. Hatta
bir yerde şunu sorar: “Ne
farkınız var 28 Şubat’ın generallerinden?”.
Ne zaman soruyor bu soruyu?
T24 com’da 20 Eylül tarihinde. Peki, 2002 Kasım’ından bugüne kadarki yazıları
arşivde duruyor mu? Duruyor. Hangi yüzle bunları söylüyor? Niye bugüne kadar bu
lafları söylemedin? İşin garip tarafı nedir? Kendi itirafıyla, 28 Şubat
dönemindeki politikalarının destekçisi olan bu zavallı, daha sonra 28 Şubat
eleştirisi yapanların değirmenine 12 yıl boyunca sırtında su taşıdı. Neyin
karşılığında? Artık okuyucu anlamıştır herhalde!
21.12.2011 tarihinde
blog’umuzda yayınladığımız yazıda şu cümleler var:
“28 Şubat’ı arayanlar, bugünleri iyi
incelesinler. Bugün olanları o günlere adapte etsinler. Aha size 28 Şubat.
28 Şubat’ın mazlumları, o günlere rahmet okutuyorlar.”
Meğer o günlerin
mazlumları, mazlum olduklarının propagandasını yaptıkları kadar da mazlum
olmadıkları anlaşılmış olmalı, bilakis 28 Şubat ve benzeri hareketlerin
kendilerini güçlendirmek için, proje üzerine üretilmiş, senaryoymuş olanlar.
İyi yazılmış senaryo, iyi sahneye konulmuş eser, ancak bazı oyuncularının kötü,
çok kötü olduğu bir oyun. Yukarıda bahsedilen yazarımız da, kendi rolünü bile
anlayamadan sahneye dalmış o kötü oyunculardan biri. Neymiş, öz eleştiri
yapıyormuş, pehh…
Düdük çalmaya pek
meraklılar bunlar. 28 Şubat’ta
Generallerin, 2002’den sonra da BOP Eş Başkanı’nın düdüklerini çaldılar.
Uzun süredir gündemi ve
günceli takip edemiyorum, gazetelerden, internetten uzak bir hayat yaşıyorum.
Köşe Yazıcısı Ergun Babahan’a ne oldu, gazetedeki köşesinden kovuldu mu, niye
bu eleştirilere girişmiş bilmiyorum. Şundan eminim ki, çalmaya başka bir düdük
bulmuştur. Burunları menfaat koklarını iyi alırlar. Bekleyelim görürüz sağ
kalırsak.
Yeni bir oyun konmuş olmalı
sahneye, Babahan gibilere de bir rol verilmiş onlar gereğini yapıyorlar.
Anlayamadığım.
Kimin düdüğünü, kim adına,
ne için çalmaya başladılar?
Özeleştiriymiş…
Pehh…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder