Salonda bir kenara oturmuş,
olanı biteni izliyor ve konuşmalara kulak veriyordum. Sekiz-on kişi aynı
çevreden, günlük iş ve memleket ahvalinden dem vuruyorlardı biraz da can sıkıcı
bir havada. Çay içiyor, hem de üzerinde durulan konuları kaçırmamaya
çalışıyordum. Havanın nemi, günün ısısıyla birleşince dayanılması güç bir durum
yaratıyordu. Nefes almak bile zorlaşıyordu. Bir yandan açık pencereden gelmesi
muhtemel esintiyi beklerken, bir yandan da zamanın çabuk geçmesi için
yakarıyordum adeta. Konuşmalar ve konular ise hiçte iç açıcı değildi. Havadan
sudan sıradan konular…
“Hoşlanmadığınız, zevk
almadığınız ortamdan kaçınız” tembihi kulaklarımda
duruyor, ne yapmam lazım geldiği hakkında planlar hazırlıyordum. Fizikman
kurtulmak mümkün olmadığına göre, fikir dünyasına dalıp, derin düşüncelere
kavuşmalıydım. Sıkıntılı hal veren ortamdan, “gül bahçelerine”
kaçmak kurtuluş olurdu. Bu dar zamanda bulunabilecek en zararsız yol da bu
olmalıydı.
Koltuğu, kimseye hissettirmeden
açık pencereye doğru biraz daha sürükledim sessizce. Esinti yoktu ama bir umut.
Dışarıdan yoğun nemli havayı yüzünde hissetmek mümkün olabiliyordu. Sokaktan
geçen otomobillerin motor gürültüleri, bazen korna sesleri, kalabalıkların,
yürüyerek geçenlerin lakırdıları… Derken âlem sessizliğe gömüldü.
Bir karanlıktır çöktü
odaya, kıvılcımlar artık yürekte hissedilmeye başladı. Geçmişten de gelecekten
de bihaber, olduğu gibi ne varsa kabullere giren, ne varsa dünyaya gönderilip
emre sunulan, ne varsa tamamı birleşerek yekvücut olup, bir düşünce anında
seninle sen olarak, sen ile birlenerek, vücutlanarak, görünüre inerek…
Şu, bir saatten fazladır
oturup duran ihtiyar, bir kere bile sesi çıkmayan bu ihtiyar nasıl olup bu
kadar zaman içinde tahammül göstermiş olmalıdır? Peki, diğerleri neden hiç ona
doğru bir soru sorma, bir cevap verme nezaketini göstermezler. Ayrı bir dünyada
mıdır, görülmez midir? Hayır, bizatihi orada oturmuş, konuşulanlara bazen
tebessümle, bazen dudak bükerek katılıyor. Bir var ki, diğerleri çok şey
biliyor. Belli ki, diğerlerinden bir farklı tarafı var, onu kalabalıktan ayıran
bir vasfı var. Bakalım neler olur?
Sonra, Harap Bahr’ın
bağından kopup gelen gül kokuları. “Ay
ışığına bakıp da yakamoz görüyorsan, o denizden uzak dur, başka deniz ara”. Yakamozlara
bakıp ışığı görmekle sevinen var benim gibi. Ya takılıp kalırım yakamozlara, ya
da kör olurum bakamam yakamozlara. Kaldır başını âdemoğlu, ışığın kaynağını
bul. Yalancı görüntüler, akisler, beyninde üretilen zanlarındır senin. Denize
varınca, salın sularda, ay doğunca kaldır başını, dalgaların getirdiği akisler
gelip geçici, kaynak durup durur orada, kopup gelen ışık dünyaya bağlayıcıdır.
Göz kamaştırıcı. İç burkucu. Kırılan dalgaların yalancı pırıltıları, alır
götürür seni pek sevdiğin âlemlere, esiri olur, kulu olursun. Oysa bir
seferliktir. Bir bulut kapatırsa ayın yolunu, yakamozda biter, sırlı âlemlerde
son bulur. Bilesin ki, yalancıdır yakamozlar, yalancı sabahlar gibi.
