2 Ocak 2012 Pazartesi

Virüs Nasıl Yayıldı?


“Zaafiyet” konusunda geçenlerde bir makale yayınlamıştım. Amacım, kendine bu kadar güvenenlerin de hatalara, yanlışlara düşebileceğini, çünkü zaaflarımızla birlikte yaşıyor olduğumuzu vurgulamaktı.

Devletler, bünyelerini sürekli olarak taramaya tabi tutup, tespit edebildikleri virüsleri temizlemek zorundadırlar. Aksi durumda, virüs yayılır ve bedeni paramparça eder.

Biliyoruz ki, son otuz yılın başımızdaki belasıdır PKK. Nereden, kimler tarafından başımıza sarıldığı çok konuşuldu, çok yazıldı, hemen hemen bu konuda söylenmemiş söz kalmadı.

PKK virüsü, etkili olduğu bilinen Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, dağlarında, şehirlerinde, ilçe ve köylerinde kanlı eylemler, baskınlar, propagandalar yapmakta olduğu gibi, eylemlerini Türkiye’nin büyük şehirlerine kadar genişlettiği de bilinmektedir. Özellikle İstanbul, Adana, Mersin gibi büyük şehirlerde çocuk çağlarındaki yandaşları ile kanlı kalkışmalar yapmaktadır.

ABD’nin işgal ettiği Irak’tan ayrılması (esasen 6000 kişilik bir birliği kaldı), Başbakan Yardımcısı Arınç’ın bütçe konuşması ve takiben Bursa’da il teşkilatının kongresinde verdiği nutukta söyledikleri, Fransa’nın Yaşar Kemal’e edebiyat nişanı vermesi ve akabinde sözde Ermeni soykırımı hakkında aldığı karar, açılımdan sorumlu Başbakan Yardımcısı Atalay’ın “şiddet içermeyen görüşlerin açıklanmasının suç olmaktan çıkartmadan” bahsetmesi, Cengiz Çandar’ın “Ortadoğu’nun dinamiklerinin Türkiye’yi ‘Büyük Kürdistan’ın’ hamisi durumuna getireceğini” sıklıkla yazması, TV’lerde anlatması… ve daha nice terör örgütünü cesaretlendirici söylem ve eylemler olageldiği bilinmektedir. İlginç olan tarafta şudur, bu fikirlere karşı herhangi bir fikir söylemek durumunda doğrudan faşistlikle ve ırkçılıkla suçlanmaktadır. Hatta gariptir ki, “ileri demokrasi” söyleminin sahipleri olanlarda aynı minval üzere suçlama yapmaktadırlar.

Ve…

Leyla Zana, “Kaderimizi kendimiz tayin etmek istiyoruz” dedi ve/ya dedirtildi. Bu konu iki gün boyunca tartışılırken, eşkıya ile savaş tutan Türk Ordusu Uludere ilçesinde bir kazaya uğradı.

Öteden beri “ABD ile anlık istihbarat paylaşımı” yapılıyordu. Anlık istihbarat, insansız uçakların çektiği resimler, videoların İsrail ve ABD değerlendirilmesinden geçtikten sonra, Türk Genel Kurmayı’na bildirilmesinden ibaretti. İlk okumayı ve değerlendirmeyi yapıyorlar ve Türkiye’ye veriyorlardı. Ne yapılması gerekiyorsa dikte ediyorlardı adeta.

Hantepe baskını kırılma noktasıydı. Katırlarla silahlar taşınıyorken defalarca görüntülenmiş, ilgilisi değerlendirmiş ve istihbaratta vermişti, vermişti ama “kaçakçılar” olarak. Fakat ne olduysa olmuş, seksen küsur militan ağır silahlarla Hantepe’ye sızmış ve baskını gerçekleştirmişti. Bilgiyi değerlendirenler tereyağından kıl çeker gibi sıyrılmışlardı işin içinden. Sıradan bir inceleme ile belki de kapatılmıştı. Sonraları ise, istihbaratın verildiği ve askerin gerekli önlemleri almadığı şeklinde suçlayıcı yayınlara şahit olduk. Haklı gibi görünüyorlardı. Çünkü görüntüler o kadar açıktı ki, değerlendirmeyenler ve gerekli tedbirleri almayanlar kesinlikle suçluydu. Günah keçisi bulunmuştu. Türk Ordusu.

