23 Kasım 2012 Cuma

Kayıp Yaşayanlar



Sahi, niye söyleyemez, niye anlatamaz bir türlü. Kendisine her türlü fırsat verilmişken, kendisini anlatmak üzere ne tür isterse imkân sağlanmışken? Anlaşılamaz gerçekten. Vardır böyle insanlar. Konuşamazlar, anlatamazlar, kendilerini bir türlü ifade edemezler. Oysa konferansını dinlediğini söyleyen kişileri tanıdım, gazetelerde konferansları ile ilgili haberler okudum, sayfalarca yazılarını okuyanı biliyorum. Peki, niye konuşamıyor? Soru anlaşılabilir, basit bir sorudur.

Alnında biriken ter damlaları onun genel karakteristiği, özellikle sıkılmış bir vaziyette iken. Nasıl sıkılır? Hangi hallerde kendini sıkıntılı hisseder? Bu da anlaşılmaz bir zamanda çıkıverir ortaya. Hava terlenecek sıcaklıkta değildir, ortam sıkılacak bir resmi ortaya koymamışken neden olabilir bu durumlar? Bir anda terler, yüzünü silmek ihtiyacı hisseder, elini yüzünü yıkamak dayanılmaz bir arzudur… Böyledir, oluveriyor. Bizim anlayamadığımız ise, neden? Sorduk bu soruyu kendisine. “ben de anlayamıyorum” dedi. “Gerçekten anlayamıyorum.” Öyleyse bir sağlık sorunu olamazdı. Bu kendiliğinden oluşan ve durup dururken ortaya çıkan bir sıradan insanın yaşam biçimiydi o kadar. Böyle görmeliydik ki, kendisi de böyle bilmemizi istiyordu anlayabildiğimiz kadarıyla.

Sonunda şu karara vardık. Kendisine asla kendisi ile ilgili soru sormayacaktık. Ta ki, kendisi anlatsın.

Zaman zaman bir kahvede, bir parkta buluşur çeşitli konular üzerine sohbetler olurdu. Bazen yolda yürürken, bazen bir evde oturmuş çay içerken memleket sorunları, insan üzerine, evrim hakkında çok çeşitli şimdi illaki şu konuda diyemeyeceğim çok değişik konularda konuşulurdu. Tabiî ki her konuda söyleyecek lafı ve iddiası yoktu. “Bu konuda bendeniz şöyle düşünüyorum” diyerek, mütevazı bir şekilde fikrini açıklardı. Asla iddialı değildi. Asla illaki budur, bundan başka olamaz şeklinde kesin olarak konuşmazdı. Mevzuu hakkında önce herkesi can kulağı ile dinler, sonra da kendi fikrini kısa cümlelerle açıklardı. Bizim saatler boyu tartışmalarımıza sadece dinleyici olarak katılır, ama son sözü mutlaka o söylerdi. Öyleydi. Biz anlayamazdık o zamanlar. Bazen güler geçer, bazen hiçte kulak vermezdik. Onu anlamaya başlamamız neredeyse bir otuz yılı almıştı. Buna rağmen anlamaya çalışmamız lafı üzerinde hala bir -ne olur ne olmaz- kesin değil işaretimiz vardır. Anlayabildik mi acaba? Bu günlerde düşünüyorum da, tam anlayabildik diyemem. Anladığımızı tam olarak söyleyemem.

****

Böyledir.

Hem anlayamayız, hem de inatla ‘O’nlara ders vermeye kalkarız. Aklımız hep öndedir, sorunlara çok çeşitli çözümler bulup, önüne sermekten zevk alırız. Onlar ise güler geçerler. Belki de söyleyecekleri sadece, “maksadımız sizleri biraz düşünceye sevk etmekti. Bunu da başarmışız” diyeceklerdir.

Memleketin, bilmem hangi ilinde, bilmem hangi semtinde böylesi hayatların da yaşanmakta olduğunu, böyle güzel insanlarında bizlerle aynı havayı soluduğunu biliyorum.

Bu yüzden rahatım.

3 yorum:

  1. Mehmet Kınacı:

    Vesselam bu "dualı" insanlar yüzü suyu hürmetinedir yediğimiz içtiğimiz!!!

    YanıtlaSil
  2. Harun Meral :

    Bir hakikatin dile getirilişi. Bir gerçeğin farkedilişi.
    Evet, çok doğru. Bu ülkede sessiz çoğunluğun içinde farkedilmeden yaşayan ama sesini çıkardığı anda haklılığı kabul edilip ,tasdik edilen arifler-tecrübeliler- benlik duygusundan uzak fena-i millet olmuş yiğit yürekler o kadar çok ki.

    YanıtlaSil
  3. Sadece ülkemizde değil dünyanın çeşitli bölgelerinde bu tip insanlar bulunuyorlar...

    "Abdal" olarak tarif etsek bir yanlışlık yapmış olmayız...

    Abdurrahman Biçer

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...