Kuvvetli bir depremle
sarsıldı dünyam. Her yanım zangır zangır bir titremeye tutuldu. Vücudumu ter
kapladı. Gözlerim yavaş yavaş seçmeye başladı odada oturan kalabalığı.
Konuşmalar duyulur oldu. Resimler seçilmeye başladı. Annemin her gün yıkayıp,
ütülediği beyaz mendilimi çıkarıp, alnımda ve yüzümde biriken terleri sildim. Az
da olsa bir rahatlama sağlandı. Bir gürültü koptu odada. Kapıdan birisi girdi.
Bakışı, tıraşı konjonktüre uygun. Masanın önünde oturanlardan birisi ayağa
kalktı, oo… dedi. “İlahiyat Fakültesi Profesör çocukluk
arkadaşım.” Diyerek tanıştırdı. Herkes oturduğu yerden
ayağa kalktı, ihtiyar da ayaktaydı. “Buyurunuz, hoş geldiniz” sesleri
birbirine karıştı.
Koltukta oturanlar öne
çıkarak buyur ettiler. Hoca: “Lütfen, kimsenin koltuğunu altından
almayalım” dedi dudaklarında tebessümüyle.
O zamana kadar hiç sesi çıkmayan
ihtiyar konuştu: “insanların altındaki koltukları alınız
Hocam” dedi.
Profesör: “Niye
ki?”
İhtiyar: “ilahiyat
Fakülteleri, insanların dünya ile bağını kopartmak için vardır. koltuk, dünyaya
bağlayan önemli bir alettir. Bir ilahiyatçının da en önemli görevi insanların
dünya ile bağını kesmek olmalıdır.” Dedi.
Profesör: “Haa…
o başka mana”.
İhtiyar, kimsenin
duymadığına emin olduğum şu cümleyi söyledi: “Dünyada başka bir mana mı
var Hocam.”
Beynimden vurulmuşa döndüm.
Perişan oldum. Saatlerdir birlikte oturduğumuz ihtiyarın bir derya olduğunu
fark etmiştim. Mesaj açık beyinlere gönderilen ap-açık, saklısız, gizlisiz bilgi
yumağıdır. “Andolsun ki biz sana apaçık
deliller verdik; onları orijindeki sâfiyeti (şartlanmalarıyla) bozulmuş olanlardan başkası inkâr edemez” (Bakara/99).
Bülbül konar, durmaksızın
figan eyler kuşluk vaktinde bir gül çevresinde. Duyurmak istediği ses nedir,
kimedir?
Bir vakit sonra,
misafirlerimizi yolcu ettik.
İhtiyar, “Allahaısmarladık”
dedi. Öyle bir tebessüm vardı ki, dudaklarında.
Sormayınız.
TC Abdurrahman Biçer :
YanıtlaSilOracıkta İhtiyar bana hitap etmiş. Tıpkı Bakara/99 gibi...
Hakikat, her an, her an muhtelif fertlerden zuhur etmekte apaçık, lakin kimi zaman güler geçeriz, kimi zaman deli deriz, kimi zaman duymayız... Konuşan daima kendisidir vesselam.
SilMurat Alparslan Tekoğlu ;
YanıtlaSil"insanların dünya ile bağını kopartmak" ifadesi izaha muhtaç bir ifadedir. Ben kıt aklım ile bu yazınızı anlayamadım, bağışlayınız.
Bayram Ali Çelik :
YanıtlaSilBakara 99- "Yemin olsun, biz sana açık seçik ayetler indirdik. Onları sapmış olanlardan başkası inkar etmez." der. kusura bakmayın da ben de bu yazılardan ve ayetlerle kurulmak istenen bağlantılardan hiç bir şey anlamadım. Kalem 52- Müdessir 54 Tekvir 27 v.d..Alemlere öğütten başka bir şey olmayan Kur'an ve ayetleri herkesin anlayabileceği şekilde açıktır.
