2 Ocak 2013 Çarşamba

Cehalet, Zekât ve Aydın



Niteliksiz insanlar, niteliklerinin farkında olamazlar da onun için. Yüksekten uçmaları ve kendilerini abartmaları cehaletlerindendir. Yazık ki, daima prim yapan onlardır. Aslında, yönetim erki (küresel sermaye çevrelerinin de kendilerine ucuz iş gücü buma yöntemleri olarak) tarafından bilinçli olarak cahil bırakılırlar. Çünkü cahili yönetmek kolaydır. Çünkü sorgulamayan nesiller, olguları kendilerine anlatıldığı gibi kabullenirler. Doğruları, büyük! Olarak bildiklerinin anlattıklarından ibarettir. Akıllarına asla, neden, nasıl soruları gelmez. Ne anlatılmışsa kabul ederler. Daha doğrusu kabul etmek zorundadırlar.

Aslında yukarıdaki paragrafta anlatılanlar Dunning – Kuruger deneyinin basit açıklanışından ibarettir. Kendilerine güven en önemli özelliklerindendir cahillerin, niteliksizlerin.

Okulların verdikleri diplomalar onların övünç alanlarından olup, bir kâğıt parçasıyla cehaletlerini örtmeye çabalarlar. Aslında, okudukça, öğrendikçe cahillikleri artmaktadır. Dünyadaki olayları kendi küçük pencerelerinden değerlendirirler ve en doğrusunun olduğuna inanırlar. Konuşamayacakları konu yok gibidir. Her konuda mutlak surette uzun tartışmalara girerler, sesleri çok çıktığından da asıl bilenler, edeplerinden susmayı tercih ederler. Zaten pek ünlü bir söz şöyledir: “her şeyi bilenler, hiçbir şey bilmeyenlerdir.”

Bakışlarının odaklandığı yer tamamen ‘ne kazanacakları’dır. Yapılan her işte aradıkları başarı ‘kazanç’lara odaklıdır. Her işin sonunda maddi olarak ele geçecekler onun başarı ölçüsüdür. İlk soruları, ne kazanıyorsundur. İyi kazandık sonuçtur. Kazanç haneleri durmadan şişer. Kazanmalarının karşılığında, biriktirmeye meyyaldirler. Yığınlar asla tatmin etmez onları, para yığınlarının her gün yükselmesini zevkle seyrederler. Harcamaya elleri varmaz. Nekeslik belirgin özelliklerindendir. Yüksek mekteplerde ‘hoca’lık makamlarına çıkmalarına rağmen, öğrencilerine gereği kadar, yeteri kadar ilimlerinden aktarmazlar, çünkü bir gün sonra o çocukların kendisini geçeceğinden korkarlar. Sadece üniversitelerde değil, kamu ve özel kurumlarının pek çoğunda ve hatta mahallelerde sıradan insanların arasında bile bu tiplerle karşılaşmak mümkündür. Basit insanlar için küçük bir örnek: öteki bakkalda şu kadar liraya satılan bir malın fiyatını komşusuna söylemez ve komşusu, başka bakkaldan daha yüksek fiyattan almaya devam eder. Onun keyfine de diyecek oktur. Bıyık altından kıs kıs güler komşusunun durumuna. Hatta ‘salak’ bile der.

Anlatılan bu ‘hırs’lı ve tamahkâr, yeteneksiz kişilerin yüzünden, işinin ehli, yetenekli fakat mütevazı insanlar geri plana itelenirler, makam basamaklarından yükselenler tamamen (hemen-hemen) bu yeteneksizdirler. Suikastla hayatını kaybetmiş bir aydınımızın şu sözü dillerdedir: “ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz…”.

*****

Problemin kaynağı nedir?

Niçin, “kör ve sağır” olarak kalmışlar ve gelişememişlerdir?

Hırs, gözleri bağlamış, tamah Kendi’yi unutturmuştur.

‘Hakk’ı’ göremeyen gözler, duyamayan kulakların kapanacağı bir gerçektir. İlmin sahibini akıl edemeyenlerin, sahip olarak kendilerini görmeleri kadar doğal bir şey olamaz. Sahiplenince de, cimrilik başlar. Bu noktada ‘Zekât’ın anlamı belirir. İnsan fıtratına en uygun davranış zekât vermektir.

Veremeyenlerin hali yukarıda anlatılmıştır.

“Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse; haydi kudretin varsa, arza bir delik yahut semâya bir merdiven ara ki onlara oradan bir mucize getir (de iman etsinler)! Eğer Allâh dileseydi elbette onları hakikat üzere toplardı… Öyle ise cahillerden olma!”  (En’am/35)

Elektronik posta kutusuna Fikret’ten bir ileti düşmüş. Farklı bir cehalet tanımı yapıyordu, önemlidir:

“Bu ülkenin derin ve yüksek siyaset okuması yazması elzemdir. Bundan 10, 20, 30 yıl önce, 3,5 adam bu vasıftaydı, anlamadık, ıskaladık. Kitaplarını aldık, ön yüzünü ve arkasındaki bir paragraflık özeti okuduk. Kitabı öğrendik sandık.

İşte şimdi, siyah-beyaz, iyi-kötü, urumi-gurumi, savaşını “Tatlı Su Osmanlıcılğı”nı kavrayan bir sürü Memati bakışlı, Polat alemdar yürüyüşlü (kişiler), İstanbul’u, Kuzey Irak’ı hallettikten sonra şimdi de Suriye’yi kurtarmaya giden bir Polat kadar hayalleri olan bir topluma:

“Kızılay’da gökdelenin duvarında yazan “Cumhuriyet Yüksek Seciyeli Muhafızlar İster” sözünü öğretemiyoruz.

Yanlış, talebe kadar öğretmenlerde de var.”

Niyazi Mısrî, cehalet hakkında şöyle der:

“Kandedir cehl ile zulmet nefs-i su’bânındadır,
Kandedir ilmiyle hikmet bil anı cânındadır.

Zûlmet-i cehli bırak sen iste nûr-i hikmeti,
Cennetin zevkin dilersen cümle irfânındadır.”

6 yorum:

  1. Okuduğunuz bu yazıyı haberiniz.com.tr de yayınladıktan sonra Kutadgubilig'de aşağıdaki satırları okudum... devirde yaşananlar hep aynıymış.
    *********
    Ey bilge kişi dikkat et. Günümüzde işler tamamen de¬ğişti. Bilgi sahibi olanlar küçük görülüyor. Bir kenarda sinmişler, aklı erenler, dillerini yutmuş gibi ağızlarını aça¬mıyor.

    Helâl büsbütün ortadan kalktı, haram çoğaldı. Helâlin adı kaldı. Onu şimdilerde gören bilen yok. Haram kapış kapış gidiyor; ama bir türlü doyan da harama “haram” diyen de yok. Onu bırakıp helâl yiyen ise hiç yok.

    Halktan vefa gitti. Yerini cefa aldı. İtimat edilecek, ken¬dine güvenilecek kimse çok azaldı. Akrabalar arasındaki yakınlık kalktı. Kardeşlik uzaklaştı. Candan arkadaşlık hiç kalmadı. İnsanları ancak para birbirine yaklaştırır oldu.
    kutadgu bilig

    YanıtlaSil
  2. İrfan Purtaş .

    Türkiye Cumhuriyeti insanlara bilgiyi verdi ama bilgiyi nasıl kullanacağını malesef öğretmedi.İnsanlar bilinçsiz bir şekilde zamanını çalıyor hemde kendi zamanını çünkü içinde bir ve ruhunda sanat yok , bilim yok, ahlak yok, iman yok yoz bir şekilde yontulmayı bekliyor.İşimin bir yanı da okullar Öğretmenlerle konuşuyoruz hepsi çocuk bakıcılığı yapmakla vakit geçiriyor bilgi veya emek veya güzel şeyler için vakit ayırmak hak getire onlarda sisteme uymuş bir vaziyette maaşını düşünüyor, bir kağıdın üzerinde beni harca yazıyor insanlar hem o kağıdı hemde kaderlerini harcıyorlar ...Yazım hayatınızda başarılar dilerim Mahmud bey...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Galiba problem altını çizdiğiniz “yoz bir şekilde yontulmayı bekliyor” gibi beklemekte. Aslında neyi bekliyorlar, niye bekliyorlar. Bizim eğitim-öğretim sistemimiz bunu belletemiyor. Yani, hedef noksan, gaye tespit edilmemiş. Bunda devletlilerin ne gibi çıkarı olur? Ucuz iş gücü.
      Peki, üniversite diplomalılara ne demeli?
      İrfan Bey, yorumunuz ve katkınız için teşekkürler.
      Bahtiyar ettiniz bizi.

      Sil
  3. Fahrettin Öztoprak :

    çok güzel ve ibretle okunacak bir yazı. Teşekkürler Mahmut Emin Bey.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginize,alakanıza asıl ben teşekkür ederim üstadım.

      Sil
  4. Cemil Demirel :

    iman merkezinde vicdan gibi erdem yoksa yönetenle yönetiln arasında bir fark yoktur

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...