9 Ekim 2013 Çarşamba

Değişim Nasıl Anlaşılmalıdır

Aslında “değişim” kelimesinin yanlış veya eksik çağrışımları da var.

“Değişim” derken biz; zaten değişmiş olana intibaktan bahsediyoruz. Yani gecikilmiş bir aynileşme, gecikilmiş bir ulaşma durumu. Anlamak istemediğimiz ise şudur, biz değişmeye razı olana kadar, yeni bir değişme ihtiyacı hâsıl olmuştur bile.

Politikacının ağzındaki değişimden bahsetmiyoruz. Hakikattir bizim işimiz. Ne kendimizi beğendirmek gibi bir çabamız, ne de anlaşılamamak gibi bir derdimiz vardır. Sözümüz, anlatılarımız sadece ilgilisi, sahibi içindir. Eleştiri ve itirazlar yol gösterici görevini yapar, saygımız vardır, dikkate alırız, gerekli yerleri düzeltir, değiştiririz.

Son 12 yılın putlaştırılmış sloganı değişim. Bir taraf ille de ‘değişim’ derken, diğer taraf ‘değişme’meyi maharet sayarak hayatına devam ediyor. Yalnız bir yanlışlık var gibi. İlle de ‘değişim’ diyenler, iktidarlarını sürdürmenin bir yolu olarak görüyorlar değişimi. Gerçekte, değişim dedikleri, 1923 öncesine dönmekten ibaret, Cumhuriyetin kazandırdıklarını, tepetaklak etmek. Onların hali beni ilgilendirmiyor. Söylenilen kelimeye, verilen mesaja dikkat ediyorum ben, putlaştırmadan, hakikatine idrakle.

Okuduğum bir yazının son cümleleri şöyleydi: “Hayatımıza birden bire giren, değişim ve yenilenme telkin eden seslere kulak kesilebiliyor muyuz?... Yoksa kolayımıza gelen alışılmış düşünce, idrak ve bilgilerle yola devam etmekten yana mıyız?” sorun buradadır. ‘Alışılmış düşünce, idrak ve bilgiler’i, adeta def ederek, ilmin, idrakin, ihata edenin kucağına teslimiyet. Böylece, her yeninin, her idrak cümlesinin, her sözün, her duyuşun… Sahibini, kaynağını teşhis edecek ve tespitimizle, inancımızla harikalar yaşayacağız. Aksi halde, eski hayat ve alışılmış inançlarımızla baş başa kalıp sefaletin içinde debelenip duracağız, zannederek.

“Fikirlerimiz ne yazık ki, genel durumdaki değişimlerin gerisinde kalmak eğilimindeler. Başka türlü de olamazdı, çünkü dünyada hiçbir şey değişmediği sürece, düşüncelerimiz de üç aşağı, beş yukarı buna uyum sağlamışlar ve başarıyla işlev görüyorlar.” (C. G. Jung, Keşfedilmemiş Benlik, çeviren Barış İlhan)

İçinde yaşanılan ‘an’, bir önceki ‘an’ın aynı değildir. ‘An’ yaşanmış geçmiş ve yeni ‘an’ onun yerindedir. Asıl kavranılması gereken durum ‘AN’ dır. Her ‘an’, bir sonraki ‘an’ ile bağımsız ve önceki ‘an’ ile ilintisizdir. Her ‘an’, sonraki ‘an’ ile değişime uğramış ve asla aynı olmayan ve bir daha yaşanmayacak, yaşanılmayacak bir değerdir. TEK’tir. Bir benzeri daha yoktur. Tıpkı, dünyaya gelip yaşayan insanlar gibi. Her insan TEK’tir. Bir benzeri yoktur. (Bizlerin benzetmesi, benzediğini göstermez, benzeten biziz, eksik bilgiyle, tıpkı parmak izi gibi..)

‘Tek’ ve ‘An’ kelimeleri bizi dünyaya getiriyor (düşündürüyor). ‘Dünya’; ‘Fark edilecek’, ‘idrak edilecek’ mekân. Fark mekânı, idrak mekânı, fark âlemi. Farklılığın, fark edileceği âlem.

Fark edilmesi için ipuçları verilir. İpuçlarını takip ederek bilmeceyi çözecek sensin ve soru ve cevap arasında yalnızsın. Yalnızlık, dünya âleminde bir oyun. Asla yalnız olmadığını anlamak için kurulmuş bir tuzak. Cevabı, sorunun içinde gizli sorular gibi. Ya, varsındır, ya da yoksun. Ya, yalnızsındır, ya da O’nunla. Başka izahı da yok. Soru şurada düğümlenir. İdrak edemeyen de O’nunla değil mi? Zaten anlaşılması istenen de budur. Bilerek ve isteyerek tanımlamasını iyi anlamak gerek. Kimi bile-isteye, kimi zorla. Can’ın teslimindeki durum da böyledir. İstesen de, istemesen de yolculuk yapılacaktır. Gönüllü giden, zaten yolculuk hazırlıklarına çok önceden başlamıştır! Ve O’nun mihmandarı Ululardan bir Ulu’dur.