Virüsü ekenler, yayanlar ve besleyenlerin oyunu kusursuz bir biçimde sahnelenmeye devam ediliyordu. Hantepe baskının tam da tersini yeniden sahneye konulması planlanıp oynandı. Şöyle ki;

İnsansız uçaklar yine görüntü aldılar, istihbarat işleme merkezlerinde değerlendirildi. Militanların katır sırtlarında silah taşıdıkları bilgisi verildi. Tabiî ki uçaklar anında kalktı, bombaladı ve geldi. Sonuç 35 kişinin ölümü.

Ölenler sivil miydi, değil miydi? Pkk’lı mıydı, değil miydi? Soruları sorularak, liberal, İslamcı ve milliyetçi çevrelerde zorlu tartışmalar yapıldı. Virüs yine başarmıştı.

Bu konuda yazılarını ve yorumlarını takip ettiğim ‘Cesuryorum’ isimli yazarın, haber kaynağından ve diğer kaynaklardan edindiği bilgiler üzerine notları şöyledir. “her ne kadar hükümet sözcüsü, aralarında gazi/korucu çocukları filan var dese de; bu grup, PKK ile işbirliği yapan bir grup. Dağdaki PKK’lılara erzak götürüp getiren bir grup. Aynı zamanda kaçakçılık yapan bir grup. Hem kaçakçılık yap devlete kazık at, hem de PKK’ya destek ol. Ayrıca öldürülenlerin aralarındakilerden 7-8 tanesinin terörist” olduğunu da açıkça yazdı”. Ayrıca, o bölgelerde kaçakçılık işiyle uğraşan kişilerin en çok 9 kişi ve katır kervanıyla hareket ettiği bilinmektedir. Bu olayda ise, hem kişi sayısı hem katır sayısı alışılmışın dışındadır ve bu konunun incelenmesi gerekir.

Virüsün işi bitmedi.

Sevan Nişanyan facebook sayfasından şunları; “Bugünkü Uludere olayı, görebildiğim kadarıyla, dönüşü olmayan noktadır. En geç iki yıl içinde bağımsız(lık ilan etmiş) Kürdistan’la karşılaşmaya hazır olmak gerekiyor”. Yazdı. Daha sonra etraflıca bir yazı ile meramını anlattı, şunları ilaveten söyledi: “Bildiğim şey şu: Kürtleri TC’ye bağlayan bağ inceldi, inceldi, iplik seviyesine geldi. Leyla Zana’nın dünkü demeci, o ipliğin kopmak üzere olduğunu gösteren çatırtılardan biriydi. Bugünkü olay o ipliği koparmıştır. Ne demek yahu üç gün yas ilan etmek? Ülkenin silahlı kuvvetlerine karşı alenen savaş açmak demektir. Ve hiç şüpheniz olmasın, olağan üstü kitlesel destek görecektir. Bu noktadan dönüş olmaz maalesef. Hayal kurmayalım.”

Nişanyan, bir düşüncesini ortaya koyuyor, haklı ya da değil ama kendisine sunulan ortamlarda fikirlerini rahatça dilendiriyor. Ona ne diye kızalım ki?

Şu artık iyice anlaşılmış olmalıdır. İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de yaşayan Kürtlerle ortak bir “Büyük Kürdistan” kurulmak istenmektedir. Türkiye’deki olaylar da bu yönde kurgulanan oyunun parçasından ibarettir. Fakat, ne hükümetten, ne de Dış işlerinden bu amacı bertaraf edecek bir hareket görebiliyoruz. Yazık, çok yazık.

Virüs işbaşında. Beden felç olmak üzere. Yukarılarda Çankaya kavgasına tutuştular, ahaliyi gören yok. 

1 yorum:

  1. Kılıçdaroğlu (29.01.2012-Hürriyet):

    “Bütün mesele şu; alınan istihbarat yabancı kaynaklı olduğu artık yüzde 100 kesin. Bu konuda hiçbir tereddüt yok. Niçin bir değerlendirmeye tabi tutulmadı, bu istihbarat yüzde 100 niçin doğru kabul edildi? Genelkurmay 'bana istihbarat geldi' diyor. MİT 'Ben vermedim' diyor. O zaman hükümete düşen bir tek şey var, bu istihbaratın hangi kaynaktan geldiğini çıkıp kamuoyuyla paylaşması lazım. Bizim de görmemiz lazım ama hükümet bunu açıklayamaz. Neden açıklayamaz? Çünkü kendi güvenliğini yabancı istihbarat örgütlerinin emrine veren bir hükümet, böyle bir açıklamayı yapamaz. Vahim olan asıl nokta budur.”

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...