Murat Alparslan Tekoğlu :
YanıtlaSilMahmut Emin bey, Küfür'ün Tadı başlıklı yazınızı okudum. Bir nüans dışında itirazım yok. Yazınızda mecazların, teşbihlerin derinliğine inip anlatılmak istenen mana üzerinde düşünmemiz gerektiğini söylemişsiniz. Bu da doğrudur. O halde ihtiyarın mecaz sözlerinin üzerinde düşünelim ;
"Koltukları insanların altından alın" Bu ne anlama geliyor ? Koltuktan kasıt mevki, makam ise bunların alınmasını gerçekleştirecek olan kimdir ? Mevki, makamların geçici olduğu, amaç değil birer araç olduğu kast ediliyorsa bu daha başka mecazlarla ifade edilebilirdi.
"insanların dünya ile bağını kopartmak" Burada kast edilen bağı kopartmak nedir ? İnsan ancak ölünce dünya ile bağı kopar. Kast edilen şey insanın ölmeden manen ölmesini ifade eden mistik "çilecilik" anlayışı mıdır ? Dünya ahiretin tarlasıdır hadisini nasıl anlayacağız o halde ? Dünya hayatının geçici bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğu dolayısıyla mevki/makamların (koltuk) sanırım aynı meyanda değerlendirilmesi ifade edilmek istenmiş yazıda.
Kullanılan mecaz ve teşbihler ifade edilmek istenen mana ile direk bağıntılı olmalıdır. Aksi halde birçok yanlış anlaşılmaya sebebiyet verecektir ve meramınız anlaşılmayacaktır. Daha önce de bir hanımın Firavun ve Musa kıssası ile yaptığı teşbihlere aynı eleştiriyi getirmiştim. Selamlar...
Bayram Ali Çelik :
YanıtlaSilKur'an, dünya ile ilişkinizi kesin demez. Dünya hayatına aldanılmamasına ve ahiret dengesinin kurulmasına işaret eder. Kasas 77- "Allah'ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı/ihsan ettiği gibi sen de güzel davran/ihsan et. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat/bozgunculuk peşinde koşanları sevmez." --- Bakara 212, Dünya hayatı küfre sapanlara/kafirlere süslü gösterilmiştir; onlar, iman sahipleriyle alay ederler. Takvaya sarılanlar, kıyamet günü onların tepelerinde olacaktır. Allah, dilediğini hesapsız bir biçimde rızklandırır. sonra bakınız Necm 29-30 Bizim Zikrimizden(/Kur'an'ımızdan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden, sen de yüz çevir. Onların, ilimden ulaşacakları şey işte budur. Kuşkusuz, yolundan sapmış olanı Rabbin çok iyi bilir. Hidayet üzere yürüyeni de en iyi O bilir.
TC Abdurrahman Biçer .
YanıtlaSilHala ben; o ihtiyarın sözlerini üzerime almaya devam ediyorum...
Demek ki var bir hikmeti...
Murat Alparslan Tekoğlu :
SilHocam, ihtiyarın sözlerini anlayabilsem ben de üzerime alacağım belki de ama bir türlü anlayamadım Cehaletime ve hamlığıma verin.
TC Abdurrahman Biçer .
YanıtlaSilKoskoca bir İlahiyat Profesörü tüm haşmetiyle sohbet edilen salona giriyor, onu görenlerin hepsi saygıdan dolayı ayağa kalkarak koltuk ikram etmeye çalışıyorlar...
Bir kenarda hiç konuşmadan sadece dinleyen ihtiyar adam bir defa konuşarak Varlık ile Varlık Üstü alem arasındaki farkı bildiriyor...
Bu kadar açık ve basit vesselam...
İhtiyar: “ilahiyat Fakülteleri, insanların dünya ile bağını kopartmak için vardır. koltuk, dünyaya bağlayan önemli bir alettir. Bir ilahiyatçının da en önemli görevi insanların dünya ile bağını kesmek olmalıdır.” Dedi.
YanıtlaSil... kısmını tenkid etmek için yorum kısmına girmiştim, ama bu kadar güzel ve yol gösterici tenkitleri görünce benimkine gerek kalmadığını gördüm. Bir de işin en sevindirici yanı insanlarımızın artık gözlerinin açıldığını, Kur'an'ı anlayarak okuduğunu görmek oldu. Sevindim, sevindim, sevindim...