11 Ocak 2012 Çarşamba

Örgüt ve Kötülük


Nuray Mert 10 Ocak tarihinde, Milliyet’teki köşesinde siyaset kuramcısı Hannah arendt’i anlatmış, bir dostumuzun ikazı ile okudum.

Arendt, Nazi suçlusu Adolf Eichmann’ın 1961’de Kudüs’te yapılan yargılamasını gazetesi adına izlemiş ve ‘Eichmann Kudüs’te/Kötülüğün Bayalığı) başlıklı kitabını yayınlamış. Bu kitap bir başyapıtmış.

“Sıradan bir kişidir Eichmann, görevini ve ona doğru olarak söylenen şeyi yapar, arendt insanlığa dair korkunç bir suçun, belli koşullar altında nasıl sıradan insanlar tarafından hayata geçirilebildiğine işaret eder. Dahası bu durumun sadece Nazi Almanyası’na özgü olmadığını, tam tersine asıl sorunun ‘kendisine doğru görev diye dayatılan şeyi sorgulamayan insan’ olduğunu vurgular.

İnsanlar hiçbir zaman kötülüklerin parçası olduklarını kabul etmek istemezler. Nitekim Nazi Almanya’sı deneyimi bile sadece bir avuç insanın eseri olarak görülmesi eğilimi yaygındır.

Arendt, genel gidişi sorgulama tavrı göstermedikçe, hepimizin kolaylıkla kötülüğün bir parçası olabileceğimize işaret ediyor, hatta insanlığın umudunu bu imkâna bağlıyor.”

Yazıyı okumamı salık veren dostuma şu mesajı gönderdim: “Doğrudur, kötülük hiçte sıra dışı ve istisna değil, insan tabiatında vardır kötülüğe meyyaliyet doğrudur. Ancak Arendt ve tabii ki Nuray Mert’in göz ardı ettiği gerçek, örgütlerdir, örgütlü davranışlardır.

Sıra dışı insanı kötülüğe iten en önemli etmendir örgüt. Bu ‘cahil’ insan, örgütlerin kıskacına girdikten sonra, onların yardımı ile de yapamayacağı kötülük olamaz. Eli kanlı bir katil ile (katil olduğunu bilmeden) sohbet ediniz, hakkında şöyle düşünürsünüz; “ne iyi adam”. Bir-kaç kişinin katili olduğunu öğrendiğinizde düşünceniz ve ona karşı durumunuz değişecektir. Bu katili, bir örgüt yaratmıştır.”

İnsanlar tek tek değerlendirildiğinde, hepsinde bir güzellik, bir masumiyet görülecektir. Taa ki, bu insanlar bir araya gelip, belli amaçlar için örgütlendiklerinde, planlar yapılarak, projeler uygulayarak faaliyete başlarlar ve devam ettirirler. Bunlardan bir kısmı da tamamen kötülüğe endekslenmişlerdir, planları, düşünceleri tamamen kötülüğe doğrudur. Vuku bulan her kötülük olayında da mutlak surette bir örgüt söz konusudur. Örgüt, yani birden fazla kişinin bir araya gelerek planlama yaptıkları kuruluş, resmi ya da gayrı resmi.

Rahmaniyet ve nefsaniyet.. İnsan içinde birbirine bağlı iki uçlu ip gibi. Hangisi güçlü çıkarsa yön o tarafa doğrulur. Çoğunluk nefsaniyet ipinin çektiği yöndedir. Yön ne taraf ise, planlar, meşguliyetler o yöne doğrudur.

“içinizden hayra (Hakk’a) davet eden, Hak ve hakikate göre hükmedip, Din’e ters olan şeylerden uzaklaşmanızı tavsiye eden bir topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa ereceklerdir.” (Âl-i İmran/104)

Örgütlerde içinde bulunulan yönlere göre kurulup, faaliyete geçerler. ‘Hakk’a davet ve ‘hakikate göre hüküm’ sahipleri de, kurtuluş müjdesini ihvana sunarlar. Hak ve batıl kavgası tarihi bir gerçektir. Maalesef her anın hakikatidir.

“Güller içinde gezinin” buyurmuş büyükler. Neden? Güller içinde gezin ki, gül kokuları sarsın seni.

Şöyle bir mesaj okumuştum.

“Kurbağanın vırrıklama’sı, bülbülün ötüşü. İkisi de sestir. Soru şudur; Bülbül sevilir de, niye sevilmez kurbağa? Ortamlarından olmasın? Birisi bataklıktadır, diğeri güller içinde…”

Hz. Mevlânâ’dan da hatırladığım kelam vardır bu konuda.

“Bokböceğini çıkarır helvanın üstüne koyarsan” yaşayamaz. Her iki ortamın sahipleri de kendi ortamlarında mutludurlar. Hiç kimseyi, hiç bir nesneyi ortamlarından ayırmamak gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...