22 Temmuz 2013 Pazartesi

Bu da Bizim Anketimiz


Anket ne işe yarar?

Hedef belirlenir. Bu belirlenme üzerine yapılacak çalışmalar, verilecek bilgiler, yürünecek yollar, hedef kitleye verilecek mesajlar, geri bildirim dedikleri verilen mesajların beyinlere yerleşip yerleşmediğinin anlaşılması hususları en ince ayrıntılarına kadar değerlendirilir. Anket, bu çalışmalar sırasında kullanılan bir beyin yıkama tekniğidir. Sorulan sorular ne olursa olsun, alınacak cevaplar anketörün ince ve derinlikli hafızasının eğitilmiş kıvraklığından süzülen cümlelerdir. Denek ne derse desin, verilecek cevap anketçilerin öğretmek istedikleridir. Sonuçlar alındıktan sonra iş, matematikçilerin ve usta bilgisayar programcılarının engin tecrübelerinin gösterildiği sonuçlar tablosunun çıkarılmasına kalır ki, önceden anketler vasıtasıyla yıkanan beyinlerin hiçbir itiraz imkânları kalmamıştır. Burada denek, bilgi alınan değil, bilgi yüklenen durumundadır. Anketçilerin en önemli araçları medya denilen, basılı ve görsel yayınlar ve bu alanda kullanılan özellikle isminin başında Profesör gibi sıfatların bulunduğu akademik unvanlı kişilerdir. Onların yorumlamaları ile iyice ikna edilen halk kesimlerine son darbe, seçim -sandık, sonuç- oyunlarıyla vurulacaktır.

Afasam Ar Genel Koordinatör’ü Hakan Toğa’nın internette pdf formatlı yayınlanan “Siyasi çevrelerde algı yönetimi ve türevleri” isimli kitabından bir cümle yazarsak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır: “2007’de bir dizi tutuklamalarla başlayan ‘darbe ile mücadele’ süreci medya tarafından yanlış aktarılmış ve Türk toplumunda farklı bir Türk Silahlı Kuvvetleri algısı oluşmasına sebep olmuştur. Davada veya isnat edilen suçlarda henüz kesin hüküm verilmemesine rağmen medyanın algı yönetimi stratejisi ile halk kesin hükmü vermiştir. Yargı sürecinden önce yapılan anketlerde ‘peygamber ocağı’ olarak anılan ve en çok güvenilen kurum seçilen TSK bu özelliğini yitirmiştir. Genel Kurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklandığı gece televizyon kanallarında ve sonrasında yazılı medyada tutuklama gerekçelerinden ‘terör örgütü yöneticiliği’ kısmının büyük puntolarla yazılması ve sık sık tekrar edilmesi kamuoyunu yönlendirmekten başka bir şey değildir ve başarılı olmuş algı yönetimi stratejisinin en güzel örneklerindendir.”

Haziran ayı’nın ilk haftasında yazdığımız yazının başlığını “Erken Seçim Kokusu Alıyorum” koymuştuk. Bu itibarla içinde bulunduğumuz günlerde ‘bugün seçim olsa’ konulu anketler sıklıkla önümüze gelmeye başladı. Bu anketlerin ortak tarafı ise, birinci olmasına karar verdikleri siyasi partinin hemen bütün anketlerde benzer oy sonuçlarını tespit ederek, gözümüze gözümüze sokmaya başlamalarıdır (beyin yıkama faaliyetlerinin birinci aşaması). Akıl edemedikleri, unuttukları, evlad-ı vatanı anlayamadıkları bir husus var; “Mü’min aynı delikten iki defa ısırılmaz”.

Bu açıklamalardan sonra gelelim bizim anketimize.

Bizim anketimiz, yaşanmış bir hikâyedir. Memleket gazetelerinde yayınlanamayacak cap canlı yaşanmış bir hikâye.

***

Düğün davetiyesini aldığımızda gidip gitmemekte kararsız kalmıştık. Başka şehirlerde yaşayan yakınlarımızın telefonları ile ve mutlak gitmemiz gerektiğini tavsiye etmeleri üzerine gitmeye karar vermiştik. Aslında ben düğün sahiplerini tanımıyordum. Gelen telefonlara ve yaptığımız görüşmelere göre tanış olduğum sadece bir-kaç kişiden ibaretti. Hem gezi olur, hem de bir yer görürüz düşüncesiyle sabah erkenden çıktık yola Nevşehir’e doğru.

