5 Temmuz 2013 Cuma

Profesör


Salonda bir kenara oturmuş, olanı biteni izliyor ve konuşmalara kulak veriyordum. Sekiz-on kişi aynı çevreden, günlük iş ve memleket ahvalinden dem vuruyorlardı biraz da can sıkıcı bir havada. Çay içiyor, hem de üzerinde durulan konuları kaçırmamaya çalışıyordum. Havanın nemi, günün ısısıyla birleşince dayanılması güç bir durum yaratıyordu. Nefes almak bile zorlaşıyordu. Bir yandan açık pencereden gelmesi muhtemel esintiyi beklerken, bir yandan da zamanın çabuk geçmesi için yakarıyordum adeta. Konuşmalar ve konular ise hiçte iç açıcı değildi. Havadan sudan sıradan konular…

“Hoşlanmadığınız, zevk almadığınız ortamdan kaçınız” tembihi kulaklarımda duruyor, ne yapmam lazım geldiği hakkında planlar hazırlıyordum. Fizikman kurtulmak mümkün olmadığına göre, fikir dünyasına dalıp, derin düşüncelere kavuşmalıydım. Sıkıntılı hal veren ortamdan, “gül bahçelerine” kaçmak kurtuluş olurdu. Bu dar zamanda bulunabilecek en zararsız yol da bu olmalıydı.

Koltuğu, kimseye hissettirmeden açık pencereye doğru biraz daha sürükledim sessizce. Esinti yoktu ama bir umut. Dışarıdan yoğun nemli havayı yüzünde hissetmek mümkün olabiliyordu. Sokaktan geçen otomobillerin motor gürültüleri, bazen korna sesleri, kalabalıkların, yürüyerek geçenlerin lakırdıları… Derken âlem sessizliğe gömüldü.

Bir karanlıktır çöktü odaya, kıvılcımlar artık yürekte hissedilmeye başladı. Geçmişten de gelecekten de bihaber, olduğu gibi ne varsa kabullere giren, ne varsa dünyaya gönderilip emre sunulan, ne varsa tamamı birleşerek yekvücut olup, bir düşünce anında seninle sen olarak, sen ile birlenerek, vücutlanarak, görünüre inerek…

Şu, bir saatten fazladır oturup duran ihtiyar, bir kere bile sesi çıkmayan bu ihtiyar nasıl olup bu kadar zaman içinde tahammül göstermiş olmalıdır? Peki, diğerleri neden hiç ona doğru bir soru sorma, bir cevap verme nezaketini göstermezler. Ayrı bir dünyada mıdır, görülmez midir? Hayır, bizatihi orada oturmuş, konuşulanlara bazen tebessümle, bazen dudak bükerek katılıyor. Bir var ki, diğerleri çok şey biliyor. Belli ki, diğerlerinden bir farklı tarafı var, onu kalabalıktan ayıran bir vasfı var. Bakalım neler olur?

Sonra, Harap Bahr’ın bağından kopup gelen gül kokuları. “Ay ışığına bakıp da yakamoz görüyorsan, o denizden uzak dur, başka deniz ara”. Yakamozlara bakıp ışığı görmekle sevinen var benim gibi. Ya takılıp kalırım yakamozlara, ya da kör olurum bakamam yakamozlara. Kaldır başını âdemoğlu, ışığın kaynağını bul. Yalancı görüntüler, akisler, beyninde üretilen zanlarındır senin. Denize varınca, salın sularda, ay doğunca kaldır başını, dalgaların getirdiği akisler gelip geçici, kaynak durup durur orada, kopup gelen ışık dünyaya bağlayıcıdır. Göz kamaştırıcı. İç burkucu. Kırılan dalgaların yalancı pırıltıları, alır götürür seni pek sevdiğin âlemlere, esiri olur, kulu olursun. Oysa bir seferliktir. Bir bulut kapatırsa ayın yolunu, yakamozda biter, sırlı âlemlerde son bulur. Bilesin ki, yalancıdır yakamozlar, yalancı sabahlar gibi.