İpucu demiştik. Nerede ve nasıl verilmektedir ipucu? Allah’ın sonsuz kelimelerinden bir kelamı olan, akıl sahiplerine hitabı olan Kur’an’ı Kerim’dir. İnsanlık daimi olarak değişimin sancısını yaşar. Değişim Kur’an’ın bildirdikleriyle anlaşılır ve yaşanırsa, Allah’ı tanımak ve bilmek mümkün olacak ki, bu hal ise iletişim O’nunla kurulacaktır. Bunun için ‘kendini bilmek’ ilk şarttır. Kendini bilmek ne demektir? Esma özelliklerinin insanda ortaya çıkışıdır. Gören, duyan, konuşan.. O. Her birerleri esmasıdır. Esmasındandır.

Gâhî Mâlik gâhî âteş gâhî zakkum gâh cahîm
Gâhî hûrî gâhî gılmân gâhî rıdvân olurum

Gâhî zerre gâh güneş gâhî kamer gâhî nucûm
Gâhî arz u gâh semâ gâh Arş-ı Rahman olurum.

Bunca suretler libâsın gâh birbir giyerim,
Gâh soyunup cümlesinden şöyle üryân olurum.

Şimdi kesrette olan Âdem Niyâzî söylenir.
Âlem-i vahdet içinde sırr-ı Yezdân olurum.

Niyâzî Mısrî Hazretlerinin beyitleri dikkatli okunursa, nasıl değişim olduğu, değişimin sürekliliği, değişmenin yükselme, ilerleme ve daimi olduğu anlaşılır. Halden hale geçişler de bir değişimin ifadesidir.

“El Bâis: Sürekli yeni yaşam boyutlarına dönüştüren! ‘Her an yeni bir şen’de’ oluşun mekanizması olarak sürekli yeni bir hâl yaşatan.”

Aslında bu noktada, izafiyet teorisinden de bahis gerek. Zaman, zamanın geçişi, herkese göre farklı geçen zaman konularından da bahis iyi olurdu. Okuyucunun bu konu üzerinde araştırma ve fikir etme antrenmanları yapması yerinde olur. Çünkü zamanın yavaş ve hızlı geçiş zannı herkese göre, herkesin içinde bulunduğu his ve psikolojik duruma göre farklılık arz edecektir ki, bu durum değişimin iyice anlaşılması için önemlidir.

“İşte bu böyledir… Bir topluluk nefslerindekini değiştirmedikçe, Allâh onlara (hakikatlerinden) olan nimetini değiştirmez! Allâh Semi’dir, Aliym’dir.” (Enfal/53)

Bütün mesele insanın ‘değişim’ manyetolarına dikkat kesilip, itiraz etmeden kabule girip, kendini ona (lara) intibak ettirmesidir, itiraz etmeden! Hepsi bu.

Zaten emir de bu değil mi:


Sen değiştirmeden, Allah değiştirmez.

1 yorum:

  1. Abdurrahman Biçer :

    Güzel bir konu: DEĞİŞİMİ anlamak...

    Ancak Değişimin de Zaman gibi İZAFİ olduğunu gözden ırak etmemek lazım...

    "Yeni Dünya Düzeni" diye ortaya atılan bir KURGU DURUMU ele alalım ve bulunduğumuz coğrafyada siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda kendimizi değişime tabi tutalım. Burada şu soruyu cevaplamak gerekiyor: Bu nasıl olacak?...

    İşte bu soruya muhatap olan DEĞİŞİM meselesidir Putlaştırılan...

    Halbuki Allah (cc) Enfal/53 te ""İnandıktan sonra kulunun inandığını terk etmedikçe nimetini değiştirmeyeceğini"" söylüyor...

    İnsanın ve İnsan Topluluklarının içinde bulundukları halleri geliştirmeleri, o halleri iyileştirmeleri bir DEĞİŞİM değildir...

    Global Dünya ya da Yeni Dünya Düzeni; kendisini egemen güç olarak tanımlayan birileri tarafından tüm dünya toplumlarına bir DAYATMADAN ibaret olduğuna göre DEĞİŞİM bunun neresinde?...

    Bana göre DEĞİŞİM: İnsanın kör karanlıktan AYDINLIĞA ulaşmasıdır...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...