(haberiniz.com.tr)’de
yayınlanan (‘İlim’ yolunda ‘zan’larımız) başlıklı yazımızı zahmete girip okumuş
Fahrettin Öztoprak Bey. Okuduktan sonra da şu yorumu yapmıştı yazının altındaki
yorum bölümüne : “Hevâsını
(içgüdüsel dürtülerini – bedenselliğini – kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün
mü? Sen mi ona vekil olacaksın?” (Furkan/43). Bu ayet çok güzel, bazı
gerçekleri de açıklıyor. Anlamı: Kim ki hevesine, yani kendi cinsel ya da çıkar
hesap gözeten isteklerine boyun eğip, bunu Tanrı'ya mal ederse... İşte onu
gördün mü?... Sen mi ona vekil, yani kefil olacaksın?" demektir herhalde,
yanlışım mı var?”[1]
Anladığım kadarıyla
Fahrettin Hoca durmamış, kalmamış burada ve düşünmeye devam etmiş. Zaten
tefekkür böyledir, kalamaz bir yerde, devam eder. Yeni fikirler, fikirlerin
üzerinde gelişir. Böyle değilse, kopya çekmek demektir, olduğu gibi alıp
kullanmak ve bırakmak demektir. Bu durumun hiçbir kıymeti yoktur. Beyin
canlıdır, daima hareket halindedir, üretir, üretir. Yeter ki, gıdasını eksik
etmeyelim. Fahrettin Bey, düşünme eylemi sonucu oluşturduğu bir metni Face Book
sayfasında yayınladı:
“Bırakın kuran Arapça kalsın.
Zaten Allah "biz bu kitabı Arapça olarak indirdik" demiyor mu? Mehmet
Akif çok haklıymış. Onun dediği gibi, Kuran Türkçeye çevrilemez, çevrildiği
zaman kıyamet kopar. Benden söylemesi. İsterseniz deneyin. Mideniz kabul ederse
çevirisini okuyun. Vallahi az kalsın bende din iman kalmayacaktı, ona göre.
Kuran insanlığa inmemiştir, Türklere hiç inmemiştir, Araplara inmiştir. Bundan
emin olun. Arapların örfünü ve âdetini içerir, ama biz Türkler Kuran’a ve
hazreti Muhammed’e inanırız. Bunda da bir hikmet vardır. Bırakın, kuran
duvarlardaki çivilere asılı bez kaplarında kalsın. Bırakın Kuran ölüler için
mezar başlarında okunsun. Bırakın, Kuran bizim nazarımızda tertemiz kalsın.
Onunla birlikte hazreti Muhammet de tertemiz kalsın. Fazla detayına girmeyin.
Benim meşrebim o kadar geniş değil, yok eğer ben Kuran’ın Türkçesini
öğreneceğim diyorsanız, bu sizin bileceğiniz iş. İmanınızı kaybetme tehlikesi
her an karşınıza çıkar. O nedenle merakınızı bastırın ve Kuran’ı kendi haline
bırakın, pişman olmazsınız. Kelime-i şahadetin Türkçesi "la ilahe
illallah, Muhammed Resulullah"tır. İsterseniz buna kelime-i tevhit,
isterseniz iman etmek, yani iman getirmek deyin. Biz eşhedü'den ne anlamayız.
Çünkü Allah’a eş koşmaktan uzağız. eşhedü'yü okurken gerisini getirememek de
var. Bu nedenle "la ilahe illallah, Muhammed Resulullah" deyin
yeter.”[2]
Bu yazıyla birlikte, adı geçen yazımız altındaki
yorumunu da şu şekilde değiştirdi: “Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini – bedenselliğini –
kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü? Sen mi ona vekil olacaksın?”
(Furkan/43). Bu ayet çok güzel, bazı gerçekleri de açıklıyor. Türkçesi bu ise
bir diğer anlamı: Kim ki hevesine, yani kendi cinsel ya da çıkar hesap gözeten
isteklerine boyun eğip, bunu Tanrı'ya mal ederse... İşte onu gördün mü?... Sen
mi ona vekil, yani kefil olacaksın?" demektir herhalde, yanlışım mı var?
Bu bir çarpıtma değildir, anlamın bir diğer anlamıdır. Bu nedenle Kuran
ayetlerini kendi haline bırakalım, Mehmet Akif'in dediği gibi, Türkçe değil,
Arapça okunsun.”[3]
*******
Çarpık gibi görünen bir
düşünce tarzını anlatırken de doğrulara varılırmış. (ki, bu durum ilmi bir
tarzdır. Misal: Evrim Teorisi)
Güzel örnek bu yazı.
Fahrettin Bey, aslında
akıllı, çalışkan bir zat. Düşünen, ‘düşünce işçisi’[4]. Düşüncelerine saygılı
olmak ve anlatmak istediklerini anlamaya çalışmak ve de üzerinde fikir-düşünce
geliştirmek bize düşer. Anlattıkları birilerinin söyleyemedikleridir. Cesaretle
düşüncelerini ortaya koymak yürek ister. Bu fikirler aslında, kahir ekseriyet
tarafından tekfir edilebilir düşüncelerdir. Bize göre söylemesi, söylenmesi iyidir.
Düşünmeden varılan iman
taklittir. Taklit küfürdür, şirktir. Fahrettin Bey doğru yoldadır.
Kelimelerle başlar hayat,
düşünce hayatı. Usta bir cerrahın, çalışırken kalp üzerindeki, neşter
darbelerine benzer kelimeler üzerinde fikir jimnastiği yapmak. Yardıkça karnını
kelimenin, manalar fışkırır gözeden. İster alır içselleştirip, kendine ait
yaparsın, istersen serbest bırakır sahipsiz akar gider yaylaklara.
Bu itibarla, Fahrettin
Bey’in çalışma azmini alkışlıyorum. Düşünce üretmeye devam diyorum. Kim ne
derse desin, fikirler bir gün yeşerip gelişecektir.
Face Book sayfasında
yazılan metinde çok ince mesajlar var, üzerinde uzun uzun konuşulup bir yerlere
varılması gereken. Bu yazının konusu değildir. İleriki günlerde, eğer fırsat
düşerse yeniden konuya dönülmesi yerinde olur.
Bendeniz, Fahrettin
Öztoprak Bey’in bu çabasını alkışlıyor ve sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Düşüncenin motoru tecessüstür...
YanıtlaSilDüşüncenin önündeki en büyük engel de "Acaba ne derler" düşüncesiyle, mensup olduğu fikir grubunun genel kabulleri ile çelişen fikirleri dillendirmekten çekinmektir...
Sayın Öztoprak'da hem tecessüs var, hem de olabildiğince cesur, genel kabulleri sorgulayabiliyor...
Bir övünme payı çıkarayım kendime; Fahrettin ÖZTOPRAK okul arkadaşım..