Kuvvetli bir depremle sarsıldı dünyam. Her yanım zangır zangır bir titremeye tutuldu. Vücudumu ter kapladı. Gözlerim yavaş yavaş seçmeye başladı odada oturan kalabalığı. Konuşmalar duyulur oldu. Resimler seçilmeye başladı. Annemin her gün yıkayıp, ütülediği beyaz mendilimi çıkarıp, alnımda ve yüzümde biriken terleri sildim. Az da olsa bir rahatlama sağlandı. Bir gürültü koptu odada. Kapıdan birisi girdi. Bakışı, tıraşı konjonktüre uygun. Masanın önünde oturanlardan birisi ayağa kalktı, oo… dedi. “İlahiyat Fakültesi Profesör çocukluk arkadaşım.” Diyerek tanıştırdı. Herkes oturduğu yerden ayağa kalktı, ihtiyar da ayaktaydı. “Buyurunuz, hoş geldiniz” sesleri birbirine karıştı.

Koltukta oturanlar öne çıkarak buyur ettiler. Hoca: “Lütfen, kimsenin koltuğunu altından almayalım” dedi dudaklarında tebessümüyle.

O zamana kadar hiç sesi çıkmayan ihtiyar konuştu: “insanların altındaki koltukları alınız Hocam” dedi.

Profesör: “Niye ki?”

İhtiyar: “ilahiyat Fakülteleri, insanların dünya ile bağını kopartmak için vardır. koltuk, dünyaya bağlayan önemli bir alettir. Bir ilahiyatçının da en önemli görevi insanların dünya ile bağını kesmek olmalıdır.” Dedi.

Profesör: “Haa… o başka mana”.

İhtiyar, kimsenin duymadığına emin olduğum şu cümleyi söyledi: “Dünyada başka bir mana mı var Hocam.”

Beynimden vurulmuşa döndüm. Perişan oldum. Saatlerdir birlikte oturduğumuz ihtiyarın bir derya olduğunu fark etmiştim. Mesaj açık beyinlere gönderilen ap-açık, saklısız, gizlisiz bilgi yumağıdır. “Andolsun ki biz sana apaçık deliller verdik; onları orijindeki sâfiyeti (şartlanmalarıyla) bozulmuş olanlardan başkası inkâr edemez” (Bakara/99).

Bülbül konar, durmaksızın figan eyler kuşluk vaktinde bir gül çevresinde. Duyurmak istediği ses nedir, kimedir?

Bir vakit sonra, misafirlerimizi yolcu ettik.

İhtiyar, “Allahaısmarladık” dedi. Öyle bir tebessüm vardı ki, dudaklarında.

Sormayınız.


10 yorum:

  1. TC Abdurrahman Biçer :

    Oracıkta İhtiyar bana hitap etmiş. Tıpkı Bakara/99 gibi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakikat, her an, her an muhtelif fertlerden zuhur etmekte apaçık, lakin kimi zaman güler geçeriz, kimi zaman deli deriz, kimi zaman duymayız... Konuşan daima kendisidir vesselam.

      Sil
  2. Murat Alparslan Tekoğlu ;

    "insanların dünya ile bağını kopartmak" ifadesi izaha muhtaç bir ifadedir. Ben kıt aklım ile bu yazınızı anlayamadım, bağışlayınız.

    YanıtlaSil
  3. Bayram Ali Çelik :

    Bakara 99- "Yemin olsun, biz sana açık seçik ayetler indirdik. Onları sapmış olanlardan başkası inkar etmez." der. kusura bakmayın da ben de bu yazılardan ve ayetlerle kurulmak istenen bağlantılardan hiç bir şey anlamadım. Kalem 52- Müdessir 54 Tekvir 27 v.d..Alemlere öğütten başka bir şey olmayan Kur'an ve ayetleri herkesin anlayabileceği şekilde açıktır.