3-4 saat sonra Nevşehir’e varmış ve otelden yerimizi ayırtmıştık. Düğün zamanına kadar şehirde gezinti yaptık, birkaç cami, eski Türk hayatının gözlenebildiği dar sokaklar, cumbalı evler,  esnafın el emeklerinin sergilendiği ve satışının yapıldığı şehir çarşısı, lezzetli yemeklerin yapıldığı lokantalar… Derken akşamı ettik ve düğün salonunda yerimizi aldık.

İstanbul’dan, Ankara’dan, Konya, Kayseri, Kırşehir, Erzurum, Trabzon, Artvin ve Şavşat’tan teşrif eden misafirlerle hınca hınç dolmuştu salon. Uzun süredir görüşemeyenler kendi aralarında sıkı sohbetlere girmişlerdi. Salonda 600 kadar insan birbirlerinin halinden bilgi alıyorlardı. Masalar yetişmediği için kenarda ayakta duranlar bile vardı.

Orkestra düğün müziği ile başladı programına. Genç çiftin nikâh merasiminden sonra yemek servisi yapıldı. Takı merasimi, tebrikleşme faslından sonra da orkestra başladı oyun havalarına.

Yanık sesli bir sanatçı Türküler okuyordu. Sahnede oynayanlar, masalarda derin sohbete koyulanlar… Herkes düğün atmosferinden çıkmış, hallerince eğlenmeye çalışıyorlardı.

Kısa bir bağlama girişinden sonra sahnedeki sanatkâr Erzurum dolayından “Hani yaylam hani senin ezelin” türküsünü okumaya başladı. Bir anda salonda nefesler tutuldu. “güz gelende döker bağlar gazelin” Bütün misafirler saygı ile türküyü dinlemeye başladılar. Kimileri, sanatkâra eşlik ediyordu. “Yaylam senin hiç gelmez mi güzelin / Hani yaylam hani senin ezelin”. Kimileri ağlıyordu, kimileri ayağa kalkıp el sallıyordu. Bağlama ve sanatkârın sesinden başka çıt bile duyulmaz olmuştu. “Yaz olanda yayla yayla otlanır / Arap atlar topuğundan etlenir / O yaylada koyun kuzu beslenir /Hani yaylam hani senin ezelin”. Artık, tüm salon bir olmuştu. Tam bu sırada iki çift saygıda kusur etmeden sahneye çıktılar. Erkeklerden birisi bağlamacıyla konuştu ve önlerini salondaki seyircilere dönerek ve dördü birden sağ ellerini yumruk yapıp birazda yana kaykılarak beklediler. Sanatçı türküsünün son kıtasını da bitirdi: “Hani yaylam hani senin ezelin vaaayy..”

Türkü bittikten sonra bağlama yeni bir açılış yaptı, salonda herkes ayağa kalktı. Herkesin elleri havaya kalkmış bütün misafirler ve gelin ve damat tamamı bar tutmuşlardı. Ve başladı:

“Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa” Sahnedeki iki çift müziğin ritmine öylesine uymuşlar, öylesine hakkını vererek oyuna başlamışlardı. “Askerin milletin bayrağınla çok yaşa”. Misafirlerin tamamı ayakta idi. Kimisi mendilini eline almış Bar’a iştirak ediyor, kimisi ceketini havada dolandırıyordu. “Arş arş arş ileri ileri arş ileri” Bütün salon birlikte söylemeye başladılar. “Marş ileri dönmez geri Türk’ün askeri / Sağdan sola, soldan sağa / Al da Bayrağı düşman üstüne”. Sadece, bir kişi vardı salonda, tek vücut, tek ses.

“Cephede süngüler ayna gibi parlıyor / Azeri Türkleri Bayrak açmış bekliyor”. Bar, bütün haşmetiyle tek vücutta tutuluyordu. “Arş arş arş…”

“Parlayan yıldızın âlemi tenvir eder / Cumhuriyet bayrağın semalar içer yüzer”

“Arş, arş, arş…”

Bar Başı marş biterken bağlamacıya tekrar etmesini işaretle bildirdi. Hemen tekrarı başladı. Tüm salon, salonda bulunanların tamamı, yaşlısı, genci, çoluğu, çocuğu, başörtülüsü, başı açığı, kadını, erkeği ama tamamı hep birlikte tekrar edip bar tuttular.

“Arş, arş, arş”

Nidaları semayı doldurdu.

Arş, arş, arş derken.

“Git”, “Git”, “Git”…

Diyorlardı aslında.


1 yorum:

  1. Tuncay Altunezen :
    Toplumu düzenleyecek kudrete sahip güçlerin, kullandığı araçllardan biri olan "anket" sistemini, Hocamız net şekilde ortaya koymuş. Kalemine sağlık.
    Tek itirazım "iki kere sokulma"ya... Hocam ne ikisi? Üç kere bu millet sokuldu...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...