    YanıtlaSil
  4. Murat Alparslan Tekoğlu :

    Mahmut Emin bey, Küfür'ün Tadı başlıklı yazınızı okudum. Bir nüans dışında itirazım yok. Yazınızda mecazların, teşbihlerin derinliğine inip anlatılmak istenen mana üzerinde düşünmemiz gerektiğini söylemişsiniz. Bu da doğrudur. O halde ihtiyarın mecaz sözlerinin üzerinde düşünelim ;

    "Koltukları insanların altından alın" Bu ne anlama geliyor ? Koltuktan kasıt mevki, makam ise bunların alınmasını gerçekleştirecek olan kimdir ? Mevki, makamların geçici olduğu, amaç değil birer araç olduğu kast ediliyorsa bu daha başka mecazlarla ifade edilebilirdi.

    "insanların dünya ile bağını kopartmak" Burada kast edilen bağı kopartmak nedir ? İnsan ancak ölünce dünya ile bağı kopar. Kast edilen şey insanın ölmeden manen ölmesini ifade eden mistik "çilecilik" anlayışı mıdır ? Dünya ahiretin tarlasıdır hadisini nasıl anlayacağız o halde ? Dünya hayatının geçici bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğu dolayısıyla mevki/makamların (koltuk) sanırım aynı meyanda değerlendirilmesi ifade edilmek istenmiş yazıda.

    Kullanılan mecaz ve teşbihler ifade edilmek istenen mana ile direk bağıntılı olmalıdır. Aksi halde birçok yanlış anlaşılmaya sebebiyet verecektir ve meramınız anlaşılmayacaktır. Daha önce de bir hanımın Firavun ve Musa kıssası ile yaptığı teşbihlere aynı eleştiriyi getirmiştim. Selamlar...

    YanıtlaSil
  5. Bayram Ali Çelik :

    Kur'an, dünya ile ilişkinizi kesin demez. Dünya hayatına aldanılmamasına ve ahiret dengesinin kurulmasına işaret eder. Kasas 77- "Allah'ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı/ihsan ettiği gibi sen de güzel davran/ihsan et. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat/bozgunculuk peşinde koşanları sevmez." --- Bakara 212, Dünya hayatı küfre sapanlara/kafirlere süslü gösterilmiştir; onlar, iman sahipleriyle alay ederler. Takvaya sarılanlar, kıyamet günü onların tepelerinde olacaktır. Allah, dilediğini hesapsız bir biçimde rızklandırır. sonra bakınız Necm 29-30 Bizim Zikrimizden(/Kur'an'ımızdan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden, sen de yüz çevir. Onların, ilimden ulaşacakları şey işte budur. Kuşkusuz, yolundan sapmış olanı Rabbin çok iyi bilir. Hidayet üzere yürüyeni de en iyi O bilir.

    YanıtlaSil
  6. TC Abdurrahman Biçer .

    Hala ben; o ihtiyarın sözlerini üzerime almaya devam ediyorum...

    Demek ki var bir hikmeti...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Murat Alparslan Tekoğlu :

      Hocam, ihtiyarın sözlerini anlayabilsem ben de üzerime alacağım belki de ama bir türlü anlayamadım Cehaletime ve hamlığıma verin.

      Sil
  7. TC Abdurrahman Biçer .

    Koskoca bir İlahiyat Profesörü tüm haşmetiyle sohbet edilen salona giriyor, onu görenlerin hepsi saygıdan dolayı ayağa kalkarak koltuk ikram etmeye çalışıyorlar...

    Bir kenarda hiç konuşmadan sadece dinleyen ihtiyar adam bir defa konuşarak Varlık ile Varlık Üstü alem arasındaki farkı bildiriyor...

    Bu kadar açık ve basit vesselam...

    YanıtlaSil
  8. İhtiyar: “ilahiyat Fakülteleri, insanların dünya ile bağını kopartmak için vardır. koltuk, dünyaya bağlayan önemli bir alettir. Bir ilahiyatçının da en önemli görevi insanların dünya ile bağını kesmek olmalıdır.” Dedi.
    ... kısmını tenkid etmek için yorum kısmına girmiştim, ama bu kadar güzel ve yol gösterici tenkitleri görünce benimkine gerek kalmadığını gördüm. Bir de işin en sevindirici yanı insanlarımızın artık gözlerinin açıldığını, Kur'an'ı anlayarak okuduğunu görmek oldu. Sevindim, sevindim, sevindim...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...